Darbe Günlükleri’nde Tolon’un Balyoz ikrarı
2003’te, merkezinde Birinci Ordu’nun bulunduğu bir darbe hazırlığı yapıldığına dair söylentiler 2005’ten itibaren birkaç köşe yazısında dile getirildikten sonra, 2010’da önce soruşturmaya, ardından da davaya dönüştü. Bugün “Balyoz”adıyla bildiğimiz süreç, bu söylenti ve iddiaların delillerle desteklenmiş haline tekabül ediyor.
Davada, onlarcası general olmak üzere 200’e yakın subay yargılanıyor.
Ocak 2010’da Taraf gazetesinin yayımladığı belgeleri temel alan 196 sanıklı Balyoz iddianamesi bundan bir yıl önce, Temmuz 2010’da kabul edilmişti. Davanın bir numaralı sanığı2003’te Birinci Ordu Komutanı olan Çetin Doğan’dı.
Ardından, geçtiğimiz mart ayında emekli Albay Hakan Büyük’ün Eskişehir’deki evinde yapılan aramada bulunan belgelerin temel alındığı ikinci bir Balyoz iddianamesi hazırlandı, o da geçtiğimiz ay mahkeme tarafından kabul edildi.
İkinci iddianamede, 30 Ağustos 2004 - 30 Ağustos 2005 arasında Birinci Ordu Komutanlığı yapan Orgeneral Hurşit Tolon’a ait olduğu öne sürülen ve 2004’te yayında olan cunta.org adlı sitede yer alan bir konuşma metni de bulunuyordu.
İddianamede yer aldığı şekliyle, Hurşit Tolon şöyle diyordu:
“Yalman Paşa (2003’te Kara Kuvvetleri Komutanı –A.G.) istifa edip, yerine Çetin Paşa Kuvvet Komutanı olacaktı. Ama Çetin Paşa bu planı herkese anlattı. (...) Çetin Paşa, Özkök Paşa’yı istifa ettirip Genelkurmay Başkanı olacaktı.”
Konuyu neden tekrar ele alıyorum?
Önemine binaen, başta Taraf olmak üzere birçok gazetenin manşetten ya da birinci sayfadan değerlendirdiği bu metinle ilgili olarak 5 temmuzda bir yazı yazmıştım. Yazı esasen Taraf’ın bu haberi sunumunu eleştirmeye matuf olduğu için, Tolon’a atfedilen konuşmanın “sahih” olma ihtimaline ve“sahih”se, 2003’teki darbe iddiaları çerçevesinde neden çok büyük bir önem taşıdığına dair söylediğim şeyler ister istemez geri planda kalmıştı. İşte bu nedenle, işin bu yanını bir daha vurgulamak üzere İkinci Balyoz İddianamesi’nde “Tolon’a atfedilen konuşma” meselesine bir kez daha dönmeye karar verdim.
Fakat bunda rol oynayan iki husus daha var:
Birincisi: Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik’in birlikte oluşturdukları “Çetin Doğan ve Gerçekler” başlıklı blogda Taraf’taki yazımla ilgili bir eleştiri yayınlandı. Pınar Doğan imzalı yazıda, benim metnin “sahih” olma ihtimaline dair kullandığım argüman özenle gizleniyor, ardından da “bunlar böyle işte, işlerine geleni, hiçbir dayanak öne sürmeden gerçek kabul ediyorlar” denmeye getiriliyordu.
Birinci neden bu: Bu yazıya cevap vermek zorundaydım.
İkincisi: O yazıyı yazdıktan sonra, Darbe Günlükleri’nin, 2003 başında Birinci Ordu’da neler yaşandığına dair bir fikir verebileceğini düşündüğüm bölümlerine yeniden baktım. Dikkatimden kaçtığı için Nokta’da (Nisan, 2007) yayımladığımız bölümlerde yer almayan birkaç satır, Hurşit Tolon’a atfen İkinci Balyoz İddianamesi’nde yer verilen o konuşmanın gerçekten de yapılmış olabileceğine dair kuvvetli bir işaret niteliğindeydi.
Konuya dönmemin ikinci nedeni de bu...
Ben ne yazdım, Pınar Doğan ne yansıttı?
Pınar Doğan’a göre ben şöyle yazmışım (parantez içi kendisine ait):
“Ya bunu [Hurşit Tolon’a atfedilen bu konuşmanın “üretilmiş” olduğunu] öne sürüp komik duruma düşeceksiniz, ya da belgenin sahih olduğunu kabul edeceksiniz.”
Ardından da, artık kanıksadığımız o kibirli dille kaleme alınmış üstten değerlendirmeler; “ampirik bazlı” düşünmüyormuşum, o nedenle böyle şeyler yazıyormuşum, falan...
Benim sözlerimi Pınar Doğan’ın izin verdiği kadarıyla okuyan bir okur, ardından gelen kibirli had bildirmeyi hak ettiğimi haklı olarak düşünebilir. Öyle ya, neticede 2004’te yayında olan ve bir yıl sonra kapanan bir internet sitesinde yer alan, üstelik de Tolon’un reddettiği bir metnin “üretilmiş” olmasını düşünmek neden komik olsun ki? Bu durumda “Ya bu metnin üretilmiş olduğunu öne sürüp komik duruma düşeceksiniz, ya da belgenin sahih olduğunu kabul edeceksiniz” diyen; iddiasını böyle muhteşem bir totolojiyle temellendirmeye çalışan biri komik duruma düşmez mi?
