Darbelerin Muharrik İdeolojisi: Kemalizm
Kemalizme uyum sağlamadığı veya hizmet etmediği hemen her durumda İslam ve Müslümanlar “irtica-mürteci” suçlamasıyla yok edilmesi gereken ‘İç Düşman’ konseptinde muamele görür ve görmüştür de.
Kenan Alpay; 1923’ten bu yana kendini ülkenin efendisi olarak gören ordunun darbe mantığına zemin olan Kemalizm ideolojisine dikkat çekiyor:
27 Mayıs’tan 28 Şubat’a: “Made in Kemalizm”
Çevik Bir ve ekibinden bir kısım darbecinin Sincan Cezaevine gönderilmesiyle 28 Şubat’a dair hayırlı bir dalga başladı. Bir hafta öncesinde 12 Eylül dosyasının görülmeye başlamış olması Ergenekon ve Balyoz dava süreçlerinin soyağacının çıkarılmaya niyetli olunduğunun önemli bir göstergesi sayılmalı. Şimdi 27 Nisan e-muhtırasına ilişkin dosyanın açılması icap ediyor. 28 Şubat dosyasını oluşturan soruşturmanın bir buçuk yıllık bir safahatının olduğu göz önünde bulundurulunca muayyen bir zaman daha beklememiz gerekecek. Meclis’te oluşturulan Darbeleri Araştırma Komisyonu, darbeleri iyi-kötü, eski-yeni şeklinde ayırt etmeksizin yargılama iradesinin tezahürü sayılabilir.
Darbelerin ve Darbecilerin Muharrik İdeolojisi!
Olmuş-bitmiş darbe süreçleri için eski defterleri karıştırmanın ne âlemi var, dünyaya despotik bir ülke görüntüsü vermeyelim, medya ve üniversiteleri bu sürece dâhil etmekten sakınılmalı, yargı ve iş çevrelerine karşı aman ha bir cadı avı başlatmayın, diye birileri yırtınıyorlar.
Hesap tam olarak görülmesin ve örgütlenme modeli çökertilmesin ki şartlar müsait olunca aynı kadrolar durumdan vazife çıkarmakta zorlanmasınlar. Yeni ‘Balans Ayarları’ ve ‘Topyekûn Savaş’ manşetleriyle ‘Silahsız Kuvvetler’ kolaylıkla seferber edilebilsin ve benzer darbe süreçleri inşa edilebilsin yani. Kurtulmasından iyice ümit kestikleri birkaç kötü adam ile dosyayı kapatmayı başarmak demek şartlar müsait olunca siyaset ve topluma diş göstermek demektir. Böyle bir ihtimalin sıfırın altına düşürmesi kesinlikle şarttır.
Gözaltı, savcılık, mahkeme ve cezaevi süreci için sırasını bekleyenler arasında en önemli ve öncelikli iki isim kim? Tereddütsüz herkes dönemin genelkurmay başkanları İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu ismini telaffuz edecektir. Darbe sürecinin merkezinde yer alan TSK’nın bütün birimleri bu iki ismin emir ve görüşlerine uygun hareket etmişlerdir. Karadayı, kıyıda kenarda sessizce oturmuş tonton bir ihtiyar muamelesi görecek değil herhalde. Çevik Bir her neden sorumluysa ona komuta etmesi itibariyle Karadayı da en az o suçlardan sorumludur.
“28 Şubat bin yıl sürecek!” kükremesiyle toplumda yaşanan gerilim ve korkuları pekiştirmeyi hedefleyen Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu ne yapmalı peki? Sindirilmiş, korkutulmuş, hak ve özgürlükleri elinden alınarak tek tipleştirilmiş bir toplum imal etmek için askerî vesayet sopasıyla terör estirmeyi marifet bilen Kıvrıkoğlu’nun şu cümlesi de atlanmamalı: “28 Şubat 1923’te başladı.”
Yazının devamı için tıklayınız…
HABERE YORUM KAT