1. YAZARLAR

  2. CUNDULLAH AVCI

  3. Çürümüş toplumda suç kimdedir?
CUNDULLAH AVCI

CUNDULLAH AVCI

Yazarın Tüm Yazıları >

Çürümüş toplumda suç kimdedir?

21 Şubat 2025 Cuma 22:05A+A-

Toplumsal çürüme olgusunu anlamak için öncelikle Emile Durkheim’ın anomi kavramına başvurmak yerinde olacaktır. Durkheim’a göre, bireylerin toplumun değerlerinden ve normlarından kopması, toplumsal bütünlüğün zayıflamasına yol açar. Anomi, bireylerin anlam krizine sürüklendiği ve normların bağlayıcılığını yitirdiği bir durumu ifade eder. Modern eğitim sistemleri, bireyleri teknik bilgiyle donatırken, toplumsal aidiyet ve değer aktarımı süreçlerini geri plana itmektedir. Bu durum, bireylerde köksüzleşme ve yabancılaşma duygusunu pekiştirmektedir.

Zygmunt Bauman’ın akışkan modernite yaklaşımı da bu bağlamda önemlidir. Bauman, modern toplumların sürekli değişim ve belirsizlik içinde şekillendiğini savunur. Eğitim sistemleri de bu akışkan yapıya uyum sağlamak adına pragmatik bir yönelim benimsemekte, böylece bireylerin ahlaki ve etik gelişiminden ziyade piyasa odaklı beceriler geliştirmeye odaklanmaktadır. Bu durum, bireylerin yalnızca üretim ve tüketim döngüsüne entegre olmasını sağlamakta; ancak toplumsal değerlerin ve ahlaki normların aktarımı açısından bir boşluk yaratmaktadır.

Türk-İslam düşüncesinde ise toplumun inşasında ahlak ve eğitim ayrılmaz bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Farabi’nin erdemli şehir anlayışı, bireylerin hem bilgi hem de ahlak bakımından gelişmesi gerektiğini vurgular. İbn Haldun’un asabiyet kavramı ise toplumsal dayanışmanın ve birlikte yaşama bilincinin önemini ortaya koyar. Modern eğitim sistemlerinin bu değerlerden uzaklaşması, toplumsal çözülmenin hızlanmasına katkıda bulunur.

Toplumların sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için adalet, temel bir yapı taşı olarak kabul edilir.  Adaletin yalnızca kurumsal bir yapı ya da hukuki bir ilke değil, aynı zamanda bireylerin ahlaki ve vicdani eğilimlerinde kökleşmiş bir kavram olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bireylerin adalet anlayışı toplumsal düzenin sürdürülebilirliği açısından belirleyici bir unsur hâline gelir. Ancak bireyin adalet anlayışında meydana gelen sapmalar, zamanla toplumsal çürümenin öncülü olabilir. 

Toplumun çürümesi, basitçe dış etkenlere veya sistemlerin kusurlarına bağlanabilecek bir olgu değildir. Gerçek çürüme, bireyin içinden başlar ve dışa yansır. Bu, yalnızca toplumsal yapıların değil, bireylerin ahlaki zaaflarının ve sorumluluktan kaçışlarının ürünüdür. Sıklıkla suç, sistemlere ya da üst yapılara izafe edilerek bireyin rolü görünmez kılınır. Oysa her yozlaşmış düzenin temelinde bireysel ihanet ve ahlaki çöküş yatar.

Toplumların sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için adalet, temel bir yapı taşı olarak kabul edilir. Adaletin yalnızca kurumsal bir yapı ya da hukuki bir ilke değil, aynı zamanda bireylerin ahlaki ve vicdani eğilimlerinde kökleşmiş bir kavram olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bireylerin adalet anlayışı toplumsal düzenin sürdürülebilirliği açısından belirleyici bir unsur hâline gelir. Ancak bireyin adalet anlayışında meydana gelen sapmalar, zamanla toplumsal çürümenin öncülü olabilir.

Ahlaki gelişim teorileri, bireylerin doğru ve yanlış kavramlarını nasıl geliştirdiğini, ahlaki yargılara nasıl ulaştığını ve bu süreçlerin yaşam boyunca nasıl değiştiğini inceleyen teoriler olup birçok teori bulunmaktadır. 

Lawrence Kohlberg’in, Jean Piaget’in bilişsel gelişim teorisini genişleterek altı aşamalı bir ahlaki gelişim modeli oluşturmuştur. Bu aşamalar üç ana düzeyde gruplanır:

Düzey 1: Gelenek Öncesi Düzey (Çocukluk)

Aşama 1: İtaat ve Ceza Oryantasyonu – Kurallara uyma, ceza korkusuna dayanır.

Aşama 2: Araçsal İlişkiler Oryantasyonu – Kişisel çıkarlar ve ödüller ön plandadır.

Düzey 2: Geleneksel Düzey (Ergenlik)

Aşama 3: İyi Çocuk Oryantasyonu – Sosyal onay ve iyi niyet önem kazanır.

Aşama 4: Kanun ve Düzen Oryantasyonu – Toplum düzeni ve yasalar önceliklidir.

Düzey 3: Gelenek Sonrası Düzey (Yetişkinlik)

Aşama 5: Sosyal Sözleşme Oryantasyonu – Yasalar, toplumun iyiliği için esnetilebilir.

Aşama 6: Evrensel Ahlak İlkeleri – Adalet, eşitlik ve insan hakları ön plandadır.

Birçok bireyin maalesef ahlaki gelişim halen 1. düzey 2. aşamada olup 3. düzey 6. aşamaya ulaşılabilmiş birey sayısı çok azdır.

Adaletin Ölümü: Hak mı, Güç mü?

Adalet, bir toplumun temeli değil, bireyin iç dünyasında yeşeren bir ilkedir. Ancak bireyler çıkar uğruna vicdanlarını susturdukça, çürüme başlar. Yolsuzluğu örten, rüşvet alan sistemin değil, kendi ahlaki zafiyetlerinin sonucunda bu yola sapar. Adaleti sadece sistemler üzerinden tartışmak, bireyin sorumluluğunu görünmez kılar.

Adaletsizliğin büyümesi, bireylerin sessizliğiyle beslenir. Haksızlıklara göz yuman, güce boyun eğen, çıkarı uğruna susan her birey, çürümenin aktif bir parçası olur. Çünkü her düzen, o düzeni oluşturan bireylerin vicdanı ve ahlaki duruşlarının bir yansımasıdır.

Adalet, bireyin iç dünyasında şekillenen bir değer olarak, kişinin ahlaki gelişim süreciyle doğrudan ilişkilidir. Ahlaki gelişim teorileri, bireyin erken çocukluk döneminden itibaren toplumsal normlarla etkileşime geçerek adalet duygusunu inşa ettiğini öne sürer. Ancak bu süreçte bireyin adalet anlayışı; aile, çevre, eğitim ve kültürel faktörlerden etkilenerek şekillenmektedir. Bu bağlamda, bireyin adalet anlayışında meydana gelen çarpıklıklar, toplumsal normlara aykırı bir adalet algısının gelişmesine yol açabilir.

Bireyin adalet anlayışındaki sapmaların temel nedenleri arasında bireysel çıkarcılık, empati yoksunluğu, güç arayışı ve etik ilkelerden uzaklaşma sayılabilir. Bu sapmalar, bireyin kendi menfaatini evrensel adalet ilkelerinin önünde tutmasına neden olur. Özellikle bireyin, adalet kavramını subjektif bir zeminde yeniden tanımlaması; hukuki ve ahlaki normlara aykırı davranışların meşrulaştırılmasına zemin hazırlar.

Ekonomi: Zenginlerin Dini, Fakirlerin Zinciri

Ekonomik adaletsizlik genellikle sistemin suçu gibi sunulur. Ancak bu çarpık düzenin temelinde de bireysel tercihler ve ahlaki erozyon yatmaktadır. Kapitalist sistemin getirdiği eşitsizlikler kadar, bireylerin açgözlülüğü ve ahlaki zafiyetleri de çürümeyi derinleştirir.

Küçük çıkarlar için yapılan ihlaller, "herkes böyle yapıyor" bahanesiyle normalleştirilir. Çalışmadan kazanma arzusu, emeğe duyulan saygıyı yok eder. Ekonomik düzende bireylerin ahlaki zaafları, eşitsizliği sürdüren ana unsurlardan biridir. Bu çürümenin suçlusu sadece elitler değil, aynı zamanda küçük menfaatleri için düzeni kabullenen bireylerdir.

Ekonomik çürüme, suçun da kaynağı. Fakirlik, insanları hırsızlığa, dolandırıcılığa hatta çaresizliğe itiyor. Bir baba, çocuğuna ilaç alamazsa ne yapsın? Sistemin ona sunduğu seçenekler: ya ölecek, ya çalacak. Peki, bu suç kimin? Sosyolojik gerçek şu: ekonomi adaletsizse, toplum da ahlaksız olur. Çürüme, banknotların üstüne basılmış bir damga gibi her yere yayılır.

Eğitim ve Toplumsal Çürüme İlişkisi

Modern eğitim sistemleri, bireyleri sadece teknik bilgi ve mesleki becerilerle donatmayı hedefleyen bir yapıya evrilmiştir. Bu süreçte ahlaki eğitim ve değerler aktarımı ihmal edilmiştir. Öncelikle, eğitimde ahlaki değerlerin arka plana itilmesi, bireylerin toplumsal sorumluluk bilincinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu durum, bireyciliği ve rekabeti ön plana çıkararak toplumsal dayanışma ruhunu zayıflatmaktadır.

Eğitimde fırsat eşitsizlikleri de toplumsal çürümeyi besleyen önemli bir etkendir. Özellikle sosyoekonomik farklılıklar, bireylerin eğitime erişimini kısıtlamakta ve toplumsal ayrışmayı derinleştirmektedir. Bu eşitsizlikler, toplumun alt katmanlarında umutsuzluk ve dışlanmışlık hissiyatını artırarak, çürümenin yaygınlaşmasına zemin hazırlar.

Ezbere dayalı, eleştirel düşünceyi teşvik etmeyen bir eğitim anlayışı, bireylerin sorgulama ve analiz yetilerini köreltmektedir. Bu durum, bireylerin yolsuzluk, adaletsizlik ve etik dışı uygulamalar karşısında sessiz kalmasına yol açmaktadır. Eleştirel düşünce eksikliği, toplumsal çürümenin fark edilmesini ve önlenmesini güçleştirmektedir.

Toplumsal Çürümenin Kaynağı: Bireyin Sorumluluğu

Sistem eleştirileri, çoğu zaman bireylerin sorumluluğunu perdelemek için kullanılır. Oysa toplumu çürüten bireylerin bizzat kendileridir. "Ben ne yapabilirim ki?" sorusu, en yaygın kaçış cümlesidir ve suçu dışsallaştırmanın en kestirme yoludur. Oysa her birey, en küçük seçimlerinde dahi toplumsal yapının şekillenmesine katkıda bulunur.

Bir toplumda adalet ve ekonomi çöküyorsa, bunun nedeni bireylerin suskunluğu, bencilliği ve ahlaki zaaflarıdır. Suç, sadece güçlülerin ya da sistemin eseri değildir; aksine her bireyin kendi vicdanına karşı işlediği ihanetlerin toplamıdır.

Toplumun yeniden inşası, bireylerin kendi içindeki ahlaki sorumluluğu yeniden keşfetmesiyle mümkündür. Birey, sadece düzenin mağduru değil, aynı zamanda o düzenin kurucusudur. Kendi vicdanına ihanet eden birey, çürümenin ana kaynağıdır. Bu yüzden çözüm, bireyin ahlaki ve vicdani dönüşümünden geçer.

Adaleti ve ekonomiyi yozlaştıran dışsal faktörler değil, bireyin içsel çürümesidir. Suçu dışsallaştırmak, bireyi sorumluluktan kaçırır. Gerçek değişim, bireyin kendi içindeki yozlaşmayla yüzleşmesiyle başlayacaktır.

Toplumsal çürüme, bireylerin ahlaki zafiyetlerinin kolektif sonucudur. Sistemler, bireylerin tercihlerinden doğar. Eğer bir toplumda adalet çöküyor, ekonomi ahlaksızca şekilleniyorsa, bunun nedeni bireylerin sorumluluktan kaçmasıdır. Suç dışarıda değil, içeridedir. Aynaya bakın: O çürümüş düzenin asıl faili, o aynada gördüğünüz kişidir.

Toplumsal çürüme, bireysel ahlakın zayıflaması ve kolektif vicdanın işlevsiz hâle gelmesiyle başlar. Bireyin adalet anlayışında yaşanan deformasyonlar, zamanla toplumun genel etik yapısını aşındırır. Bu durum, toplumsal kurumların işlevselliğini yitirerek yozlaşmasına, sosyal güvenin azalmasına ve bireyler arası ilişkilerin zedelenmesine yol açar. Özellikle adaletsizliği normalleştiren bireysel davranışlar, kurumsal düzeyde rüşvet, hukuksuzluk, yolsuzluk ve kayırmacılık gibi çürüme biçimlerinin yayılmasına zemin hazırlar.

Toplumsal çürümenin önlenebilmesi için bireyin adalet anlayışının doğru temeller üzerine inşa edilmesi zorunludur. Bu bağlamda ahlaki eğitim, vicdani gelişim ve etik değerlerin bireysel düzeyde güçlendirilmesi gerekir. Ayrıca, toplumsal kurumların şeffaflık, hesap verebilirlik ve eşitlik ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olması, bireylerin adalet anlayışını olumlu yönde şekillendirebilir. Toplumun kolektif vicdanını yeniden inşa edebilmek için bireyin adalet kavramını içselleştirmesi ve bunu günlük yaşamına yansıtması elzemdir.

Toplumsal çürümenin temelinde yatan dinamiklerden biri, bireylerin adalet anlayışında meydana gelen sapmalardır. Birey, adalet ilkesini kişisel çıkarlar doğrultusunda eğip bükmeye başladığında, bu tutum toplumsal yapının tüm katmanlarına sirayet ederek çürüme sürecini hızlandırır. Bu nedenle, adaletin yalnızca hukuki bir mesele değil, aynı zamanda bireyin iç dünyasında inşa edilen bir değer olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Toplumsal iyileşme süreci, bireyin adalet anlayışını doğru bir zeminde yeniden inşa etmesiyle mümkündür.

Devlet sorumluluklarında “mış” gibi yaptıkça vatandaşlarda ödev ve yükümlülüklerinde “mış” gibi yapar.

Hepimiz Suçluyuz:

Birey masum mu peki? Hayır! Herkes bu pisliğin içinde parmak izi bıraktı. “Ben ne yapabilirim ki?” diye ağlayanlar, aslında en büyük suçlulardan. Sessizlik, korkaklık, bencillik… Bunlar, çürümenin yakıtı. Komşusu açken tok yatan, haksızlığa sırtını dönen, üç kuruş için vicdanını satan herkes, bu kokuşmuş düzeni besliyor. Sistemler, bireyler olmadan var olamaz.

Evet, suçlu sensin. Benim. Hepimiz. Adaletsizliği alkışlayan da, ekonominin bu vahşi çarkına boyun eğen de bizleriz. Peki, çıkış var mı? Ya bu çürümenin parçası olacağız, ya da zincirleri kıracağız. Hangisini seçiyorsunuz?

YAZIYA YORUM KAT

7 Yorum
  • Mazlum / 25 Şubat 2025 08:45

    "Adaletin yalnızca kurumsal bir yapı ya da hukuki bir ilke değil, aynı zamanda bireylerin ahlaki ve vicdani eğilimlerinde kökleşmiş bir kavram olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bireylerin adalet anlayışı toplumsal düzenin sürdürülebilirliği açısından belirleyici bir unsur hâline gelir. Ancak bireyin adalet anlayışında meydana gelen sapmalar, zamanla toplumsal çürümenin öncülü olabilir."
    Kaleminize sağlık, bu gün yaşanılan toplumsal sorun(u)ları güzel tahlil etmişsiniz.yazıların devamını temenni ediyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • Nazmi uçkan / 23 Şubat 2025 14:40

    Hayvanlar ve bitkiler aleminde(insan müdahalesi yoksa)neden çürüme olmuyor,çünkü fıtratlarının dışına çıkmıyor yada çıkamıyorlar................insanı fıtratının dışına çıkaran öncelikle sekuler sistemlerdir ve sekuler sistemlerin ıslahı mümkün değildir.tevhid düzenindeki sistemlerde fıtrat dışına çıkışlar olacaktır ancak bireysel ve lokal olacagı için etkisi çok sınırlıdır.küfrün reçeteleri kendi sapmalarını tedavi eder,imandaki sapmaların reçetesi tevhid ilacıyla giderilir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali Haydar Adlım / 23 Şubat 2025 00:15

    Elinize, kaleminize sağlık. Çürümüşlüğün en temel sorunu ve musebbibi olan bireyin, kendi sorumluluklarından kaçarak kendisine bir suçlu aradığı bir zeminde, çözümün asıl kaynağının birey olduğunu hatırlatan kıymetli, kapsamlı bir değerlendirme olmuş . İnsanın aklına Rad süresindeki o değişmez yasayı hatırlatıyor. Var olun.

    Yanıtla (0) (0)
  • Fatima Zehra / 22 Şubat 2025 17:02

    Cundullah bey kardesime tesekkür ederim. Toplumumuzun durumu tahlil edilmis, son yüz yildir Kemalist putperestliginin getirdigi cürümenin sonucuda bu olacakdi.. Baskasi zaten beklenemezdi de..Filanin askerlerinin cürümeside bu degilmi . Ama hala kendilerini temiz zannetmeleride baska bir ahmaklik.. Dizayn ettiginiz sistem Bati tandasli. Batinin temiz olan ne degeri vardir? Meddeye tapan bir milletin teknolojisine sözümüz yoktur ..Manevi ne degerleri vardir. Zaten bi sistemi dizayn eedenlerde temiz degildiler. ve maneviyata büyük darbe vurdular...Atesleri katmerli olsun.."Anne baba biz sucluyuz" Ali Seriatinin kitabinin ismi..Okunmaya deger..

    Yanıtla (0) (0)
  • Yunus Özsever / 22 Şubat 2025 12:27

    Çok harika bir yazı, herseyden önce bireylerin aynayı kendilerine tutmaları gerektiğini etraflıca anlatmış. Değişim insanın kendisinden başlar…

    Yanıtla (0) (0)
  • Yavuz yüzügüler / 22 Şubat 2025 04:53

    Bu değerli tespitleri ve Çözüm yollarını Güzel bir Şekilde BİZ BİREYLERİN istifade sine sunan yazara çok teşekkür ederim Allah canına sağlık Ömrüne bereket nasîb eylesin inşallah

    Yanıtla (0) (0)
  • Hacı Osman / 22 Şubat 2025 01:20

    KURTULUŞ İSLAMDADIR...

    Yanıtla (0) (0)