Darbeci olmak ve olmamak meselesi…
Darbeci olmak, darbeyi desteklemek, bu konularda soru sormak, iddialardan şüphe duymak elbet farklı farklı işlerdir…
Açık: Ergenekon soruşturmasından her şüphe duyan darbeci değildir, onları darbeci ilan eden de aslında yoktur…
Nitekim, akıllı, düzgün, "siyasi sicili demokrasi ışıltılı" adamlar Ergenekon soruşturmasına dair derin sorular sormalarına rağmen haklı olarak hiç bir şekilde darbeci görülmek gibi bir endişe içinde değiller, yazıyor ve tartışıyorlar, itiraz ediyor, mantık yürütüyorlar…
Ama bir de tersi var…
Ergenekon soruşturmasının işaret ettiği gerçekleri tümüyle reddedip, aksini söyleyenlere ise kah siyasi kah kişisel öfke duyan bir kesim var.
İşte onlar doğal olarak ve hakederek darbeci olma ya da anılma kompleksiyle yaşıyorlar.
Bunların iki türü vardır.
"Birinci tür"de darbe meselelerine şu ya da bu düzeyde karışmış olanlar ile bu işleri bilen, gizli tutmakta mesleki ve siyasi menfaat taşıyanlar bulunur…
"Bu türün ilk kategorisi"nin durumu açık: Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındılar.
"İkinci kategori" ise gözaltıları hukuksuzluğun şahlanışı, Zirverbey günlerine geri dönüş olarak yorumlayarak, Kuddusi Okkır rezaletini bir başka rezaletin üzerini örtmek için kullanarak, Özkan ve Balbay gibilerden demokrasi kahramanı üretmeye çalışıyor.
Onlara gönül verenler ise darbeciliğin bir iktidar uydurması olduğu sanısıyla, darbeciliği alkışlıyor, alkışladıkça hastalanıyor, aksi yorumlarda bulunanlara sabah akşam küfür ve hakaret e-mailleri yollayarak bulanık zihinlerini biraz daha bulanık hale getiriyorlar.
Bu tür için söylenecek başka söz yok…
Nitekim ilk kategori içinde yer alanlar, "Genç Subaylar Rahatsız" manşetleriyle, askerlerle kurdukları derin ilişkilerle, New York sürecindeki tutumlarıyla, ordu içi siyasetin öbeğinde yer almalarıyla, örneğin Hilmi Özkök'e yönelik sistematik yıpratma çabalarıyla, Cumhuriyet mitinglerini bir kaos zeminine çevirme gayretleriyle belli bir yolda ilerlediler ve ilerlemeye devam ediyorlar…
İkinci kategorinin erbabları bugün iktidar kavgasında konumlandıkları yerden hareketle siyasi aklı ve gazeteciliği tümüyle bir yana bırakmış, bindikleri oynak kayıkta istikrarsızlık ve belirsizliği siyaset kılmış durumdalar…
Gönül verenler ise, malum, garip bir fanatizm salıncağında bir ileri bir geri salınıyorlar…
"İkinci tür"e gelince…
Onlar anlaşılması en zor olanlardır, çok gürültü çıkarırlar, birinci tekil şahıs şampiyonları olarak dolaşırlar. Olup biten hakkında sezgi ötesi hiç bir veriye sahip değildirler. Bu tür verilere sahip olanlardan da hoşlanmazlar, fikri boşluklarını başkalarının fikirleri üzerine ahkam keserek kapatmaya çalışırlar…
Aslında onlar "fikri olarak silik", "siyasi olarak sinik yazar" tipine girerler
28 Şubat'ta susmuşlardır, asker söz konusu olunca bir gerekçeyle tarafsızım diye ortaya çıkmışlardır, devlete ideoloji gerekir, MGK da mühimdir diye ahkam kesmişlerdir, AK Parti'yi asker yarattı diye avaz avaz bağırmışladır.
Buna rağmen her zaman, en çok ve herkesten çok demokrat olarak anılmayı isterler…
Bunu kimisi bağıra çağıra, kimisi ağlayarak talep eder…
Son dönemlerde kafaları inanılmaz derecede karışık…
Hissi, asabiler…
Ne tarafta nasıl duracakları hakkında fikirleri yok…
Bir yazı yazıyor, ertesi gün yanlış anlaşıldım diye yenisini yazıyorlar.
Ve başka insanların kafasını karıştırmaya, "karışık kafa rehberi" olmaya soyunuyorlar…
Denge, istikrar dönemlerinde tavır almak kolaydır.
Zor günler, kriz günleri tavırları da zor kılar…
O günler ağacı sallayan günlerdir…
Ağaç sallanınca çürük mevyalar düşer…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT