Darbeciliğin kısa tarihi: Türkiye ve Almanya
Atilla Yayla, darbeciliğin her ülke için büyük bir tehlike olduğunu ve Batı ülkelerinin bu konudaki çifte standardını değerlendiriyor.
Atilla Yayla / Hür Fikirler
Demokrasi ve darbeler: Türkiye ve Almanya
Almanya’da son günlerde ortaya çıkartılan ve darbe yapmaya hedeflediği iddia edilen “İmparatorluk Vatandaşları” adlı örgüt demokrasilerde darbe meselesini tekrar değerlendirmemizi gerektiriyor.
Demokrasiler genellikle ikiye ayrılıyor: İstikrarlı demokrasiler ve istikrarsız, gelişmekte olan demokrasiler. Birinci gruba giren demokrasilerin darbe tehlikesinden emin olduğu var sayılırken ikinci grupta yer alan demokrasilerde darbe adeta sıradan, olağan bir olay olarak kabul ediliyor. Ne var ki, Almanya’da ortaya çıkan vaka belki de bu görüşü değiştirmemiz gerektiğini söylüyor.
Gerçekten, demokrasi tarihi ve siyasetin genel özellikleri dikkate alındığında bu görüşün veya tespitin büyük bir yanılgı yahut yaygın bir ezber olduğu olduğu ortaya çıkıyor. Darbe ve darbecilik hemen her demokrasi için potansiyel bir tehlike. Gelişmiş ve kurumsallaşmış olması demokrasileri bu tehlikelerden tamamen kurtarmıyor. Bunun ana sebebi her ülkede memurların bulunması. Siyasetçiler geçici iken bu memurlar kalıcı statüde ve siyasetçilere nispetle çok daha uzun sürelerle görev başında. Üst düzey bürokratlar -bilhassa askerler- kolayca ülkenin gerçek sahibi oldukları, ülkedeki tek ve gerçek vatanseverlerin kendileri olduğu, siyasetçilerin ülkenin karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikeleri hiçbir zaman tam olarak idrak etmediği ve gereken tedbirleri almadığı, hatta birçok durumda bu tehdit ve tehlikelerin kaynağı olduğu ve ülkenin selameti için -siyasete bürokratik müdahale dahi- gereken her şeyi yapmaları gerektiği yolunda bir fikir geliştiriyorlar. Darbelerin ardında yatan ana faktör bu. Bu anlayış elbette ideolojik ve hissi bir atmosfer de doğuruyor ve kendi kendisini sürdürme ve yeniden üretme gücü de kazanıyor. Bu tehlike az veya çok her demokratik sistemde karşımıza çıkıyor. Anlaşılıyor ki demokrasilerde darbe tehlikesi azaltılabilir, geriletilebilir, ama tamamen ortadan kaldırılamaz.
Bu gerçeğe demokratik ülkelerdeki darbelere bakarak delil bulabiliriz. Mesela Fransa bu bakımdan iyi bir örnek teşkil eder. Daha yakınlara geldiğimizde 2021 yılı başında ABD’de gerçekleşen Kongre baskını vakasına bakabiliriz. Bilindiği üzere, ABD Kongresi 2000 seçimlerinin sonuçlarından memnun olmayan ve seçimde hile yapıldığını düşünen bir kısmı silahı gruplar tarafından işgal edildi. Bu olay sadece ABD’de değil tüm dünyada büyük şaşkınlık yarattı. Demokrasinin beşiği olarak görülen ve dünyaya demokrasinin koruyucusu ve yayıcısı sıfatıyla yön vermeye çalışan ABD yaşanan olaylarla derinden sarsıldı. Olay hâlâ soruşturulmakta ve yargılamalar yapılmakta…
Şimdi de Almanya’da darbe yapma peşinde olduğu öne sürülen örgüt ortaya çıkartıldı. Adı, resmî açıklamalara göre, “İmparatorluk Vatandaşları”. Bu örgüt, iddiaya bakılırsa, darbe yaparak iktidarı ele geçirmeyi ve Alman imparatorluğunu tekrar kurmayı hedefliyor. Lideri Alman kraliyet ailesinden geliyor: Prens 13’üncü Heinrich. Örgütün öldürülmesi planlanan isimlerden oluşan bir kara listesi mevcut. Almanya başbakanı O. Scholz’un da bu listede yer aldığı belirtiliyor. Açıklamalara göre Alman istihbaratı örgütü uzun bir süredir takip ediyordu. Sonunda on bir eyalette 3 bin polis tarafından 137 noktaya baskın yapıldı ve 50’den fazla kişi gözaltına alındı. Operasyon başka ülkelere de sıçradı. Örgütün üyeleri arasında hakimlerin, savcıların, siyasetçilerin, emekli ve muvazzaf subayların da olduğu açıklandı. Verilen bilgiye göre örgütün yaklaşık 21 bin üyesi var ve bunların 2 binden fazlası hükümete karşı şiddet kullanmaya hazır. Almanya bu darbeci örgütü terör örgütü olarak adlandırdı ve üyelerine terörist muamelesi yapılacağını açıkladı. Yani bu kişiler “terör örgütü mensubu” olarak yargılanacaklar. Almanya Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser örgütle ilgili olarak şunları söyledi: “Bu tür girişimlere karşı hukukun üstünlüğünü savunarak harekete geçiyoruz. Bu sert tavrımızı sürdürmeye devam edeceğiz.” Faeser Almanya’nın güçlü olduğunu ve demokrasi düşmanlarına karşı devleti koruyacaklarını da ekledi.
Gerek ABD gerek Almanya istikrarlı ve gelişmiş demokrasiler sayılıyor. Ancak, görülüyor ki, darbe tehdidinden tamamen emin değiller. Bu iki gelişmiş demokraside de istikrarsız demokrasilerde olduğu gibi darbe tehdidi ve tehlikesi boy gösterebiliyor. Bu da demek oluyor ki istikrarlı demokrasilerin de istikrarsız olanları gibi darbeye karşı korunmaya ihtiyacı var. Ne var ki iş kendilerine gelince bu konuda çok duyarlı ve dikkatli olan Almanya ve ABD darbe başka yerlerde -meselâ Türkiye’de- olunca çok farklı ve darbecilere ve darbeye destek anlamına gelecek tavırlar almaktan geri kalmıyor…
Almanya’da ortaya çıkan darbe teşebbüsünün mahiyetini ve yaratacağı tehlikeleri en iyi anlayacak olan, kuşkusuz, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları. Bunun ana sebebi ülkemizin on yıllardır darbeci eğilimlerle ve darbecilerle mücadele etmekte olması. Gerçekten, Türkiye seçimle gelen bir başbakanını darbeye kurban vermiş, defalarca askerî müdahalelerle tam veya kısmî hükümet değişiklikleri yapmak zorunda kalmış, hem 1961 hem de 1982 Anayasası askerler tarafında yaptırılmış bir ülke. Bu yüzden aynen Tayland ve Pakistan gibi “darbekolik” ülkeler klasmanında yer almakta.
Türkiye’nin darbeler ve darbe girişimleri tarihi ne yazık ki çok “zengin”. Türkiye 1960 darbesinden itibaren her on senede bir askerî müdahale ile karşılaştı. Bunlarda ordunun adeta kendi başına ve bağımsız bir güç statüsü kazandığına inanan ve kendisini ülkenin gerçek sahibi ve yegâne koruyucusu olarak gören askerler başı çekti. Elbette darbenin sivil ayakları da vardı. Tüm ordu değil ordu içindeki bir grup asker tarafından yapılan 1960 darbesinden sonra darbeci virüs tedavi edileceği yerde tüm orduya yaygınlaştırıldı. Nitekim daha sonraki darbelerde bütün ordunun darbeci olduğuna şahit olundu. Mesela 12 Eylül 1980 darbesi tüm ordu tarafından emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirildi.
Çok değil, sadece altı sene önce -2016’da- Türkiye Almanya’da görülene nispetle çok daha korkunç bir darbe teşebbüsüyle karşılaştı. O zamana kadar dinî bir cemaat olarak kendisini topluma sunmuş olan ama daha sonra aslında özü itibarıyla bir istihbarat örgütü ve diğer ülkelerin kullanışlı bir aparatı olduğu anlaşılan FETÖ adım adım tırmandırdığı seçilmiş hükümete karşı eylemler dizisine 15 Temmuz darbe teşebbüsünü ekledi. Ordu içindeki FETÖ’cü subaylar, FETÖ’cü polislerin desteğinde ve sivil idarecilerinin emrinde darbe yapmaya kalkıştı. FETÖ mensupları ve harekete sevk edebildikleri diğer unsurlar silahlarıyla kışlalarının dışına çıktı. İstanbul ve Ankara’da kilit noktaları kontrol altına almaya çalıştı. Basın merkezlerine el koymaya gayret etti. Polis noktaları, parlamento bombalandı. FETÖ halka karşı silah kullanmaktan da çekinmedi. Sokaklarda direnen vatandaşlar öldürüldü, 250’den çok şehit verildi. Binlerce insan yaralandı. Halk büyük bir cesaret göstererek darbeye karşı çıktı, birliklerin önünü kesti, kışlaların etrafını sardı, havaalanlarını ve önemli meydanları kontrol atına aldı. Adeta bir destan yazarak silahlı askerlere karşı elleriyle, vücutlarıyla direnerek kendilerine emanet edilmiş silahları kendi vatandaşlarına karşı kullanan darbecileri durdurdu. Darbenin önlenmesinden sonra Türkiye darbeci örgütün tüm üyelerine karşı harekete geçti. Örgütün orduda, yargıda, poliste bulunan adamları açığa alındı. Başta darbeye bilfiil karışanlar olmak üzere tüm örgüt mensuplarına davalar açıldı…
Böylesine vahşi bir darbe teşebbüsüyle karşılaşmasına karşılık Batı dünyası Türkiye’ye gereken ilgiyi göstermedi, hak ettiği desteği hiç vermedi. Türkiye’nin resmî açıklamalarına kuşku ile baktı. Darbecilere sahip çıktı. Bilhassa ABD ve Almanya darbecilere sığınak oldu. ABD darbenin ele başını Pensilvanya’da ağırlamaya devam ediyor; ısrarlı ve belgeli taleplerine rağmen Türkiye’ye iade etmiyor. Almanya da darbenin önderlerinden Adil Öksüz ve darbeci örgütün yargı tezgahlarının mimarlarından Zekeriya Öz başta olmak üzere birçok örgüt mensubuna yaşama alanı açtı ve onları koruyor.
Oysa aynı Batı şimdi Almanya’nın açıklamalarına itibar ediyor. Haberleri Alman devletinin bakış açısından ve Alman politikacılarının ifadeleriyle veriyor. Türkiye’nin darbecilere terörist sıfatını vermesini ve terör suçuyla yargılamalar yapmasını anormal karşılayanlar şimdi Almanya’nın darbecileri terörist ve örgütlerini terör örgütü olarak adlandırmasına karşı sessiz kalarak destek veriyor veya açıktan destek oluyor. Bu durumda haklı olarak Batı dünyasına bu çifte standardın sebeplerini sormak gerekiyor. Türkiye’de darbeye karşı yapılanlar kınanırken ve desteklenmezken Almanya’da aynı şeylerin yapılmasına niçin destek olunuyor? Almanya’daki darbe idiyse Türkiye’deki neydi? Türkiye darbecilikle karşılaşınca Almanya’ya verilen destek niçin verilmedi? Darbe tehdidinden bahseden ve darbecilere terörist darbeci örgüte terör örgütü muamelesi yapan Almanya’ya da sormak lazım: Almanya’nın darbecileri terörist sıfatıyla yargılaması normal ise neden aynı şeyi yapan Türkiye’ye destek vermediniz? Türkiye Almanya’nın Türkiyeli darbecilere yaptığını Almanya’daki darbecilere yapsa, meselâ Almanya’daki darbecilerden Türkiye’ye kaçanlara sığınak olsa, onlara Türkiye’de kalma imkânı sağlasa ve onları korusa Almanya ne yapardı?
Demokrasilere düşen darbeciliği çıktığı yere göre farklı değerlendirmelere tabi tutmamak, genel bir problem olarak görmek ve buna uygun bir tavır takınmaktır. Umulur ki Almanya’daki fiiliyata aktarılamamış darbe teşebbüsü genel olarak Batı’nın özel olarak ise ABD ve Almanya’nın doğru yolda ilerlemesine yardımcı olur.
HABERE YORUM KAT