Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Vefatının 3. sene-i devriyesinde rahmet, minnet ve hasretle...
İslam, gerçek inanç ve düşüncenin kaynağı ve ebedi bir ideal olduğu gibi, yüce ahlakını da yeryüzüne ve çağlara altın destan harfleriyle yazdırmış büyük bir davadır. Müslümana göre dava, İslam ahlakıyla, Kur’an ahlakıyla ahlaklanmaktan başka bir şey değildir. Tüm büyük hareketler, dava adamlarının yüce ahlaklarıyla ile zirveye çıkmıştır. Bir ahlak abidesi Karakoç’un veciz deyişiyle: “Dava, dava ahlakına sahip insanların omuzları üzerinde yükselir. Dava ahlakına sahip insanlar yalan ve iftira nedir bilmezler. Dava ahlakına sahip kişiler yalan söylemekten nefret ederler”1 düsturu izleğinde hareket ederler. Samimiyeti, dürüstlüğü ve davasına bağlılığı bağlamında, Gemuhluoğlu’nun: “Sezai, son devirde kendine özgü değil, cümle için mürtefi bir noktadır. Doruk’tur, yeniden dirilmedir, kıyamdır, davettir ve davete icabettir. Sahabe ahlâkı üzeredir”2 ifadeleriyle kendisine yüce/yüksek bir yer ayırması dikkate değerdir.
Bir inancın/idealin insanda ruh besini haline gelip gelmediği, pratikteki ahlakta görünür. Müslüman, İslam ahlakını pratikte gösteren bir dava eridir. İslam’ın güzel ahlakıyla gıdalanan Sezai Karakoç, kâmil bir dava adamı olarak vitrini olmayan, ümmetin tertemiz alnıdır.
“Benim inandığım ve bağlandığım dava, ilk insan ve ilk yol göstericinin, dünyayı dolduran inkâra karşı özgür inanç gemisinin kaptanı olan Hazreti Nuh’un Ebedi Kurtuluş Sancağını uygarlıklar başkentine diken, Ateş imtihanından geçmiş ve Kurban şifasıyla azapların zehrini eritmiş Hazreti İbrahim’in, toplumu yönetecek altın kuralları sütunlar gibi ufkumuzda yükselten ve onları kıyamete kadar tarihin levhası olarak belirleyen Hazreti Musa’nın, ölüleri dirilten, ölü gönülleri diriltici soluğun sahibi Hazreti İsa’nın ve en büyük insan, en büyük yol gösterici, bütün insanlığa ışık tutucu, fiziği ve fizikötesini aydınlatıcı son Peygamber Hazreti Muhammed’in davasıdır. Davamız ve dava için kavgamız hakikat davası, hakikat savaşıdır”3 diyerek, İslam milletinin ve insanlığın dirilişi için yaşamı boyunca mücadele vermiş, yaşayanlara ve gelecek nesillere eserlerini miras olarak bırakmış, bir diriliş işçisi/eri olarak, davanın izinde gidenlere şunları hatırlatır: “Bir davanın bir düşüncenin, bir inancın yaşaması için doğru, iyi ve güzel olması yetmez. O görüş ve o düşünce ve o inancın uğruna hayatını bile hiç çekinmeden verecek yaşatıcılarının bulunması lazımdır. Bir ideale inanan, onun canı pahasına savunan kahramanlar olmuştur hep. Dört yüz yıl Roma zulmüne karşı bir inanç direnişinin ilk yüce halkasını oluşturan Hz. İsa’nın Havarileri ile Peygamber Efendimize olan sadakatleri uğrunda çekmediği çile kalmayan iman kahramanları Sahabe-i Kiramın, fedakârlıkları eşsiz destanın ilkidir.”4 Sonsuz bir destan kahramanları külliyatına sahip İslam davasının destan yaprakları, binlerce destanın doğumuyla günümüze kadar tükenmeden devam etmektedir.
Toplumların kritik dönemlerinde, şairle cephedeki insanın mesafesi aynıdır. Şairin tavrı cephedeki insanın tavrından farklı değildir. Bu iki savaş birbiriyle irtibatlıdır. Sezai Karakoç, alıntı yaptığımız “Gerçek Şeref Yolu” başlıklı yazısının devamında dikkatlerimizi, kılıçla yapılan savaşlardan kalemle yapılan düşünce savaşlarına çeker: “Cihat, yalnız cephede yapılan savaştan ibaret değildir. Onun kadar, hatta ondan değerli o savaşın sonucunu da önceden belirleyen fikir savaşı, inanç savaşı, medeniyet savaşı, milletin millet kalma savaşıdır... Çağımızda, gerçek inancı, fikri ideali savunmak, bin bir sahtesinin ortalığı kaplaması sebebiyle daha güç hale gelmiştir. Bu yüzden çağımızda ilahi yol ideali için çalışma, geçmiş zamanın kahramanlığı derecesinde bir hizmet istemekte ve bu fedakârlığı göze alanlar, kimseler görmese de, o ulvi manevi dereceleri kazanmaktadırlar.”5
***
Her zaman için rahatı, maddi çıkarları, şöhret düşkünlüğü gibi manevi alçalmaları, kıskançlık, kibir, haset, çekememe, hakkı teslim etmeme gibi küçüklükleri ayağı altına almış dava adamlarının yanında: “Davaya pamuk ipliği ile bağlı olanlar, maddi bir fayda bekleyenler veya manevi bir bataklığa saplanmış olarak şöhret peşinde koşanlar, müşkül bir anda çekip karşıya geçenler, gereksiz iddialarla safı böler ve parçalarlar.”6 Bunlara, bu tip nefsini tatmin için gaye ve çıkarlarına dini alet edenlerin itibarlarına aldanmamalıyız. Bunları muhatap almamalıyız. Bunların etkisinde kalmadan dava şuurumuzu aşılmaz/erişilmez bir sur halinde yükseltmeliyiz.
Fikirleriyle zihin iklimimizde akan su gibi değerli/derinizler bırakan bir ideal insanı olarak: “Çıkardığım dergide, yazdığım yazılarımda, hatta şiirlerimde bir davayı savunmuşumdur. Bu, sırf teorik, bir felsefi problemi çözmek şeklinde ortaya konulmuş bir dava değildir. Bir toplumun hayat-memat davasıdır”7 diyen Sezai Karakoç, “İlişkilerin kavramların ideallerin davaların ağırlığının azaldığı anlamının eksildiği fiyatının ucuzladığı çürüme ve yozlaşmanın iyice yaygınlaştığı bir dünyada kendisi kalmış dünya nimetleri ve statülerinden uzak durmuş...İnsanlığın ve dünyanın sorunlarına karşı bigâne kalmadan somut öneriler ileri sürmüş bilge bir kişidir. Ömrünü adadığı esaslı bir davası vardı ardında üstüne gölge düşmüş ne bir satır kelam ne yadırganacak bir davranış ne de küçücük bile olsa bir ayıp bırakmadan [16 Kasım 2021günü]tertemiz ve bilge bir Müslüman olarak göçüp gitmiştir.”8
Edebiyat ve sanatı İslam'a, hayra ve ahlakın güzelliklerine davet için gören, şiiriyle, düşünce çalışmalarıyla ve politik atılımıyla aynı kişiliği sürdüren, İslam düşüncesinin en önemli şahsiyetlerinden Sezai Karakoç’u vefatının üçüncü yıl dönümünde Rabbim rahmetiyle, mağfiretiyle ve cennetiyle mükâfatlandırsın. Rabbim mekânını cennet, makamını âlî eylesin.
1- Sezai Karakoç, “Dava Ahlakı I”, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.152.
2- Mustafa Kirenci, Sabah Yıldızı, Büyüyenay Yay., s.185.
3- Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, s.9-10.
4- Sezai Karakoç, “Gerçek Şeref Yolu”, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s. 145.
5- Sezai Karakoç, age,.s.146.
6- Sezai Karakoç, “Horoz İki Kere Ötmeden”, Unutuş ve Hatırlayış, s. 24.
7- Sezai Karakoç, Tarihin Yol Ağzında, s. 10-11.
8- Temel Hazıroğlu, Sezai Karakoç ve Dirilişe Şahitliğim, İz Yay. s. 59-61.
YAZIYA YORUM KAT