Davetçi İşini En İyi Şekilde Yapmaya Çalışır
İslam davetçisi, yaptığı iş her ne olursa olsun, işini en iyi şekilde yapmaya çalışmalı; kendini alanında geliştirmelidir. Rabbimiz Kur’an’da bizlere: “ …Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever” (2/195) ayetiyle bunu emretmektedir. Yine Resûlullah (a.s): “Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur”(Beyhaki) hadisiyle bizlere bu gerçeği hatırlatmaktadır.
İnsanlar, kendi alanlarında işlerini düzgün yapmayan insanların dediklerine kulak vermez, onları dinlemezler. Oysa işinin hakkını veren insanları dinler, onların söylediklerine değer verirler.
Özellikle yaşadığımız şu zamanda insanlar, işini düzgün yapmaya çalışanlara hasret kalmış durumda. İşinin hakkını vererek yapan birilerini görünce insanın içi ferahlıyor. Ve o insan deyim yerindeyse, bir sıfır önde başlamış oluyor. Ancak insan, işini düzgün yapmayan insanları görmek bile istemiyor. Onlarda bir sıfır yenik başlıyorlar.
Söz gelimi Allah’ın dinini öğrencilerine anlatma çabası içerisinde olan bir öğretmen, dersini, hakkını vererek anlatmadığında aklı başında öğrencileri onun başka konularda dediklerini dinlemek bile istemezler. Ancak eğer kendi alanında öğrencilerine gerekli bilgileri verir, onların o konuda başarılı olmaları için çabalarsa, hem öğrenciler hem de aileleri öğretmenin dediklerine daha çok önem verirler.
Yine hastalarını tedavi etmesi gerekirken, bunu yapamayan, işinin hakkını veremeyen bir doktoru, velev ki doktor olsa bile kimse dinlemez. Ancak hastalarına faydalı olabilmek için çabalayan bir doktor, yeri geldiğinde tek başına bir ilçeyi bile değiştirip dönüştürebiliyor. Tarih bunun örneklerini bizlere göstermiştir.
Bir imam düşünün, Cuma hutbesini okuyamıyor, cemaate imamlık yapamıyor. İnsanlar bırakın onun sözünü dinlemeyi, onun arkasında namaz kılmak bile istemezler. Bunun örneklerini de yakın zamanda yaşadık ve gördük.
Öyleyse İslam davetçisi yaptığı iş ne olursa olsun, o alanda kendini sürekli geliştirmelidir. Kendi alanıyla ilgili okumalar yapmalı ve bunu devam ettirmelidir. İşinde iyi olmaya çalışmasının, Rabbinin kendisinden istediği bir durum olduğunu bilerek bunu ibadet bilinciyle yapmalıdır.
Davetçi Üslubuna Dikkat Eder
Davetçinin sahip olması gereken özelliklerden biri de güzel ve yumuşak sözlü olmasıdır. Rabbimiz bu konuda bizleri, ‘’Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.’’ (17/53) ayetiyle uyarmaktadır.
Davetçi konuşacağı zaman sözlerini düşünmeden söylememelidir. Söyleyeceği sözlerin nereye varacığını hesap etmeli, ona göre konuşmalıdır. Bu anlamda karşısındaki insanı incitecek, onu kıracak, rencide edecek, ölçüyü kaçırıcı ve kaba sözlerden uzak durmalıdır.
Her konuda olduğu gibi Resûlullah (a.s) bu konuda da bizlere çok güzel örneklikler bırakmıştır. O, anlatımında sade ve anlaşılır olmaya özen gösterirdi. O, karşısındaki insanın durumunu göz önünde bulundurur onun anlayabileceği bir şekilde konuşurdu. Onun bir olayı hikaye ettiği olurdu. Onun sözlerini saymak isteyen kişi saysaydı muhakkak sayabilirdi. O, bu konuda kendini şu şekilde anlatmıştır.
"Ben, az-öz söz söyleme özelliği ile donatılmış olarak gönderildim." (Buharî)
Yine Enes (r.a)’ın haber verdiğine göre; Peygamber efendimiz (a.s) sözünün iyi anlaşılması için konuşmasının önemli yerlerini üç defa tekrarlardı. (Buhari)
İnsanların birbirlerini dinlemeye tahammül etmedikleri bu dönemde, davetçi Resûlullah’ın bu özelliği üzerine tekrar düşünmelidir. İnsanlara söyleyeceklerini, allandırıp bulandırmadan kısa, anlaşılır ve güzel bir şekilde anlatmaya çalışmalıdır ki etrafında kendisini dinleyen insanlar kalsın.
Üslup konusunda söylediklerimizin yanında davetçinin bir de çok iyi bir dinleyici olması gerektiğini de belirtmekte fayda var. İnsanlar, kendisini dinleyebilecek birilerini ararlar. Davetçi insanlara bir şeyleri anlatmanın yolunun öncelikle onları dinlemekten geçtiğini hatırında tutmalıdır.
Davetçi Ailesiyle İyi Geçinir
İslam davetçilerinin çoğu, genel anlamda Allah’ın kitabı ile sonradan tanışmış, hidayet bulmuş kimselerdir. Özellikle bizim etrafımızda durumun böyle olduğunu söyleyebilirim. Böyle olunca Kur’an okuyan bu kimseler etraflarında çoğu şeyin yolunda gitmediğini görüyor ve samimi duygularla da olsa meselelere aşırı tepki gösterebiliyorlar. Genel anlamda bu tepkilerin ilk hedefi de, en yakınlarında onlar bulunduğu için, kişilerin aileleri oluyor. Aileleri de bu kimselerin geçirdiği değişime başta anlam vermedikleri için onlar da duruma tepkisel yaklaşıyorlar.
Davetçinin burada yapması gereken şey, ailesine durumu güzel bir şekilde anlatmaya çalışmak ve onların bir çok şeyi anlamaları için sabır göstermek olmalıdır. Oysa durum çoğu zaman böyle olmuyor ve davetçi ailesini, öyle olmamalarına rağmen, kendisini Allah’ın dininden alıkoymaya çalışan kimseler gibi görmeye başlıyor. Durum böyle olunca davetçi, sürekli bir defans geliştirmek durumunda kalıyor, ailesiyle arası açılıyor ve ne yazık ki ilişkiler neredeyse kopma noktasına geliyor.
Üniversite yıllarında bu durumda olan arkadaşlarımız yok değildi. onların bu durumlarının yanında ailelerine sürekli iletişim halinde olan, onlara İslamı bıkmadan, usanmadan anlatmaya devam eden arkadaşlar da vardı. Sonraki zamanlarda bu şekilde davranan kardeşlerin İslami mücadelelerine kendi aileleriyle beraber devam ettiklerine şahit oldum.
Öyleyse İslam davetçisi ailesiyle iyi geçinmenin yollarını aramalı ve bu konuda onlara, en azından dışarıda hiç tanımadığı insanlara karşı davrandığı gibi, merhametle, şefkatle ve muhabbetle yaklaşmalıdır.
Davetçi Müslüman Kardeşlerine Yardım Eder
Davetçinin davet yolunda en çok dikkat etmesi gereken konulardan biri de kendisiyle beraber davet çalışmalarını yürüttüğü kardeşleriyle ilişkilerinin nasıllığı olmalıdır.
Davetçi, etrafındaki insanların, Allah’ın dinini öğrenmeleri ve yaşamaya çalıştıktan sonra onların da birer İslam davetçisi olmaları için çabalar. Bunun için birçok şeyden feragat eder. Davet ettiği kişinin birçok eksiğini görmezden gelir, onun ihtiyaçlarını giderir ve ona sürekli merhametle yaklaşılması gerektiğini düşünür ki bu böyle olmalıdır da. Ancak davetçi kendisiyle beraber, insanları İslam’a davet ettiği yanı başındaki kardeşini çoğu zaman unutabiliyor. Oysa davetçi bu kardeşlerini ihmal etmemeli, varsa onların dertleriyle dertlenmeli, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalıdır. O, bu müslüman kardeşlerine karşı merhametli ve müsamahakar olmalıdır.
Örneğin, İşi olmayan ve kendisiyle beraber olan kardeşlerine imkanları dahilinde elini uzatabilmelidir. Onları, birçok durumda gözetmelidir. Yaptığı yardımlarda kardeşlerine öncelik verebilmelidir. Evlenmeye imkanı olmayan kardeşlerine destek olmalıdır. Ve davetçi şunu bilmelidir ki, kardeşlik ancak böyle hissettirilebilir.
Davetçi Sürekli Allah’ı Zikreder
Kula Allah’ı hatırlatan her şey zikirdir. Davetçi de yaptığı işlerin hepsinde Allah’ı razı etmenin çabası içerisinde olmaya çalışacağı için aslında onun hayatının tamamı Allah’ı zikretmekle geçer.
Bu durum böyle olmakla beraber etrafımızda özellikle zikir ile ilgili bazı farklı anlayışların olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların bir kısmı zikri, salt manada dil ile bazı şeyleri söylemek olarak algılayıp dil ile söylemeyi de ruhsuz, bir şey anlamadan ve sırf alışkanlık haline getirdiği için söylediği bir şey haline getirmişken; bir kısmı da zikrin bu şekilde anlaşılmasının yanlış olacağını söylüyor ve ne yazık ki neredeyse dil ile zikri uzak durulması gereken bir durum olarak görüyorlar.
Davetçi, hayatının tamamını Allah’ı zikretmekle geçirmelidir. Zikrin hayatın her alanını kuşatması gerektiğini bilmeli ve bunu bilinçli bir şekilde yapmalıdır.
Davetçi kendi işlerini başkalarına yaptırmaz
Resûlullah Efendimiz (sav) herkes ona hizmet etmek için can atarken kendi işini kendisi görürdü. Kendi elbiselerini temizler, ayakkabısını tamir eder, hizmetçisiyle beraber hamur yoğururdu. Çarşıdan aldıklarını kendisi taşırdı. Bir şeyi sahibinin taşımasının daha uygun olacağını düşünürdü.
Davetçi, özellikle kendilerine İslamı anlattıktan sonra kendi etrafında toplanan, kendisinden yaşça küçük insanlara, dahası hiç kimseye, kendi özel işlerini yaptırmamalıdır. Farkında olmadan onlara, sanki kendisinin hizmetçileriymiş gibi davranmamalıdır.
Davetçi Akıllı Ve Uyanıktır
İslam davetçisi, akıllı ve uyanıktır. O, davet yolunda şeytanın ve nefsinin isteklerine uymaz. Nefsini terbiye etmesini bilir ve kendini kötülüklerden alıkoymaya çalışır. İnancını ve bilincini diri tutmanın yollarını arar. Bilmeden bir yanlış yaptığında o yanlışta ısrar etmez ve Rabbine tövbe ederek ondan bağışlanma diler.
O, Ümitvardır Ve Etrafına Ümit Bahşeder
Davetçi, insanları İslama davet ederken zorluklara karşılaşabilir.
İnsanlar kendi davetine yüz çevirebilir, onu dinlemek istemeyebilirler.
Peygamber (a.s)’ın hayatına baktığımızda, onun en zor anlarda bile ümidini yitirmediğini aksine ümitvar olmakla beraber insanlara da ümit bahşettiğini görmekteyiz.
Öyle zamanlar gelebilir ki davetçi İslamı davet edecek imkanları bulamayabilir. İslam davetçisi, durum her ne olursa olsun, ümitvar olmalı ve etrafındaki insanlara da ümit bahşetmelidir. Ümidini yitiren davetçinin başarılı olma ihtimalinin olmayacağı ortadadır.
Kendisini Sürekli Muhasebe Eder
İslam davetçisi, bu hayatın geçici olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarmamalıdır. Din günü Rabbinin huzurunda, yaptıklarından ve yapması gerekirken yapmadıklarından dolayı hesaba çekileceğini unutmamalıdır.
İnsan olması hasebiyle davetçi de zaman zaman şeytana ve nefsinin isteklerine uyup günah işleyebilmektedir. Bu günahlarının kendisini çepeçevre kuşatmaması için, davetçinin sürekli uyanık olması gerektiğini yukarda belirttik. Bununla beraber davetçi, Rabbinin huzuruna çıkmadan önce kendisini muhasebe etmeli, yanlışlarından vazgeçmeli ve eksiklerini tamamlamanın yollarını aramalıdır.
Davetçi, Hz. Ömer’in bu konudaki: “Hesâba çekilmeden evvel kendinizi hesâba çekiniz. En büyük arz (Allah Teâlâ’nın huzûruna çıkarılıp O’na arz edileceğiniz gün) için (sâlih ve güzel amellerle) süsleniniz! Şüphesiz dünyadayken nefsini hesâba çeken kimse için kıyâmet günündeki hesap hafif olacaktır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459) sözünü sürekli hatırında tutmalı ve gereğini yapmalıdır.
‘’Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir.
Onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyan etmiştir.’’ (91/9-10)
YAZIYA YORUM KAT