Darbeci olmak ya da olmamak, soru budur…
Seçim sonuçları, Ergenekon soruşturmasının 12. dalgası ve Başbuğ'un konuşması kafaları karıştırdı, kartları yeniden kardı, ortalığı toz bulutu kapladı…
Dün bunları söylemiştim, uzak açıdan bakmaya çalışarak…
Sonra yakın açıdan, kişisel kanaatimden yola çıkarak yazıyı şu cümleyle bağlamıştım:
“Ergenekon bir darbe davasıdır ve öyle kalacaktır, işin içine karışan hak ihlalleri ve alan kavgaları ne olursa olsun, ana gerçek değişmeyecektir… Askeri vesayet meselesi Türkiye'nin en önemli sorunu olmayı sürdürmektedir…”
Baştan alalım…
Türkan Saylan'ın evinin aranmasının kamuoyunda ciddi bir etki yarattığı, Ergenekon davasına ilişkin ciddi sorular sordurduğu ortada.
Nitekim bu davanın bir efsane olduğunu iddia edenler, AK Parti'nin bir tasfiye cihazı gibi çalıştığını, Saylan meselesinden bu yana gemi azıya almış bulunuyorlar.
Kafalar karışıyor, en azından öyle görünüyor…
Ama kimi gerçekleri ters yüz etmek pek kolay değildir.
Sadece Özden Örnek ve Mustafa Balbay günlükleri bile hüküm vermeye yeter.
Ergenekon bir darbe davasıdır.
Ve bu niteliğiyle Türkiye siyasi tarihinin en önemli davasıdır.
Hiç bir şey, hiç bir gerekçe işin aslını, bu yüzünü ortadan kaldırmaz, kaldıramaz…
Bugün Ergenekon soruşturmasında takibata uğrayanlar bu darbe işiyle doğrudan ya da dolaylı bağlantı içinde olanlardır.
Ahmet Altan bir kaç gün önce, o güçlü yazıda şunları söylüyor, aslında şu noktayı koyuyordu:
“Darbeden yanaysan, yap darbeyi.
Cezası neyse çekmeye de razı ol.
Bu sefer darbeyi de, darbecileri de affetmeyecekler çünkü.
Yok, 'darbeye karşıyım' diyorsan, o zaman Ergenekon'u niye savunduğunu, dilini kulağından çıkarıp açıkça anlat.
Ergenekon'la darbe arasında bir bağ olmadığına mı inanıyorsun?
Ergenekon sanıklarının, bir darbe hazırlığında olmadıklarına mı inanıyorsun?
Eğer öyle inanıyorsan, bulunan cephanelikleri, Danıştay baskınını, Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombayla Ergenekon cephaneliğindeki bombaların aynı seri numarasına sahip olmasını, darbeci paşaların hazırladıkları “lahikaları”, fişlemeleri, kayıtlara geçen konuşmaları, yazışmaları, toplantıları, Özden'in ve Balbay'ın günlüklerini, İlhan Selçuk'un 'paşaya' söylediklerini, Manisalı'nın General Ersöz'e tavsiyelerini, rektörlerin 'hemen harekete geçelim' önerilerini nasıl açıklıyorsun?
Ne bunlar sence?...”
Evet, bunlar ne?
Başka söze gerek yok…
Kafa karışıklığına yer yoktur, bu tür işlerde…
Arada ise hiç durulmaz…
Türkan Saylan ve kimi başka takibata uğrayanların kimliklerinden ve geçmişlerinden hareketle Ergennekon davasını şüpheli bir dava olarak ilan etmek nasıl mümkün oluyor, anlamak mümkün değil…
İtalya'da cumhurbaşkanları yargılandı Gladyo davasından…
Davaları itibarlar değil, deliller yönlendirir.
Türkan Saylan'ın evinin aranması soru sordurabilir, vicdanları rahatsız edebilir, ama başka vicdanları da Saylan etrafında koparılan gürültü ve bu gürültüyle darbeciliğin meşru bir düşünce hattı olduğunun ima edilmesi rahatsız etmektedir.
Ancak bugün beni asıl rahatsız eder şey Saylan'ın isminin vesile edilerek ülkenin en önemli davasının sulandırılmaya çalışılmasıdır.
Zira bu dava, ülkede demokrasi yolunda yaptığı en önemli hamle, bu yolda yakaladığı en önemli fırsattır.
Bu dava Türkiye'de sadece darbeci girişim ve mantığı sanık sandalyesine oturtmuyor, aynı zamanda ordunun siyasi rolünü sigaya çekiyor, sivilleşme girişimlerinin önemli araçlarından birisini ifade ediyor.
Sık yazıldı, bu konuda soruşturmayı yürüten savcılara büyük iş düşüyor, attıkları her adımı iyi tartmaları gerekiyor.
Bu noktadan Engenekon davasının sulanması suçun yaptırımsız kalması değil, suçun tabileşmesi, hatta değer haline gelmesi anlamını taşır…
YAZIYA YORUM KAT