Dağ yoktur ama dağ gibi hekimler vardır Gazze'de!
“Gazze'de dağ yoktur. Ancak dağ kadar sağlam kahraman adamları ve şanlı büyük halkı vardır.”
Ebu Ubeyde
Günler haftalara ve aylara evrildi, mevsimler ve hatta bir koca yıl geçti. Ve dün itibarıyla 450 günü geride bıraktık Aksa Tufanı’nda. Kadim yeryüzünün en izzetli yürüyüşlerinden birine şahit oluyoruz Gazze’de. Olabilecek en canlı haliyle an be an izliyoruz pak bir direnişi. 40 küsur kilometre karelik bir toprak parçasına karadan, havadan, denizden ateş yağıyor hepimizin gözleri önünde. Hani rahmetli şair Akif bugün yaşasa bir kez daha derdi mutlak “Şu Gazze harbi nedir, var mı ki dünyada eşi?” diye. Öyle ya, “En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi (…) Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya (...) Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi / Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!”
Öyle yırtıcı, öyle insanlıktan boşalmış ki düşman, gözünü kırpmadan hastane yakıp hasta katledebiliyor. Filistin’de deyimin tam anlamı ile canla ve başla mücadele eden sağlık çalışanlarının her biri ise birer destan yazıyor tarihe.
Kemal Advan Hastanesi harpzede Gazze’nin kuzeyinde bulunan son şifahane idi. Azgın işgal çetesi bundan önce yaptığı tüm cürümlerine uydurduğu kılıfların ayniyle buraya da saldırdı. Uluslararası savaş hukukunda dokunulmazlıkları olan hastaneleri yerle bir eden bu hain rejim, 1973 yılında Beyrut’ta şehit edilen Filistinli Kemal Advan’ın adını taşıyan bu hastaneye de tanklarıyla yürüdü.
“Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar.”
Kemal Advan Kuzey Gazze’nin en büyük ve en donanımlı hastanesiydi, ama daha da önemlisi kalan tek hastanesiydi. Bu önemli yapının başında ise Başhekim Doktor Hüsam Ebu Safiye yer alıyordu. Eğitimini Gazze’de tamamlayan Ebu Safiye çocuk hastalıkları uzmanı idi ve onlarca kez Gazze’den ayrılıp yurt dışında müreffeh bir yaşam ihtimali eline geçse de o kalmayı seçenlerden oldu. Ebu Safiye hastaneye yapılan Siyonist saldırıların birinde yaralandı; bir diğerinde ise 15 yaşındaki oğlu İbrahim’i şehit verdi. Can paresinin cenaze namazını ise kendisi kıldırıp, yine kendi elleri ile hastane bahçesine defnetti. Buna rağmen yine de katiller karşısında pes etmedi; sonuna kadar direndi. Ne yazık ki, yüzlerce şehidin son nefesini verdiği Kemal Advan hastanesi 450 günün sonunda yerle bir edildi. Adını bilmediğimiz onlarca çalışanının başhekimi olan Doktor Ebu Safiye ise tankların üzerine dağ gibi yürüdüğünü gösteren o fotoğrafın ardından esir alındı.
“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.”
Tek başına ve son kişi olarak, lakin bir ordu gibi heybetle, hastaneden ayrıldığı ana dair o fotoğraf işgalcinin vahşetini resmettiği kadar, fedakarlığı, kararlılığı, haklılığı, izzeti ve tabi ki teslimiyeti çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Holokost zırhına bürünmüş katillerin ellerine imkân geçtiğinde Hitler’e rahmet okuttuklarının bir göstergesidir Kemal Advan Hastanesi ve Ebu Safiye.
Bu soykırım sahnelerinden sonra kim bir Holokost filminde gözyaşı dökebilir? Ve hangi İsrailli mağdur olduğunu iddia edebilir? Bu katiller ve destekçileri artık dünyanın neresinde göğüslerini gererek Siyonist zırvalar anlatabilir? Şüphe yok ki bu süreç izzetli direnişçilerin itibarına itibar katarken bu azgın güruhun yüzüne baştan başa kara çaldı. Bundan sonra ya kimliklerini gizleyecekler ya da her ağızlarına açtıklarında yüzlerine bir tokat yiyecekler.
Elhamdülillah bu 15 aylık süreçte her yönüyle kuşatılmış mazlum Filistinliler için Türkiye’den ABD’ye, Almanya’dan İngiltere’ye, Fransa’dan Malezya’ya her yerde arşa aynı sesler farklı dillerde yükseldi. “Yaşasın küresel intifada, kahrolsun Siyonist işgal!” Bu daha önce eşi benzeri olmamış gösteriler hız kesmeden devam ediyor. Her gün işinden çıkıp İsrail elçiliğinin önünde, katil olduklarını haykırmayı kendine görev bilen erdemli insanların haklı ve gururlu haykırışlarını izliyoruz. Bu erdemli insanların haklı ve gururlu haykırışları, bu zülüm bitene kadar devam edecek!
YAZIYA YORUM KAT