Düşer... Fakat problem şurada ki, benim sözlerim Pınar Doğan’ın okurlarına takdim ettiği kadar değildi. Şöyleydi:
“Böyle bir metnin 2004’te, o tarihte açık olduğu sabit bir sitede yayınlanmış olması, 2003’teki Balyoz iddialarını çok güçlendiren bir delil olarak çıkıyor karşımıza... Çünkü biliyorsunuz, sanıklar ve avukatları, Balyoz’un 2009’dan sonraki bir tarihte üretilmiş sahte belgelerle ‘darbe planı’ haline getirildiğini öne sürüyorlar. Burada ise 2004 tarihli bir belgeden söz ediyoruz. Hurşit Tolon’a atfedilen bu konuşmanın ‘üretilmiş’ olduğunun öne sürülebilmesi için ‘sahte belge üretimi’nin taa o tarihte başladığını söylememiz gerekecek; yani Ergenekon soruşturmasının başladığı tarihten üç yıl önce... Ya bunu öne sürüp komik duruma düşeceksiniz, ya da belgenin sahih olduğunu kabul edeceksiniz.” (Son cümlemi, “Ya da belgenin ‘sahih’ olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu kabul edeceksiniz” diye değiştiriyorum.)
Pınar Doğan, benim “2004’te sahte belge üretimi”ni neden anakronik ve tuhaf bulduğuma dair satırları özenle atlamasına rağmen, yazısında, eski ABD Büyükelçisi Edelman’ın “2004’te bize de belgeler getirdiler, incelettim, sahteydi” şeklindeki tanıklığını örnek göstererek o tarihlerde de“sahte belge üretimi”nin olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. (Yazısını okuyanlar, neden böyle bir çabaya giriştiğini anlamamış olmalılar.)
Benim kendisine sorum şöyle: Edelman’ın bu tanıklığı, 2004’te sahte darbe belgeleri hazırlandığını ispatlar mı?
Soruyu sadece Edelman’ın, o dönemde askerlerle iş tutan Neo-Con’larla dostluğuna göndermeyle sormuyorum... Diyelim ki birileri bazı belgeler getirdi ona, belgeleri elçilik bürokratları incelediler ve“sahte” olduğuna hükmettiler... Bu, belgelerin sahte olduğunu mu gösterir, tartışmalı olduğunu mu?
Edelman keşke “sahte” hükmüne hangi gerekçelerle varıldığını da açıklasaydı... ABD’li elçilik görevlileri büyük bir ihtimalle kendilerine ulaştırılan belgelerin “imzasız” olmasına bakarak bu sonuca varmışlardır. Oysa, daha önce iki somut ve “sahih” örnekle de gösterdiğim gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bu türden illegal belgelerin isimli fakat imzasız olarak hazırlanması yönünde bir teamül olduğu aşikâr. (Bakınız: 1 Nisan 2011 tarihli, “Balyoz davasındaki imzasız belgeler meselesi”başlıklı yazı.)
Darbe Günlükleri’ndeki bölüm
Gelelim, Darbe Günlükleri’nde yer alan ve İkinci Balyoz İddianamesi’ndeki Hurşit Tolon’a ait olduğu söylenen konuşmanın 2004’te gerçekten de yapılmış olabileceğini güçlendiren bölüme...
Günlükler’in 10 Ekim 2004 tarihli bölümünde, Özden Örnek, 30 Ağustos 2004’te Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli olmuş Aytaç Yalman’la bir telefon görüşmesinden söz ediyor ve telefonda söylemek istemediği bir noktayı günlüğüne şöyle kaydediyor:
“Söylemek istemediğim konu, Tuncer Kılınç’ın dedikodusu üzerine Hurşit’in Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman için ikiyüzlü olduğunu, ben böyle olduğunu bilmiyordum diye bağırarak konuşmasını anlatacağım...”
Örnek, telefonda anlatmak istemediği konuyu, altı gün sonra yüz yüze geldiklerinde anlatacaktır. Günlükler’in 16 Ekim 2004 tarihli bölümünde şu satırları okuyoruz:
“Sonra benim ona telefonda imalı bir yolla söylediğimi konuyu sordu. ‘Kara Kuvvetleri’nde sizin yapılacak olan bir darbeyi önlediğinize ve son anda oyunbozanlık yaparak vazgeçtiğinize ve ikili oynadığınıza dair söylentiler var’ dedim.”
Günlükler’deki bu bilgilerle birleştirdiğimizde, İkinci Balyoz İddianamesi’nde yer alan ve Hurşit Tolon’a ait olduğu öne sürülen sözlerin gerçekten de ona ait olma ihtimali çok ama çok yükseliyor.
Savcılık, iddianamesinde, bu konuşmayı Çetin Doğan’a isnat edilen “darbe planlama” suçlamasına dair delilleri teyit eder mahiyette görüp iddianamesine aldı. Avukatlar, belli ki Pınar Doğan gibi“uydurma, üretilmiş” diyecekler. Neticede belgeyi dikkate alıp almamaya mahkeme karar verecek.
Sonucun nasıl tecelli edeceğini bilemem. Fakat eldeki bilgileri birleştirdiğimde, ben o konuşmanın Hurşit Tolon’a ait olduğuna kanaat getiriyorum.
“Her şey fasa fiso, her şey uydurma”cıları hariç tutarsak, geniş kamuoyunun kanaatinin de bu yönde şekilleneceğini düşünüyorum.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT