Darbeci Sol’u Hafifseyen Söylemlerin Zaafları
Aydınlık, Sol, Yurt, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel gibi Darbeci Sol-Kemalist medyanın bu süreçte ortaya koyduğu politik tutum ve ideolojik yaklaşımlar bazı mahfillerde hafifsenip Marksizm-sosyalizmin bittiğine dair eleştirilerle tahfif edilmekte. Solun kendi hurafeleriyle birlikte tarihin çöplüğüne atıldığı, sayılarının azaldığı ve İslam toplumlarında marjinalleştikleri şeklindeki eleştiriler ne kadar gerçekçi. Seçim sonuçları ya da ideolojik ilgiyi baz alıp da İslam toplumlarında etkili ve örgütlü oldukları, özellikle emperyalizmle bulaşık doğmuş olan Kemalizm ve Baasçılık gibi Batıcı ideoloji ve yaşam biçimlerine ciddi katkı sağladıkları düşünüldüğünde bu geçiştirici ve küçümseyici tahliller sağlıklı görünmüyor.
Oysa "Gezi" denen operasyona tümüyle renklerini verenler bu güruhlardı. Eğer darbeciliğin sivil(!) ayaklarını konuşuyorsak, kamuoyunu oluşturan, sloganları üreten, kitlelere süreklilik kazandıran unsurlar bunlardı. Mısır ve Tunus'ta da en etkili olanlar bunlar olduğu gibi, Suriye konusunda da Türkiye kamuoyunu etkileme cihetindeki en merkezi ve baskın unsurlar da bu güruhlardır.
“Marjinallik, soyu tükenmişlik, halen soğuk savaş literatürünü kullanmaları” gibi tahliller üzerinden, hayattan ve gerçeklerden koptuklarına dair analizler de bizi sağlıklı bir noktaya taşımaz.
Şunu unutmamak gerekir ki konu soldan ziyade faşizm. Buna sosyal-faşizm ya da sol-faşizm de diyebilirsiniz. Dolayısıyla bunlara yönelik olarak saf Sosyalizm-Marksizm eleştirilerini öne sürmek de eksik ve zaaflı değerlendirmelere götürebilir. Bu kesimler darbeci. Ve darbecilere ideolojik, lojistik destek sağlıyorlar. Silivri’deki Maoculara Marksizm sosyalizm eleştirileri yapmak ne kadar anlamsızsa, bunlara da öyle. Bunların Baasçı türevleri, laik-seküler ama örgütsüz halk katmanlarını örgütlü İslam düşmanları haline getirmekteler. Gezi için ne Boyner'in desteği, ne de küresel egemenlerin medya çığırtkanlıkları yeterli olmazdı eğer bunların 2004'lerden beri ortaya koydukları çabalar olmasa. Egemen ideolojiye yaslanıp Atatürkçü olsa da ılımlı, örgütsüz, eyyamcı kitleleri de etkiliyorlar. Tıpkı Mısır'da, Tunus'ta, Suriye'de olduğu gibi.
Şunu unutmamak gerek. Dış etki hangi minvalde olursa olsun, eğer içeriden ciddi bir destek göremezse, hem ideolojik olarak inandırıcı olamaz, hem de etkisi bu oranda olmaz. "Gezi"de etkili olanlar Migros'un müşteri profili değildi. Onları da arkalarına katıp tencere tavacı kılan bu güruhlardı. 28 Şubat'ta kitleleri "bir dakika aydınlık/karanlık" eylemlerinde "derin devletten" RP'nin devrilmesi eylemlerine çevirenler de bunlardı. Faili meçhullerle ilgili eylemler bir anda hükümetin devrilmesi gösterlerine dönüşmüştü. Yani biz bu filmi 16-17 sene evvel de daha hafif dozajlı olarak izlemiştik ve senaristleri de Ordu'ya destek veren bu güruhlardı. Bunları yalnız medya olarak da görmemek gerek. 5'li çete denen sendikaların da patronlarıyla birlikte 28 Şubat sürecine nasıl katkı sağladıklarına şahidiz. Dolayısıyla patronların da bu sivil(!) desteğe her açıdan ihtiyaç duydukları unutulmamalı. Ergenekon her yerde ve toplumsal ayağını, kendi örgütlü güçlerini de aşar tarzda ideolojik olarak bunlar besliyor.
Hele ki ordunun zayıfladığı böyle bir süreçte, bunların rolünü küçümsememek lazım. CHP kitlesini de mobilize eden, ideolojik propaganda ile radikalleştirenler de bunlardı. Halk TV ve Ulusal TV'nin rollerini ve bu süreçte ne kadar izlendiklerini unutmamak gerek. Sadece CHP'lileri değil, kararsızları bile ciddi biçimde etkilediler.
Filhakika mesele bunların seçim sonuçlarına dayalı sayıları ya da yoğunlukla muhafazakâr yapıya dayalı toplumlardaki keyfiyetleri değil. Örgütlülükleri, Kemalizmin etkisinde seküler yaşam süren kesimlere olan etkileri, dünya ölçeğinde güçlü olan kesimlerle (yani Batı’yla) olan ideolojik ortaklıkları ve özellkle örgütsüz kitleler üzerinde propagandif etkileri. İslam’la şu veya bu şekilde fazla teşriki mesaisi olmayan kararsız kesimleri de buna dahil etmek gerek.
Mısır’da sayıları az olmasına rağmen Ordu’ya, iş çevrelerine verdikleri destek ve cahil kitleler üzerinde oluşturdukları ajitasyonlara bakıldığında bu gerçeklik rahatlıkla görülür.
Mesela jeneriğinde "halka yalan söylemek suçtur" yazan SOL gazetesi, manşetten verdiği Mısır olaylarına ilişkin önce "ABD desteğiyle gelen Mursi" dedikten sonra "ABD yanlısı Ordu Mursi'ye ültimatom verdi" diye yazabilmekte! Sormak gerek, birinden biri yalan değil mi? Mantık ilmine göre bir şey aynı anda hem A hem de B olmayacağına göre, kendi kitlesini de aldatmaktan çekinmeyen ama bu propaganda ve ajitasyon geleneğini mezkur geleneğinden alan güçleri konuştuğumuz unutulmamalı.
"Esed iktidarına EVET" ama Mursi'ye "YALLAH" diyen güruhlar varolduğu ve bunların örgütsüz kitleler üzerindeki etkileri de sürdüğü müddetçe emperyalizme, onun orduları ve medyasına ne hacet! Müslüman halkların seçtiklerine düşman olanlar, sadece ve sadece emperyalizmle ideolojik/akidevi göbek bağı olanlardır. Cemaleddin Afgani, henüz yeni neşvünema bulmaya çalıştıkları dönemde bu materyalist-pozitivist güruhlar için "İslam toplumlarının en hastalıklı uzuvları" demişti ve tarih sadece onu haklı çıkarmakla kalmadı; aynı zamanda bir virüs gibi tüm vücuda yayılma, beyin ve kalp bölgelerini de hassaten sarma istidadı gösterdiler. Eğer İslam’ın akidevi, fikri, kültürel ve medeniyetsel gücü olmasa, kitlelerin sekülarize edilmesi, tamamen Batılılaştırılması ve Batıcılaştırılması meselesi, Doğu Bloku, Güney Amerika ya da çeşitli Asya ülkelerinden farklı olmazdı.
Tarih, Mısır’la ilgili olarak Türkiye’de atılan emperyalizan manşetleri unutmayacak! Ortadoğu halklarının düşmanlarının maskeleri bir bir düşürülmesi de hafifsenecek bir olgu değildir! Bunda düşmanlıkta mantık arayıp da köklerini Marks’a, Lenin’e kadar taşımanın fazla bir anlamı yok! Çünkü konuştuğumuz şey İslam toplumlarının üzerinde esen faşizm ve toplumsal mühendislik rüzgârı. İşgal ordularıyla ideolojik kardeşliğin tek sebebi de İflah olmaz İslam düşmanlığı. Ve bugün darbeci sol, kitleler üzerindeki tüm ideolojik etkililiği ile İslam coğrafyalarında ayakta!
YAZIYA YORUM KAT