1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Danıştay saldırısı üzerine
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Danıştay saldırısı üzerine

01 Mayıs 2010 Cumartesi 14:08A+A-

Şu Anayasa tartışması neleri gün yüzüne çıkardı neleri.. CHP’nin de, MHP’nin de ipliği pazara çıktı.. Kendilerini inkar ettiler.

Tam da bu tartışmalar sırasında bir de Danıştay saldırısının arkasındaki derin gerçek ortaya çıkmadı mı?
23 Nisan’da Milli Egemenlik tartışmaları yanında bir de e-Muhtıra tartışması ile taçlandı süreç..
Paralı askerlik konusu bile bu süreçte özel bir anlam kazandı..
Başbakan, Genelkurmay Başkanı ile konuştu ve bu süreçte, bölgede terör devam ederken, paralı askerliğin şehid aileleri üzerinde olumsuz psikolojik etkisinden söz edildi..
Yani şimdi bütün paralı askerliği bekleyen, çoğu ekonomik ve sosyal statüsü yüksek, eğitimli asker ailelerine, “terörün bir an önce bitirilmesi için, açılıma destek verin” mesajı verildi adeta..
Bunu yapanların böyle bir niyeti yok kuşkusuz da, sizin ne yaptığınız kadar, milletin bundan ne anladığı da önemli..
CHP ve MHP “zavallı” duruma düştü bu süreçte..
İlhan Kesici gibi isimler, parti içinde “sığıntı” durumuna düştü, onlar da un ufak oldular.. CHP ve MHP içindeki “emir-komuta zinciri” kişilerin bağımsız iradesini baskı altına aldı aslında, kaba bir biçimde..
Kuşkusuz bu süreçteki en muhteşem gelişme Danıştay saldırısı ile ilgili gelişme oldu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, kesinleşmemiş kararı kendisine delil aldığından, utanmış olmalı... Ya peki o Anayasa Mahkemesi üyeleri.. Yalan bir haberi nasıl gerçek kabul edip bu kararı verdiler..
Anayasa Mahkemesi’nin askeri üyesinin internetteki ses kaydı, ya da Erzincan’dan internete düşen ses kaydına ne demeli.. Yüksek yargın bu mu senin en Türk Adaleti! Emre Aköz Sabah’ta, “Kutsal Yargı dedikleri işte bu” diyor. Aköz’ün anlattığı olay şu: Bir general, Anayasa Mahkemesi’nin iki üyesine AK Parti’nin kapatılması konusunda “bu işi bitirin” talimatı veriyor..
16 Şubat 2010 tarihli ses kaydında Pastahane sahibi Erdal Erdoğan, Munzur’a şunları söylüyor: “Paşa benim bir numaralı adamım. Sana bütün garantileri veririm. Tamam, seni istersen Paşa’yla da görüştürürüz. Osman Şanal’ı görevden alacaklar. Bugün saat 10’a kadar konuştun konuştun. Yoksa adamı görevden alacaklar. Yerine başka birini atıyorlar. Yani yarından sonra konuştuktan sonra intikamsa intikam, düzenekse düzenek. Ben sana jandarmadan hepsini temin ettim bak. Paşa benim çok iyi adamım. Adliye hepsi bizim adamımız. Sana her türlü desteği veririz. Sana medya desteği veririz. Seni Uğur Dündar’a çıkarırız. Kardeş.. Seni oradan alıyorum. Tamam mı? Otoparkın oradan alıyorum. Seni merkez komutanlığının oraya götüreceğim. Her şeyi konuşacan. Yardım isteyeceksin. Bana güveneceksin bana.”
Peki şu habere ne dersiniz: PKK itirafçısı Ercan Aydın, ifadesinde Kandil’de bulunduğu süre içerisinde Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili sözde karargâhlarından kendilerine ulaşan bilgileri de anlattı. Aydın’ın ifadesine göre karargâhtan gelen ve Ergenekon-PKK ilişkisinin anlatıldığı bilgilendirme raporunda Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün de adı geçiyor. Aydın, sözde karargâh raporunda geçen bilgileri, ifadesinde şöyle aktardı: “Örgüt içerisindeki bir numaralı Ergenekoncunun Şemdin Sakık olduğu, Şemdin Sakık’ın Veli Küçük ile irtibatlı olduğu ve 33 askerin öldürülmesi eylem talimatının verilmesinde Veli Küçük’ün de parmağı olduğu yazılıydı.”
Sezer bu işlerin neresinde duruyor aceba?
Yüksek Yargıda Ergenekonun uzantıları olabilir mi?
Bahçeli Mustafa Pehlivanoğlu’nu hatırlar mı bilmem ama, ülkücülerin çoğu bu olayı hiç unutmadılar.. Unutmayanların da Bahçeli’ye tepkileri sert oldu. Pehlivanoğlu, 12 Eylül darbesinden sonra idam edilen ilk ülkücü idi. İnternette, olayı taratırsanız bir sürü bilgiye ulaşacaksınız. “Balgat’ta, 10 Ağustos 1978 gecesi, teravih vakti, mahalledeki 5 kahvehane, kimliği belirsiz kişilerce tabancalarla tarandı, 5 kişi yaşamını yitirdi. Tarihe ‘Balgat katliamı’ olarak geçen bu olayda, sol görüşlülere ait üç kahvehanede 3, ülkücülere ait iki kahvehanede de 2 kişi yaşamını yitirdi. Olaydan sonra operasyona başlayan polis, 3 kilometre uzakta, ülkücülerin yoğun olarak oturduğu Karapınar Mahallesi’ne baskın düzenledi ve bir grup genci gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında, 22 yaşındaki Mustafa Pehlivanoğlu da vardı. 12 Eylül 1980 askerî darbesinden önce yapılan yargılama sonunda idam cezasına çarptırılmıştı. 2 yıl kadar hapis yatan Mustafa Pehlivanoğlu ile aynı davadan yargılanan İsa Armağan, yatmakta oldukları ve çok sıkı korunan Mamak askeri cezaevinden kaçtılar. Planları yurtdışına kaçmaktı. Ancak aynı günlerde 12 Eylül darbesi yapıldı, sıkıyönetim ilan edildi. Mustafa Pehlivanoğlu ile İsa Armağan, 18 Ağustos 1980’de Kütahya’da saklandıkları bağ evinde yakalanarak tekrar cezaevine kondular. 7 Ekim 1980 tarihinde idamı onaylanan Mustafa Pehlivanoğlu, 7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan gece yarısından sonra, solcu militan Necdet Adalı’dan birkaç saat sonra, Mamak Cezaevi’nde asıldı. Pehlivanoğlu, Ankara Karşıyaka mezarlığına gömüldü.” Mustafa Pehlivanoğlu hep “polis ifadesinin işkence zoruyla alındığını ve kendisinin masum olduğunu” iddia etti. İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, “Mustafa Pehlivanoğlu’nun asılan solcu Necdet Adalı’ya denge olsun diye” idam edildiğini belirtti. Ailesi idamı ancak infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi. Brifingli yargı işte böyle bir şey. Bahçeli’nin MHP’yi peşinden sürüklediği kadrolar da işte bunlar.. Bahçeli, MHP’lilere cellatlarını mı alkışlatıyor yoksa!.. En azından dışarıdan bakıldığında böyle bir durum ortaya çıkmıyor mu?
Vakit gazetesine yönelik 181 dava ile birileri, bu gidişe dur diyenleri “kafesleme”ye çalışırken hadi CHP’yi anladık da, birileri de, ellerindeki “Balyoz”larla her tarafı yıkıp dökmeye çalışırken, MHP bu işin neresinde duruyor aceba diye merak ediyor insan..
TSK’sı, OYAK’ı ile, Mediası ile, yüksek yargısı ile Danıştay olayında birileri hiç beklemedikleri şekilde yakalandılar..
Şimdi AYM, parti kapatma davasında iadei muhakeme talebi olursa ne yapacak!. Ya da kendileri re’sen bu durumu görüşürler mi aceba.. Çünki ortada kocaman bir ayıp var.. Bir komplo var..
AYM, CHP’nin Anayasa değişikliği ile ilgili talebini incelerken de bakalım, bu tecrübeden kendisi için ders çıkaracak mı? AYM, TSK’nın, CHP’nin noter makamı değildir.. Yargının görevi de elbette bu değil, ama bakalım bu işten nasıl bir sonuç çıkacak..
Sezer, dönemin Danıştay Başkanı, kimi yüksek yargıçlar ve bunlara alkış dağıtan çevreler; saldırıyı “Dinci”lerin, “Vakit”in üzerine yıkmaya çalışanlar, özür dileyecekler mi?
Selâm ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT