Dağ fare mi doğurdu?
1 Nisan tarihinde (2012) İstanbul’da Suriye’nin Dostları Konferansı ikinci toplantısı yapıldı.
Herkesin ittifakla söylediği gibi sonuç bildirgesi cılızdı. Tunus toplantısı üzerine pek çıkamadı. Tarih için söylemek veya tanıklık etmek gerekir ki, pek çok tutarsızlık da vardı. Bunlardan birisi, sonuç bildirgesinde Suriye halkına savunma hakkı verilmesi ve bu bağlamda silahlandırılması talebi yerine Suriyeli güvenlik güçlerinden halkı vurma talimatına karşı gelmeleri isteniyor. Bu, Zeki Müren’in askerliğine ve askerken talim esnasında ‘Düşman al sana bomba!’ demesine benzer bir olay. 80 kusur ülkenin ve yarısından fazlasının da dışişleri bakanlarının katıldığı bir toplantının yapıldığı Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nin önü neredeyse şebbiha sürüleri tarafından basıldı. Pişkin Şam rejiminin buradaki uzantısı birkaç gürültücü azınlık neredeyse salonun ve Suriye Dostlarının sesini bastırmak istiyordu. Suriye Dostları Zeki Müren’ce fiile geçirilmeyen sözler ederken Şebbihalar yeri göğü inletiyorlardı. İçeride de kimi basın mensubu şebbihalar piyasa yapıyor ve Şam rejimi adına komuoyunu yönlendirme ve manipüle etme görevini icra ediyorlardı. Yani Suriye'nin düşmanları içeri kadar sızmıştı. Azgınlara adalet kılıcı gerekiyor. Aksi taktirde her yaptıklarının doğru ve hakları olduğunu zannedecekler. Gerçekten de Suriye halkının Allah’dan başka dostu yok. Bazıları vicdanlarını rahatlatmak için oradaydılar. Bazılarının da hesabı başka. Sözgelimi Hillary Clinton İstanbul'a gelmeden KİK üyesi ülkelerle stratejik ortaklık toplantısı için Suudi Arabistan’da bulunuyordu. Orada Suriye hakkında sadra şifa sözler ve taahhütler duymak istediler. Hillary Riyad’da topu İstanbul’a attı. İstanbul’da da taca attı tabii ki.
¥
Ahmet Davudoğlu ve Hillary Clinton, Suriye rejimine seslenerek Annan planının arkasına sığınmamasını istediler. Süreç için süreç olmayacağını söylediler. Açık olan ucunun kapatılamsıın istediler. Beşşar’a ‘konuşma zamanı geçti, eylem zamanı’ dediler. Peki Beşşar eyleme geçmezse kendileri eyleme geçecekler mi yoksa yine sözde mi kalacaklar? Beşşar eyleme geçmiyor da kendileri çok mu eyleme geçiyor? Suriye halkı uluslararası camia noktasında büyük bir hayalkırıklığı ve acı hissediyor. Basın toplantısında bir Arap gazetecinin Ahmet Davudoğlu’na yönelttiği bir sorusu Suriye halkının içinde bulunduğu psikolojik durumu gayet net ifade ediyor: Suriye halkının önce rejimle arasında güven bunalımı meydana geldi. Şimdi de ikinci kademede Suriye halkı Suriye’nin dostları veya uluslararası camia ile ilgili güven aşınması veya bunalımı yaşamaya başladı. Aralarda kulis bağlamında birçok kişi ile görüştük. Bunlardan birisi Kanada’dan Üsame Kadı idi. Aca acı bunları dile getirdik. Üsame Kadı umutluydu ve Suriye halkının ve devrimin geri döndürülemez bir aşamaya geldiğini ve Suriye halkının Allah’a dayandığını ve kendi gücüne güvendiğini söylüyor. Elbette dünya görevini yapsa belki çözüm daha kolay olacak. Bütün Suriyelilerin kanaati şu yönde: Obama kesinlikle müdahaleden yana değil. Bu noktada Obama’nın Neoconların politikasını veya BOP’u uygulamaya devam ettiğini düşünenler fena halde çuvallıyorlar. Belki de vicdanlarını bastırıyorlar. Obama kesinlikle Neoconlardan farklı ve BOP projesi de rafa kalkalı çok oldu. Lakin şöyle bir ironik durum var. Aslında bazı Neoconlar Suriye’ye müdahale istiyorlar ama Obama yönetimi buna yanaşmıyor. Obama'ya söz dinletemiyorlar. Cumhuriyetçi kanattan McCain kaç defadır hayal kırıklığını dile getiriyor ve Suriye konusunda Obama yönetiminden umutlu olmadığını söylüyor. Neocon ekipten Fuad Acemi de Wall Street Journal gibi gazetelerde bunu açıkça yazdı.
¥
Elbette bütün Neoconlar aynı anlayışta değil. Müdahaleden uzak durulmasını isteyenler de var. Bununla birlikte, Clinton da Kosova’ya müdahale etmek istemezken Kongre’de çoğunluk olan Cumhuriyetçilerin öncülüğü sayesinde Kosova’ya müdahale edilebilmiştir. Şimdi Kongre'de de böyle bir eğilim görünmüyor.
Bütün dünya kendisini yalnız bıraktığı ve kendi çıkarlarına veya vurdumduymazlığına feda ettiği için en masum direniş ve devrim Suriye devrimidir. Herkes yüzüstü bıraktığı için en meşru olanı da budur. Savunmasız bir biçimde en fazla katledileni de yine Suriye halkıdır. En büyük etkiyi de Suriye devrimi gösterecektir. Şam’daki değişim 21’inci yüzyılın uluslararası sisteminin inşa edildiği mekan olacaktır. Suriye cephesinde İran’ın da maskesi düşmüştür. Irak şöyle veya böyle Amerikan-İran ortaklığına sahne olmuştur. Suriye cephesi de bir taraftan Baas Partisi ile Hizbullah izdivacı diğer taraftan da İsrail ile İran arasında görünmez köprülere sahne olmuştur. Zira Suriye rejiminin değişmemesi noktasında en sıkı duran iki ülkeden birisi İran, diğeri de İsrail’dir. İran’ın arkasında Çin ve Rusya ve İsrail'in arkasında ise ABD ve İngiltere vardır. Velit Canbolat’ın dediği gibi direnişin hası Filistin’de değil Suriye’de yaşanıyor. Yine Velit Canbolat’a göre, keza zulmün şahı da İsrail’den ziyade Suriye’de yaşanıyor (http://www.aawsat.com//details.asp? section=4&article=670735&issueno=12178 ). Suriye halkı Suriye Dostları olsa da olmasa da, bütün dünya kendisini yüzüstü bıraksa da 'Allah bes baki heves' demektedir. Sonuçta, bütün dünya aktif ve pasif olarak rejim lehinde bir araya gelse de Beşşar ve zümresinin tarihin çöplüğüne gönderilmesine engel olamayacaklardır.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT