Davutoğlu: "Emanetçi Başbakan Değilim"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkileri hakkında "Cumhurbaşkanı emanetçi Başbakan olmayacağımı bilir" dedi.
Davutoğlu, Show TV'deki "Türkiye Sandık Yolunda Başbakan ile Özel" programında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Partisinin milletvekili aday listesi hatırlatılarak, "Buna bir öze dönüş listesi diyebilir miyiz? Neden ihtiyaç duyuldu" denilmesi üzerine Başbakan Davutoğlu, siyasi hareketlerin yaşayan varlıklar olduğunu ve belli bir dinamik şart içinde kendini yenilemesi gerektiğini vurguladı.
Çıktığı zamana doğru hitap edebilen ve değişen şartlara en iyi şekilde uyum sağlayan partilerin hayatını sürdürdüğüne dikkati çeken Davutoğlu, "AK Parti hareketi 2001 yılının 14 Ağustos'unda yola çıktığında zamana doğru hitap ettiği için, o anın şartlarını en iyi okuyan parti olduğu için 1,5 yıl sonra iktidara geldi. Daha sonra da her değişimi doğru okuduğu için, bazen iniş çıkışlar yaşandığı anlarda dahi kendini toparlayabildi" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, bunun önemli bir özellik olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"7 Haziran seçimleri bize AK Parti'nin tazelenmekle köklü geleneğini sürdürmek arasındaki dengeyi doğru muhafaza etmesi gerektiği dersini verdi tabiri caizse. O açıdan da gerek 7 Haziran akşamı genel merkez balkonunda yaptığım konuşmadan şu ana kadar yaptığım her konuşmamda, '7 Haziran mesajını doğru alacağız, kurucu değerlerimizden sapmayacağız". Bu değerler 14 Ağustos 2001'de Cumhurbaşkanımızın, kurucu genel başkan olarak yaptığı konuşmada olan ortak akıl, tek akıl değil ortak akıl, ortak vicdan, şeffaf yönetim, bunlar hep bu konuşmada yer alan hususlar, tevazu. Bunların derlenip toparlanması lazım. Yani hepimiz insan olarak da karşı karşıya kalırız tarih içinde de siyasi yapılar da karşı karşıya kalmıştır, gücün, güç sahibi olmanın ortaya çıkarabileceği bazı yeni durumlar ve algı problemini de ortaya çıkaran şartlar oluşmuşsa gücün tekrar en iyi şekilde kullanımının önünü açmak lazım."
"Bu aslında tam bir öz eleştiri değil mi" sorusuna Başbakan Davutoğlu, "Tabii. Öz eleştiri yapmazsınız kendinizi yenileyemezsiniz. Biz her zaman şahsi olarak da öz eleştiri yapmak durumundayız" yanıtını verdi.
Başbakan Davutoğlu, siyasi hareketlerin öz eleştiriyi ortak yapmak zorunda olduğunu belirterek, 7 Haziran'dan sonra partisinin milletvekilleriyle, eski ve mevcut MKYK üyeleriyle, bütün yapılarıyla toplantılar yaptığını hatırlattı.
"O ZAMAN MEÇHUL İSİMLERDİ"
"Yüzde 41 az bir oy oranı değil ama buna rağmen biz bu öz eleştiriyi yaptık" diyen Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Devam etmesi gereken şey ne? Bu kurucu ilkeler. Bunların yozlaşmasına, sapmasına izin vermemek lazım. Yine devam etmesi gereken şey ne? İnsan kaynağı kolay oluşmuyor. Bugün aday tanıtım toplantısına giderken bir an geriye doğru döndüm, yani kendi konuşmamın çerçevesini, bundan önceki aday tanıtım toplantıları hangi psikolojide nasıl cereyan etti diye, ilk aday tanıtım toplantısı olması gereken 2002'de Sayın Cumhurbaşkanımızın yasaklı ilan edilmesi dolayısıyla yapılamıyor ama o dönemin kurucular kurulu, kurucu MKYK'sını aldığınızda veya AK Parti kadrolarının isimlerine baktığınızda listeye, şu anda herkesçe çok bilinen isimler o zaman meçhul isimlerdi. Çok başarılı gördüğünüz isimler o zaman yeni, denenmemiş isimlerdi. Ali Babacan'dan, Recep Akdağ'a, Binali Yıldırım'dan Veysel Eroğlu'na. Bugün herkesin hemen hemen bildiği isimler o zaman daha bilinen isimler değildi. O, kamuoyunca meçhul ama çok kıymetli isimler zamanla kendilerini ispat ederek kamuoyunun önünde bir yer edindiler. Yani AK Parti'nin en büyük başarısı çok geniş bir insan kaynakları havuzu oluşturmuş olması. Bu zamanla devlet adamı yetiştiren bir fidanlık oldu tabiri caizse ve bunun getirdiği bir büyük zenginlik var."
"Üç dönemlik"ler dolayısıyla bu zenginliğin bir müddet dinlenmeye alınacağı kanaatinin hakim olduğunu ifade eden Davutoğlu, "7 Haziran seçimleri hem kuralın uygulanması hem de bütün bu zenginliğin tekrar potada değerlendirilmesi imkanı bize sundu. Dolayısıyla kurucu değerler dışında kurucu insan unsuru ve zamanla buraya katılan insan unsurunun değerlendirilmesi anlamında çok geniş bir aday adayı listesiyle muhatap olduk" ifadesini kullandı.
"BU DENGEYİ SAĞLADIK"
Aday listelerinin hazırlanmasına yönelik son bir haftada yoğun mesai harcadıklarını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Değişmesi gereken şey ne? Şartlar, konjonktür değişmişse yeni politikalarla o konjonktüre hitap etmek gerekir. Onu yapıyoruz, seçim beyannamesinde de bunların işaretleri, 4 Ekim'de daha açık gözükecek. Küresel ekonomik, politik kriz yaşandı birçok şeyler yaşandığı yeni süreçler ve yeni taze unsurlarla da bunun takviye edilmesi lazım. Bu dengeyi sağladık" diye konuştu.
Yapılan muhasebenin nasıl yenilenmeye yansıyacağı ve nasıl bir seçim kampanyasının yürütüleceğine ilişkin soruya Başbakan Davutoğlu, "Üç ay içinde bunun gözlenmesi kolay değil. Yani üç aylık bir süreçte bütün bu yeni adımların ve iç muhasebeyi yansıtacak olan uygulamaların hemen fark edilmesini beklemek de çok zor" dedi.
Davutoğlu, AK Parti'nin geçmiş seçimlerdeki oy oranlarını hatırlatarak, şöyle konuştu:
"Bizim şimdi hedefimiz, bütün bu trend içinde tekrar yüzde 50'ye doğru bir yükselişi yakalayabilir miyiz? Bunu sağlamak için halktan gelen mesajı kendi içimizde, teşkilatlarımızdaki dinamizmi... Bugün bütün adaylarla konuşurken bir taraftan da kısaca ayaküstü onlara talimatlar ve görüşlerimi söylüyordum, 'Siz de şuna, buna dikkat edin' diye. Hepsiyle de görüşeceğiz. İl bazında da bütün illeri tek tek ele aldık geçen hafta. Tek tek anketlerde hangi ilde, ne durumdayız ve o ilde ne şikayetler var, adayların durumları ne, geçmişte milletvekili olan arkadaşlarımızın? Hepsini göz önüne alarak bu adımları attık. Yeni olan şey dolayısıyla bu süreklilik içinde tutumlarımızda, üslubumuzda, vizyonumuzda bir tazelenme, öze dönüş evet ama statik bir öze dönüş değil, yenilenerek daha güçlü, dinamik bir şekilde bir canlanma, tazelenme psikolojisi bu hissedilecek, algılanacak."
"ÜÇ DÖNEMLİK ARKADAŞLAR MÜRACAAAT ETMESEDE ETMİŞ TELAKKİ ETTİK"
Eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın milletvekili adaylığıyla ilgili Davutoğlu, üç dönemlik milletvekillerinin hepsinin çok büyük hizmet veren kıymetli kişiler olduğunu belirtti.
Üç dönemlik vekillerin her birinin gerisinde bir başarı hikayesinin bulunduğunu anlatan Davutoğlu, "Hiç biri diğerini bu anlamda gölgelemez ve hiçbiri de ihmal edilebilecek niteliklere sahip arkadaşlar değil. Bir kaç isim zikrettim. Zikretmediklerim dolayısıyla insan suçluluk hissediyor. Bunların hepsi başarı hikayesi. Üç dönemlik arkadaşların tekrar müracaat etmesi konusunda bir gereklilik olduğu kanaatinde değilim. Bir toplantıda arkadaşlara, üç dönemi doldurmuş arkadaşlar müracaat etmeseler de müracaat etmiş gibi telakki edelim dedim. Öyle değerledirmeye alalım" diye konuştu.
Partinin sembol isimlerinden Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in de adaylık için müracaat etmediğini anımsatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bazılarının müracaat ettiğini, bazılarının etmediğini, etmemiş olanları müracaat etmiş gibi telakki ederek, 'acaba devlet tecrübesi kazanmış bu kadrodan nasıl istifade ederiz' diye baktık. Müracaat edenler de zaten etmiş oldukları için değerlendirmeye alındı. Dolayısıyla kimse ihmal edilmedi. Sayın Bülent Arınç gibi çok açık bunu kamuoyuna deklare etmiş arkadaşlar, tabii bir müddet bu anlamda siyaseti Meclis dışında sürdüreceğini ama partiye sadakatini ifade etmiş, partimizin önemli kıdemli isimleri bu çerçevede değerlendirildi. Sayın Ali Babacan'ın bu tarz bir ifadesi de olmadığı için aramızdaki görüşmelerde de ona olan ihtiyacı sürekli ihsas ettim. Ona, bir çok arkadaşa... Eğer yeni bir güçlü yapılanma söz konusu olacaksa bütün güçlü şahsiyetlerin orada olması lazım. Yani zayıf ve işte bir takım kaygılarla önemli isimlerin yer almadığı bir ekibin başarılı olacağına da inanmıyorum. Biz bir ekip çalışması içinde davrandık. Dikkat ederseniz son 1 yıl içinde yaptığım bütün basın toplantıları ve açıkladığım projelerde, vizyon projelerde hep bakan arkadaşlarımızı yanıma alarak açıklama yapmaya özen gösterdim.
Çünkü bu ortak aklın üretilmesinde herkesin devreye girmesi gerekir. Sayın Babacan da bana daha önce çok kategorik olarak yer almayacağını hiçbir zaman ifade etmedi ama her türlü katkıyı vereceğini ifade ederek, mutlaka milletvekili olması gerekmediğini söyledi. Son değerlendirmelerimizde, Babacan'ın çok ciddi katkı yapabileceği, küresel ekonomik krizden geçerken tecrübelerinden istifade etmemizin önem taşıdığı kanaatine vardım, kendisine de söyledim. 'Böyle bir dönemde sizin tarafınızdan gelen bir teklife hayır demem söz konusu olmaz' dedi ama diğer arkadaşlar için de aynı yaklaşım geçerli. Hepsinin birikimlerinden istifade edeceğiz."
"SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ İLE BİZ ŞİMDİ TANIŞMADIK"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile olan ilişkisinin sorulması üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
"Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkimizi üç boyutta size aktarayım. Birincisi şahsi ilişkimiz. Şahsi ilişkimiz derken sadece iki kişi olarak değil. Ailelerimiz arasındaki ilişki vesaire... Bu bence benim hayat boyu en çok önem verdiğim, herhangi bir şekilde zedelenmemesine en çok özen gösterdiğim ilişkilerden biridir ve çok kıymetlidir. Sayın Cumhurbaşkanımız ile biz şimdi tanışmadık. Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak beraber olmadık. Pınarhisar Cezaevi'nde kendisini ziyaret ettiğimde de ondan önce ve sonra da bir çok zeminde beraber olduğumuzda, o zaman büyükşehir belediye başkanı, ben bir akademisyen olarak saygı duyduk ama bütün o siyasi geçmişi içinde bir dava adamı olarak şahsi dostluğundan istifade ettim ve bu dostluğu hayatımın en önemli dostlukların biri olarak telakki ettiğim bir ilişkidir bu. Bunun zedelenmemesi için ne gerekiyorsa yaptım, yaparım, yapacağım. Herhangi bir şekilde üçüncü bir tarafın bu şahsi ilişki boyutuna girmesine izin vermedim, izin vermeyeceğim."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çocuklarının bazı derslerine girdiğini, onları kendi çocukları gibi gördüğünü, bu anlamda ayrı bir ilişkilerinin bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, dışarıdan bakanların güç ilişkisi gibi gördüğü ilişkinin bir de insani boyutunun olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, Erdoğan'ın torunlarının bir kısmının eşi Sare Hanım'ın eline doğduğunu, ayrı bir muhabbetlerinin olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Bunlar şu bakımda önemli, diyelim ki kurumsal ilişkide ola ki farklı görüşler telakki etsin, hepimizin sığınıp geleceği o özel ilişki boyutudur. Konuşulur, farklı kanaatler sergilenir ama geriye dönüp herkes kendi dünyasına çekildiğinde nihayette kalan o dostluk ilişkisidir. Onun için bu iki dünya ilişkisi olarak gördüğümüz bir ilişki. İkincisi bizim şu 13 yıllık siyasi faaliyet içinde birlikte geliştirdiğimiz ilişki. Yani Sayın Cumhurbaşkanımız genel başkan, başbakan olarak, beni başbakan danışmanı olarak, önce Abdullah Bey başbakandı ama Abdullah Bey'in başbakanlığı döneminde danışmanlık kabul ederken Sayın Cumhurbaşkanı o zaman genel başkan olarak o da davet etmişti. Yani salt bir davet değildi. Birlikte yapılan bir davetti. Burada hem Abdullah Bey'e bu ilişki dolayısıyla takdirlerimi, şükranlarımı ifade edeyim hem de Sayın Cumhurbaşkanımıza. Birlikte konuştuğumuz husular bunlar. Gelirken de o da bilirdi, ben de bilirim. Beni tanıyan ve onu tanıyan herkes de bilir ki önümde siyasi bir perspektif çizerek Ankara'ya gelmiş değilim. 'Şöyle yapayım, şu aşamalardan geçerek şöyle bir noktayı hedefleyeyim' diye zihnimde bir an bile olmadı. Bir akademisyen olarak Irak Savaşı esnasında ortaya çıkan duruma katkıda bulunmak, Avrupa Birliği süreci ve Kıbrıs müzakereleri... 7 yıl başdanışmanlık yaptım. Her an beraber oldum ve meselelere nasıl bir dava ahlakıyla yaklaştığına şahit oldum için de bu ilişki güçlenerek devam etti. O da bütün ailevi çevreleri önceliklerimi vesaireyi terk ederek bu çalışmayı yürüttüğümü kendisi de takip etti."
Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2007'de milletvekilliği teklifinde bulunduğunda da aynı hasbilik içinde olduğunu, parti kapatma davası sonrasındaki çalışmalarda, 2009'da dışarıdan bakan olduğunda hep bu zeminde, şahsi dostluğun birlikte çalışarak bir mesai arkadaşlığına ve karşılıklı güvene oturduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bakan olarak bu sefer siyasi kimliğiyle yanında yer aldığını anımsatan Davutoğlu, "Bu kimliklerin hiçbirini bir diğeriyle karıştırmadan hakkını vermeye çalıştım. Başdanışmanken başdanışman olarak, bakanken bakan olarak hakkını vermeye gayret ettiği için geçen sene ne ben ona herhangi bir talepte bulundum ne o bana zikretti ve teklifte bulundu. Olayların doğal seyri içinde ismimin ilan edildiği toplantıya geldik. Bu çok kıymetli bir ilişkidir. Bir hesapla müzakere ve pazarlıkla gelinmiş bir ilişki değil. Doğal seyri içinde buraya gelindi. Bu doğal seyir o kadar kıymetli ki ben Dışişleri Bakanıyken 'bir gün genel başkanlık meselesinde önüm açılacak teşkilatları dolaşayım, delegelere konuşayım bir yarışa hazırlanayım' diye bir an bile içimden geçmedi ama bütün AK Parti tabanı bana duyduğu muhabbetini her gittiği yerde gösterdi ve Sayın Cumhurbaşkanımız da 30 Mart seçimlerinde 20 ayrı belki 25 vilayete gittim her yerde bu muhabbeti gördüm. Siyasetin o enerji alan boyutunu gördüm. Bu da kıymetli bir ilişkidir ve hafızalarda hep başarılı ve iyi yürümüş bir ilişki olarak kalmıştır. Başbakan, başbakan danışmanı, başbakan dışişleri bakanı ilişkileri bugünün önünü açtı" değerlendirmesinde bulundu.
"EMANETÇİ BAŞBAKAN DEĞİLİM"
Cumhurbaşkanı ve Başbakan ilişkisine gelince, bir taraftan bu şahsi dostluk ilişkisi bir taraftan da mesai arkadaşlığından kaynaklanan birikimle, Türkiye'de en zor yönetilebilecek kurumsal bir ilişkide yine bir arada olduklarını belirtti.
Bunun neden zor olduğunu açıklayan Davutoğlu, 12 Eylül Anayasası'nın, Türkiye'yi yönetmemek için yazılmış, seçilen iradenin Türkiye'yi yönetmesini denetlemek için oluşturulan bir anayasa olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanlığının, bunun için takviye ve tahkim edilmiş bir makam olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Hiçbir zaman 12 Eylül yönetimi, 'Bir gün Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül gelecek, hatta hatta Özal gelecek cumhurbaşkanı olacak' diye düşünerek o Anayasa'yı yapmadı. 'Evren gibi bir general gelecek, seçilmiş başbakanı denetleyecek' diye yaptı. O zaman da bir şekilde yürütme erkinin başında hesap verecek durumda olan başbakan ile hesap verme konumunun üstünde olan ve devletin bütününü kuşatan cumhurbaşkanı makamı arasında bir denge gözetildi. Bunun doğurduğu sıkıntılar daha önce yaşandı birçok cumhurbaşkanı ve başbakan arasında. Evren ile Özal, Özal ile Demirel, Demirel ile Tansu Çiller" değerlendirmesinde bulundu.
Birçok ilişkinin kolay yürümediğine dikkati çeken Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Bunu de en iyi Cumhurbaşkanı'mız bilir. Çünkü Necdet Sezer ile çok zor bir dönem yaşandı. Bir nezaketsizlik olmadı Sayın Ecevit ile olduğu gibi ama zor yürütülen bir şey. Cumhurbaşkanı'mızın tabii ki buradaki bir farkı, bizim partimizin kurucu genel başkanı olarak, manevi olarak partide ve kamuoyunda ağırlığı, lider olarak taşıdığı önem, bir de halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı. Fakat var olan hukuki çerçeve, bununla tetabuk etmeyen bir hukuki çerçeve. Bu ilişkiyi şu ana kadar tüm bu geçmiş üzerinden rahatlıkla ifade ediyorum. Evet, o iki sağlam ilişki temelinde yürütüyoruz. Zorluklarla karşılaşabiliyoruz, farklı kanaatlerimiz oluyor. Çünkü herkes de bilir ki benim de bu anlamda Cumhurbaşkanı'mızın geçen sene görevi devrederken ifade ettiği 'Emanetçi bir başbakan istemiyorum, güçlü bir cumhurbaşkanı, güçlü bir başbakan'. Onun da benim de bu anlamda iddialar taşıyan ve ortak bir vizyon içinde, güçlü iddialar barındıran bir müktesebatımız var."
"TÜRKİYE'NİN KADERİ AK PARTİ'NİN KADERİ İLE ÖRTÜŞTÜ"
Bazen farklı kanaatlerin oluşabileceğini, bunun da olması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, "Önemli olan, devletin çarkını işlerken şahsi ihtilafları onun önüne almamak, partimizin geleceğini düşünürken farklı kanaatler, dediğiniz gibi hocacı, reisçi, bunlar tamamıyla üretilmiş şeylerdir. Ben hayatımda hiç kimseye böyle bakmadım.
Bir kişiyi söylesinler ki bazen hatta siyaset bir ekip işidir, 'siz genel başkanlığa doğru giderken ekibi var mı' diye tartışmalar yapıldı. Hatta bir zaaf olarak görüldü. Dışışleri Bakanı olarak teşkilatla ilişki kuracak vaktimin olmamış olması, bir ekibin olmamış olması. O zaman bunlar bana zikredildiğinde şunu söyledim; en büyük avantajım bu. Çünkü 'benim ekibim' diye bir şey tanımlamıyorum, hocacılık veya şuculuk diye bir şey tanımlamıyorum. Bütün AK Parti benim ekibim. Bütün AK Parti herkes bana aynı uzaklıkta, aynı yakınlıkta. Birileri günlük mesai de daha yakın çalışıyor olabilirim ama hiç kimseyle böyle, ben veya genel başkan olarak ekipçilik yapmaya kalkarsam bu fraksiyonlara böler partiyi. Hiç bir zaman yapmadım, yapmam. Önemli olan partinin geleneği içinde ortaya çıkan ve büyük tecrübe kazanmış saygın isimlerle yeni ve taze isimlerin kenetlenmesi bütünleşmesi.
Şu anda Türkiye'nin kaderi AK Parti'nin kaderi ile örtüştü. Başka hiçbir Avrupa'da, hiçbir çağdaş demokraside bir partinin kaderi, bir ülkenin karakteriyle böylesine örtüşmemiştir. Bunu 'bir kibirle, biz olmadan bir şey olmaz' diye söylüyor değilim ama AK Parti dışında hiçbir partinin, hiçbir koalisyon ihtimalinin alternatif oluşturmadığı 7 Haziran seçimlerinde bir kez daha ortaya çıktı."
Özenle korumaları gereken şeyin, AK Parti'nin birliğini ve beraberliğini muhafaza ederek, AK Parti'yi mümkün olan en geniş yelpazede toplum katmanlarını temsil eder bir niteliğe dönüştürmek olduğunu ifade eden Davutoğlu, geçmişte AK Parti içerisindeki değişik damarların temsilinin sağlanmasının önemli olduğunu, son MKYK, MYK aday toplantılarında buna özen göstermeye çalıştıklarını anlattı.
Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile olan ilişkisine yönelik, "Çok kuvvetli bir şahsi dostluk ilişkisi, 13 yıllık gece gündüz beraber olunan bir mesai arkadaşlığı ilişkisi, bugün devleti idare ederken de yetkileri ve sorumlulukları belli cumhurbaşkanı ve başbakan ilişkisini bu iki güç kaynağından beslenerek en iyi şekilde yönetilmesi ve yürütülmesi. Ne vefadan feragat ederiz ama aynı zamanda da Cumhurbaşkanı da herhalde benim bir emanetçi başbakan görüntüsüyle etkisiz ve yönlendirmeyle hareket eden bir devlet adamı olmayacağımı en iyi kendisi bilir. Onu da zaten kendisi talep etmedi, etmez. Bizim o anlamda ilişkimiz de buna izin vermez, müktesebatımız da. İddialarımız var, gerçekleştireceğimiz hedefler var, görüş ayrıklıkları her zaman olur konuşuruz, nefsimizin önüne geçilmeden, nefsimizi bunların önüne koymadan doğruyu bulmaya çalışırız.
Son derece gereksiz tartışmalar gördüğünü aktaran Davutoğlu, "Olaylar böyle cereyan etmiyor nasıl bu dışarıya böyle yansıyor' diyorum. Beni tanıyanlar 'nasıl bana şu özeli, şeyleri yakıştırabilir' diyorum. Bazen de açıkçası sitem ediyorum. Çok ciddi bir psikolojik yükte oluşturuyor, bizim küçük hesapların içinde olacağımızı kimse düşünmesin" dedi.
MİLLETVEKİLİ ADAY LİSTELERİ
Milletvekili aday listeleri hakkında soruya ise Davutoğlu, listelerde bazı kaydırmalar yaptıklarını, bunun çok bilinçli yapılan ve atılan adımlar olduğunu söyledi.
Beşir Atalay'ın Van'da görevlendirilmesinin birkaç sebebe bağlı olduğunu anlatan Davutoğlu, Atalay'ın kendisini Kırıkkale'de, Ankara'da ve Türkiye'de kabul ettiren biri olduğunu belirtti.
Operasyonlar ve teröre karşı mücadele yürütülürken tüm bu tecrübeyi Güneydoğu'da ve Doğu'da aktaracak, dili, üslubu söylemiyle bunu iyi anlatabilecek siyasi aktörlere ihtiyaç olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Bu anlamda Sayın Atalay'ın Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ve Çözüm Süreci'nde üstlendiği roller ve taşıdığı devlet tecrübesinin, Van gibi son derece kritik kentte ve genelde de bölgede bu meselenin anlatılmasında ciddi bir avantaj olduğunu düşündük. Kendisi için zor olacak biliyorum, konuştuk, haberdar da değildi. Listede gördüğü anda. Beklemiyordu muhtemelen. Muhtemelen değil, beklemiyordu böyle bir görevlendirme. Görevlendirmemizin esası, Doğu ve Güneydoğu'da tüm bu süreci içeriden bilen birinin en iyi şekilde halka anlatması" ifadelerini kullandı.
Atalay'ın, deprem döneminde Van'a çok ciddi katkılarda bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, Van'ın yeniden inşasında öncü rol oynadığını anlattı.
Davutoğlu, Vanlıların da bunu takdir edeceğine emin olduğunu, Atalay'ın Van'a dışardan gelen bir isim olmadığını, içeriden gelen bir kişi olduğunu söyledi.
Efkan Ala'nın Bursa'dan aday gösterilmesi konusunda ise Davutoğlu, Bursa'da yoğun bir Erzurumlu nüfusun olduğunu, Ala'nın da akademik hayattan tanıdığı, çalışmalarını yakından bildiği bir bürokrat olduğunu kaydetti.
Eski Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in ise İstanbul'dan aday gösterilmesi hakkında ise Davutoğlu, Eker'in hep Diyarbakır'dan aday olduğunu, bu sefer İstanbul'daki Doğu kökenli vatandaşlara hitap edecek şekilde, Diyarbakır tecrübesini İstanbul'a taşıması düşünülerek aday gösterildiğini vurguladı.
Davutoğlu, "Her birinin bir izah çerçevesi var. İnşallah bu liste bu anlamda da vatandaşlarımız tarafından kabul görecektir" dedi.
AA
HABERE YORUM KAT