1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Çürümüş rejim ve müfsid muhalefet kıskacında İran
Çürümüş rejim ve müfsid muhalefet kıskacında İran

Çürümüş rejim ve müfsid muhalefet kıskacında İran

Başakşehir Özgür-Der’de Haksöz Dergisi’nin Ekim sayısı konuşuldu.

24 Ekim 2022 Pazartesi 10:30A+A-

HAKSÖZ HABER

Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer’in sunumuyla gerçekleştirilen program derginin kapak konusu olan milliyetçilik ideolojisi üzerine yapılan değerlendirmelerle başladı.

Milliyetçilik meselesi üzerine yoğunlaşılmış olmasının sebebini ideolojik bir yönelim olmasının ötesinde modernliğin kurucusu olduğu dünyada yeni bir din inşa etme çabasıyla ilişkilendiren Üzer milliyetçiliğin dinin kavramlarını ve ilişki tarzlarını bu sebeple tarumar ettiğini belirtti. Milliyetçiliğin ulus devletin merkez paradigması olduğunu ve her devletin kendi milliyetçiliğinden hareketle bayrak, marş vb. kendi “kutsallarını” oluşturduğuna dikkat etti.

haksoz370-001.jpg

Özgür-Der bünyesinde yapılan faaliyetlerde milliyetçiliğe dair gösterilen ilginin modern dünyadaki konumlanışımızı daha iyi anlamak açısından önemli olduğunu ifade eden Üzer, Müslümanların kahir ekseriyetinin milliyetçiği kavmiyetçiliğe indirgemesinin hatalı bir okuma olacağının altını çizdi. Yeryüzünde cenneti kurma vaadiyle yola çıkan modernleşme teorilerinin içinde bulunduğumuz kaotik dünyayı inşa ettiği vurgulanırken milliyetçiliğin ulus devletin dini olarak modern cahiliyenin bel kemiğini oluşturduğu belirtildi.

Ardından Üzer, Haksöz Dergisi ekim sayısında İran’daki güncel gelişmeler hakkında kaleme aldığı yazısından hareketle İran’da yaşananlara dair çerçeve çizdi. “İran’da sokaklar birkaç haftadır yine hareketlenmiş durumda. Mehsa Emini isimli 22 yaşında genç bir kız 13 Eylül’de Tahran’da zorunlu örtünme kuralına riayet etmediği gerekçesiyle ahlak polisi (İrşad Devriyeleri) tarafından uyarılıp gözaltına alındıktan sonra ilgili emniyet birimine götürüldü. Emniyette fenalaşan Emini üç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 16 Eylül’de hayatını kaybetti. Otopsi raporu Emini’nin ölüm gerekçesini kalp krizine bağlı beyin hasarı şeklinde açıklarken ailesi bunu reddetti ve emniyette darp edildiğini açıkladı. Önce Tahran ve Emini’nin şehri Sakkız’da başlayan protesto gösterileri kısa sürede İran geneline yayıldı.

İran’da “hicab zorunluluğunun” geçmişi hakkında bilgi veren Üzer meselenin artık dünyada yükselişe geçen ifsad edici hareketlerle birlikte farklı bir boyutta ifade edildiğini aktardı. “Devrimin hemen başında yürürlüğe konulan zorunlu örtünme kanununu Tahran ve büyükşehirlerde kontrol amaçlı uygulamalar rutindendir. Kadın görevliler tarafından uyarılan kişi bazen de emniyet birimine götürülür. Emniyette uyarı işlemlerinden sonra kişiye taahhütname imzalatılır, ailesine haber verilip serbest bırakılır. Tekrarı durumunda ise cezai müeyyide uygulanır. Tahran gibi ‘bed hicab’ (kötü giyinme) gerçeğinin çoğunlukta olduğu büyük bir şehirde elbette herkese bu muamele yapılmaz. Memurların radarına o gün kim takıldıysa işlem onun hakkında yapılır. Hakeza 79’dan bu yana denetimlerin grafiği de aynı seyirde gerçekleşmeyip bazen gevşeyen denetimler bazen de sıkı tutularak sertleştirilir. Son dönemlerde ‘baş açma eylemlerinin’ yaşanmasıyla birlikte kontrollerde yine artış söz konusu. Bu kontroller sırasında ölen Mehsa Emini için Cumhurbaşkanı Reisi aileyi arayıp üzüntülerini ifade etmesine ve olayla ilgili soruşturma talimatı verdiğini açıklamasına, yine Ali Hamaney'in Kürdistan temsilcisi, acılı aileye başsağlığı ziyaretinde bulunmasına, rejimin üst düzey birçok yetkilisi de açıklama yapmasına rağmen protesto gösterileri niçin başladı ve yaygınlık kazandı?

Emini’nin komada olduğu süre zarfında sosyal medya üzerinden başlayan tepkiler kamuoyunu belli bir kıvama getirirken vefatı ve ailesinin rejim yetkililerini suçlamasıyla birlikte sokak gösterileri evresine geçildi. Mehsa Emini’nin Kürt olması ve Kürdistan’ın Sakkız şehrinde defnedilmesinden dolayı ilk başta protestolar yerel ve sadece Kürtlerle sınırlı olduğu yönünde yansıtılmaya çalışıldı. Hakikaten genelde öyle oluyordu. Ama protestolar bu sefer neredeyse bütün İran şehirlerine yayıldı. Kürtçü çevrelerin ve PKK’nın kullandığı ‘Jin, Jiyan, Azadi!’ (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganı ‘Zan, Zandege, Azadi!’ şeklindeki Farsça çevirisiyle bütün protestoların ana sloganı oldu.”  

İran’da yaşananlara dair dile getirilen “dış güçler” söyleminin içi boş bir değerlendirme olduğunu ifade eden Musa Üzer meselenin çok boyutlu ve toplumsal bir zeminden güç aldığını bütün bir İran’ın “birilerinin ateşlemesi ile ayaklanması” ihtimalinin gerçek dışı olduğunu vurguladı. “Protestolar esnasında atılan sloganların hedefine mollaların, rejimin ve Hamaney’in alınması açık bir şekilde olayın Emini’nin ölümünü aşan bir mesele olarak algılandığını göstermekte. Devlet televizyonları ve rejim yanlısı çevrelerin Mehsa Emini’nin bayıldığını gösteren kamera kayıtlarını yayınlaması ve Cumhurbaşkanı Reisi’nin olayla ilgili soruşturma emri vermesi toplumda fazla bir karşılık bulmadı. Çünkü geçmiş tecrübeler devletin çok rahat bir şekilde yalan söylediğini ve soruşturmalardan da hiçbir netice alınmadığını göstermekte. Eylemcilerle dayanışma içinde olduklarını ifade eden ABD, İsrail, Şah yanlıları, Halkın Mücahitleri Örgütü gibi ülke ve örgütlerden gelen çağrıları geçmişte İran yönetimi muhalefetin aleyhine kullanarak propaganda üstünlüğünü ele geçirmeye çalışırken bu kez söz konusu yöntem de başarılı olamıyor. “Yabancıların içişlerine müdahalesinden duyulan rahatsızlık” yerini “Rejimi devirmek için uluslararası desteğe daha fazla ihtiyaç var.” söylemine bırakırken toplumsal fay hareketlerindeki kırılmayı bu defa muhalefet avantaja çevirmiş durumda. Normal şartlar altında etno-politik bir mesele olarak da algılanabilecek Emini olayını muhalefet farklı etnik unsurların rejime karşı birlikte mücadelesi çizgisine getirmeyi becerdi.

Dolayısıyla İran’daki eylemleri ‘dış güçlerin’ çıkardığı ve organize ettiği söylemlerinin hiçbir geçerliliği yok. İran rejimi, devletin nüfuzu, paramiliter güçlerin yaygınlığı, istihbarat kaynaklarının çokluğu, Devrim Muhafızları gibi unsurların bu tarz durumlara karşı reaksiyonu vb. olgular göz önünde bulundurulduğunda gerçeklikle alakası olmayan dış güçler söylemi ancak propagandadan ibarettir. Esas güçler, büyük mali yolsuzluk vakaları, verimsiz ekonomi politikaları, gözaltında kayıplar, sistematik işkenceler, hukukun olmayışı, farklı düşünce ve itirazların sert bir şekilde bastırılması vs. gibi sayısız olayı belirtmek gerek. Eylemlerle ilgili olarak bazı dış unsurların çıkarları olsa da bu, temel dinamik değil. Yabancı ajanları, casusları eylemciler içinde arayanlar rejim sahiplerine odaklanmalılar.

Netice olarak İran’da yaşanan gerginliğin rejimin baskıcı yöntemleri ile kendisini başörtüsü düşmanlığı üzerinden ifade eden ve bu sebeple gündemleştirilen muhalefetin sürtüşmesinden kaynaklandığının altını çizen Üzer eli kanlı rejimi zayıflatması ihtimali güçlü olan gösterilen serencamı hakkında fikirlerini dile getirdikten sonra sözlerini sona erdirdi

Burada Müslümanlar için bir açmaz söz konusu. Bir yandan Suriye, Irak, Yemen, Lübnan başta olmak üzere yüz binlerce mazlum ve mustazaf Müslümanı katleden ve katletmeye devam eden İran rejimi var, öte tarafta özgürlüğü her türlü iğrençlik ve ahlaksızlık sanan, İslam’ın bütün değerlerine düşman bir güruh var. İran rejiminin aktörlerinin mezhebî kimlikleri, hurafe ve şirke dayalı inançları ayrı bir konu. Bu kayıp kimin hanesine yazılacak, mesele bu ne yazık ki! Ümmetin aleyhindeki bu rejimin istikrarı da zarar olduğu için kaotik durum şimdilik en az zararlı olanı gözüküyor. Müslümanlar için bütün sorunların kaynağını teşkil eden velayet-i fakih rejiminin tıkanması, dışarıyla ilgilenmeye fırsat bulamayıp içeriye odaklanması daha az mazlum insanın öldürülmesine sebebiyet verecektir.

İran rejimi bu gösterilerle yıkılmaz ama istikrarı da kolay kolay sağlayacak gibi gözükmüyor. İran’da merkezî yönetimin modern İran tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu göz önünde bulundurmak lazım. Hâlihazırdaki gösteriler büyüme kapasitesine sahipse de yönetimin bunun önünü alma kabiliyeti bulunup bulunmadığından ayrı bir mesele olarak toplumun azımsanmayacak bir kesimi rejimin tarafında durmaktadır. Bu da İran rejimini toplumsal desteği olmayan klasik diktatörlük ve despotik rejimlerden farklı kılıyor. Şu an için 2019’daki gösterilerle kıyaslandığında hayatını kaybedenlerin sayısı düşük rakamlarda. 2019’da Hamaney’in emriyle güvenlik güçlerinin yoğun bir şekilde silah kullanmasıyla insan hakları örgütleri yaklaşık 1500 kişinin öldürüldüğünü iddia etmekte. Gerçi o dönem de kayıp sayısı ancak eylemlerden birkaç hafta sonra tam olarak anlaşılabilmişti. Tabiî eylemlerin devam etmesi ve büyümesiyle aynı durumun yaşanmasından da endişe ediliyor. Genelde eylemlere ve istenmeyen tepkilere yönelik İran rejiminin başa çıkma taktiği, protestoculara ateş açmak, eylemcileri gözaltına almak, tutuklamak ve ardından meşruiyetini göstermek için Cuma namazı sonrası miting ve yürüyüş düzenlemek. Binlerce kişinin gözaltına alınmasına rağmen eylemler durdurulamıyor. Hakeza paramiliter gruplar saldırılarda bulunuyor. Ve nihayetinde Cuma günü yapılan rejime destek yürüyüşü ise katılım bağlamında fiyaskoya dönüştü.

Program soru-cevap faslının ardından son buldu.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum