1. YAZARLAR

  2. Alper Görmüş

  3. Davalardaki ‘çözülme’ emareleri
Alper Görmüş

Alper Görmüş

Yazarın Tüm Yazıları >

Davalardaki ‘çözülme’ emareleri

29 Temmuz 2011 Cuma 13:09A+A-

Zekeriya Öz ve arkadaşlarının Ergenekon davasından alınması, bazı çevrelerde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) bu ve benzeri davaları daha fazla uzatmadan bitirme yönünde bir yönelim içine girdiğinin işareti olarak değerlendirilmişti.

Bu türden değerlendirmelerin en netlerinden biri Milliyet gazetesi yazarı Derya Sazak’tan gelmişti. Sazak, 1 Nisan 2011 tarihli yazısında şöyle demişti:

“(...) Gelinen noktada ‘önleyici’ sonuçlar alındığı için daha ileri bir sonuca gidileceğini sanmıyoruz. ‘Öz gitti, Ergenekon bitti!’ diyebiliriz. Bundan sonrası davanın uzatılmadan ‘usulen’ tamamlanması olacaktır.”

Ben, bu türden görüşlere o zaman hiç itibar etmemiştim. Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği adlı kitabıma 6 Mayıs 2011’de yazdığım önsözde, savcıların, zihniyetle suç teşkil eden eylemleri ayırmada yeteri kadar hassas davranmadığı yönündeki eleştirimi tekrarladıktan sonra şöyle demiştim:

“Ergenekon savcılarına bu yönde yöneltilen yaygın eleştiriler karşısında, savcıların görev yerleri değiştirildi. Benim o andan itibaren gördüğüm, davaların aynı kararlılıkla, fakat yukarıda işaret ettiğim ‘tehlike’yi dikkate alan bir anlayışla yürütüleceği yönünde...”

Böyle düşünmem çok basit bir gerçeğe dayanıyordu: Ergenekon zihniyeti (“baş düşman AKP’yi kim, hangi yöntemlerle ‘imha’ ederse etsin, benim dostumdur”) toplumda bu kadar yaygınken, o zihniyetin davalarının “bitirilmesi” demek, AK Parti’nin kendi ipini çekmesi anlamına gelecekti.

Nitekim beklenen olmadı, hatta “İkinci Balyoz davası” ve “İnternet andıcı” soruşturmalarıyla süreç daha da derinleştirildi.


Seçim sonuçlarının davaların “psikolojisine” etkisi

Seçim sonuçlarının Silivri ve Hasdal’da yol açtığı moral bozukluğuna ilişkin haberleri hatırlayın... Bir de tersini düşünün: Seçimler CHP-MHP koalisyonunu mümkün kılacak bir sonuçla bitseydi, oralarda nasıl bir atmosfer oluşurdu?

Seçimlerde AK Parti’nin dört yıl daha iktidar ehliyeti alması ve kamuoyunda, bir olağanüstülük olmazsa bir sonraki seçimi de kazanacağına ilişkin bir algının oluşması, hiç kuşkusuz Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların psikolojisi üzerinde önemli etkilerde bulunacak.

Bence, AK Parti’nin ve hükümetin davaları kararlılıkla sürdüreceği yönündeki işaretler sanıklarda çözülme, kendini kurtarma, itiraflarda bulunma gibi eğilimleri güçlendirmeye başladı bile... Son bir haftada biri Balyoz, öbürü Ergenekon davasından gelen iki çıkışı ben bu çerçevede yorumluyorum.


Dursun Çiçek: Madem öyle...

Hatırlayacaksınız, Genelkurmay Başkanlığı, Albay Dursun Çiçek’le ilgili olarak onu çok zor durumda bırakacak tasarrufta bulunmuştu... Önce Genelkurmay Askerî Savcılığı hazırladığı iddianamede, Çiçek’in “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nı tek başına hazırladığını ve bunu da “amiral olamadığı için üstlerini zor durumda bırakmak amacıyla” yaptığını öne sürdü.

Ardından da Genelkurmay’ın, hükümete karşı kara propaganda üretsinler diye yayına konan internet sitelerinden sorumlu kişinin, sorumlu subay olarak Dursun Çiçek olduğu açıklaması geldi.

Ve iki hafta kadar önce Dursun Çiçek “İnternet andıcı” soruşturmasında “kendi isteği” ile verdiği ek ifadede, siteleri kendisine verilen emirle hazırladığını, üstlerinin de sorumlu olduğunu söyledi.

Çiçek, “üstleriniz kim” diye sorulduğunda, hatırlamadığını, Genelkurmay’a sorulabileceğini söyledi savcıya... Bu, muhtemelen Genelkurmay’a verilmiş bir mesajdı ve “Beni satarsanız, arkası gelir” anlamına geliyordu.


“Cezaevinden çıkıp öldürüyorduk...”

Bu çerçevede ikinci önemli gelişme, Ergenekon soruşturması kapsamında Şile’de yapılan kazılar bağlamında tutuklanan eski TİKKO itirafçısı Ulaş Özel’in itirafları oldu...

Geçtiğimiz yaz bir ihbar üzerine aranan Ulaş Özel’in üvey babasının evinde bazı silahlar bulunmuş, daha sonra Özel’in Şile’de gösterdiği yerde yapılan kazıda Jandarma Genel Komutanlığı’nca verilmiş takdirnameler ve çok sayıda askerî malzeme ele geçirilmişti.

Ulaş Özel, Şile kazılarını kapsayan Ergenekon davası ek iddianamesinde yer alan bilgilere göre, Veli Küçük, Muzaffer Tekin ve Kemal Kerinçsiz’i tanıyordu.

Ulaş Özel’in davanın ilk duruşmasında yaptığı savunma dudak uçurtucuydu... TİKKO militanıyken teslim olmuş, devlet de onu JİTEM Elazığ Bölge Komutanlığı’nda görevlendirmişti. Cezaevinde yatıyor görünüyordu ama gerçekte dışarıda operasyonlara katılıyordu. Operasyonlardan sonra zarf içinde para alıyordu.

Ulaş Özel, kendisinin devlete teslim olduğunu söylüyor, devlet Ergenekoncu olduysa bunda kendisinin bir kabahatinin olmadığını dile getiriyordu.

Bunlara, Susurluk ve Hayata Dönüş operasyonlarıyla ilgili olarak 10 yıl sonra gelen itirafları da ekleyin...

Yanıldığımı sanmıyorum: AK Parti iktidarlarının süreceğinin anlaşılması, hükümetin ve yargının kararlılığı yeni bir süreci başlatmış görünüyor... Bence önümüzdeki aylarda çözülmeler ve itiraflar devam edecek.

Bu çerçevede Ogün Samast’ı da unutmamak lazım... Geçenlerde Aydın Engin, Samast’a verilen cezanın ardından T24’te şöyle yazmıştı:

“Samast gibileri tanıyorum. Benzerleri ile aynı hapishaneyi, aynı volta avlusunu, hatta aynı ranzayı paylaşmışlığım var. Sağlam durdukları sanılır ama hüküm giydikten sonra zemberekleri boşanır. Yani Ogün Samast’ın bu cezadan sonra epey gevşeyeceğini, bülbül kesilmesi olasılığı hiç de zayıf değil.”

Bence de öyle...

***

Medya Etiği Platformu...

Bu sayfada karşınıza zaman zaman “hepsiburada.come” adlı bir bölümle çıkacağımı söylemiştim (Taraf, 17 haziran). Muradım da şöyleydi:

“Haberin işine gelen bölümünü vermek, kalanını çöpe atmak, maalesef gazeteciliğimizin en yaygın pratiklerinden biri... Bazen, bir haberi bütün önemli taraflarıyla öğrenebilmek için birkaç gazeteye birden göz atmanız gerekir. Bu kötü alışkanlık, özellikle büyük siyasi davaların görüldüğü son yıllarda iyice yaygınlaştı. Bir haberin bir bölümünü şu gazete, başka bir bölümünü bu gazete veriyor. O bunu, bu şunu gizliyor...

“İşte bu nedenle, zaman zaman bu sayfada www.hepsiburada.come (come: İngilizce “gel”) başlığını taşıyan bir bölümle karşılaşacaksınız. Bu başlık altında, bir haberin çeşitli gazetelerde yer alan önemli bölümlerinin tamamını bulabilecek, böylece haber hakkında tam bir fikir edinebileceksiniz...”

O yazının çıkmasından birkaç gün sonra bir alışveriş sitesi olan hepsiburada.com’dan bir uyarı aldım: İsimler çok benziyordu, kullanamazdım, kullanırsam...

Tuhafıma gitmişti ama “anlamadığım işler, vardır kendilerine göre haklı bir yanları” deyip o başlıktan vazgeçtim. Fakat bu, bölümün içeriğinden de vazgeçtiğim anlamına gelmiyor. Bugüne kadar kısmet olmadıysa, nedeni, gündemin ağırlığından medya eleştirilerinden biraz uzak durmak zorunda kalmamdır.

Geçenlerde, henüz görücüye çıkmış olan Medya Etiği Platformu’nda (www.medyaetik.net) tam bu çerçevede şahane bir örnek çıktı karşıma. Ben fark edememiştim, kıskandım biraz açıkçası. Şöyleydi yazı:

Zaman ve Star bugün, Ergenekon ve Balyoz sanığı Albay Dursun Çiçek’in, ‘İnternet andıcı’ emrini, üst düzeyli komutanlardan aldığı açıklamasını manşet yapmış. Çok önemli bir haber. Emekli Org. Başbuğ’un da ifade vermesini zorunlu kılabilecek kadar önemli.. Ve görebildiğim kadarıyla bu haber, Milliyet’te, Hürriyet’te ve Vatan’da yok. Bu kadar önemli bir haberi atlamanın özrü olamaz bana kalırsa...

Milliyet, Vatan ve Cumhuriyet buna karşılık, Dursun Çiçek’in bankacı eşinin, Ankara’da şube müdürlüğünü yaptığı Ziraat Bankası tarafından Ardahan’a ‘sürülmesini’ geniş işlemiş. Bu haber Milliyet’in birinci sayfasında mesela.. Vatan, köşe yazarı Murat Çelik’in kaleminden, olayın perde arkasını araştırmış.. Neresinden bakarsanız, bu da önemli bir haber. Eğer Dursun Çiçek’in eşi, kocasından dolayı ‘sürülüyorsa’, evrensel hukuka aykırı bir uygulama olur bu. ‘Suçun şahsiliği’ diye evrensel bir hukuk ilkesi var. Ve bu sürgün (eğer sürgünse) bu ilkeyi yıkıp geçiyor.. Neresinden bakarsanız bu da önemli bir haber. Ama bu önemli haber de, Zaman, Star ve Sabah’ta yok.

“Bugün 21 Temmuz 2011.. Türkiye’nin gündemindeki önemli haberlerin tümünü birden öğrenmek isteyen herhangi bir Türkiyeli okurun, hiçbir gazeteye tek başına güvenmeyip çok sayıda gazete alması gerekiyordu. Her gün olduğu gibi.”

Medya Etiği Platformu, bir grup gazetecinin haber takibine dayalı bir medya sitesi... Önümüzdeki salı siteyi tanıtan bir yazıyla karşınızda olacağım.


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT