1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Cuntanın Kadın Ayağı
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Cuntanın Kadın Ayağı

19 Aralık 2010 Pazar 21:49A+A-

Aslında bugünkü yazımda Perşembe günü başlayan Balyoz davasına ilişkin kanaatlerimi paylaşmayı düşünüyordum ama bu konuyu yarına bırakıp kamuoyu gündeminde nedense pek ilgi görmeyen bir başka cunta örgütlenmesine değinmeyi gerekli gördüm.

Ergenekon Cuntası ile paralel çalışan Kemalist kadın örgütlenmelerinden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı yönetim kadrolarına yönelik uzun bir süredir devam eden soruşturmalar bu hafta başında ağır ceza mahkemesinde açılan davalarla yeni bir aşamaya vardı. ÇYDD ve ÇEV’e ilişkin savcılık tarafından hazırlanan iddianamenin içeriğinin zenginliğine karşın kamuoyunda meydana getirdiği tepkiler oldukça zayıf nitelikteydi.

Bu kuruluşların örgütlenme biçimleri, hedefleri ve ilişkilerine dair veriler gözönünde bulundurulunca karşımıza kelimenin tam anlamıyla askeri bir düzen çıkıyor. Makyaj her ne kadar ‘sivil’se de maksat her yönüyle askeri stratejilere göre tanzim edilmiş.

Neler yapmış bu kurumların yöneticileri? Burs verilecek bahanesi ile 10 binden fazla kişiyi fişlemişler. Burs veya yurt problemini çözdükleri kız-erkek gençleri “Ata Evleri”nde din ve ahlak dışı bir hayata alıştırmaya öncelik vermişler. ÇYDD ve ÇEV gibi kurumlar aracılığıyla ele geçirilen “Bursiyer Devşirmeler”, 28 Şubat sürecinden Cumhuriyet mitinglerine kadar askeri cuntanın her türlü sokak faaliyetinde sahaya sürülmüşler. Dinci-gerici yaftası yapıştırılan siyasi kadrolardan duydukları rahatsızlığın dışa vurulması yolunda Karargahta hazırlanan muhalif söylem ve etkinlikler çağdaş-laik öğrenciler eliyle pratiğe geçirilmeye çalışılmış.

ÇYDD Kadıköy şubesinde ele geçirilen belgede subaylara ait tutulan istihbarat notları çok dikkat çekici. Subaylara ait bilgi dökümlerine düşülen notlar çalışma mantığını ve kullanılan araç ve insan tiplerini ele veriyor. Mesela bu bilgi notlarında bazı subaylar hakkında “rakı partilerini sever; dincilerin davalarında kullanılabilir; iyi haber toplar ya da kadın ayarlandığında her türlü iş yaptırılabilir” türünden notlar göze çarpıyor.

Ergenekon operasyonları sonrasında imha etmek istedikleri dökümanların birinde geçen “Şener Paşa’ya arz edilen burs listesi” ifadesi ast-üst ilişkisini çok güzel resmediyor. Gerek ÇYDD gerekse ÇEV konumları itibariyle kesinlikle askeri hiyerarşinin ve örgütlenmenin dışında değildir. 2008’de yaşanan tutuklamalar sonrasında yönetim kurulunda alınan “Gizlilik en üst seviyeye çıkarılacak” talimatı ise doğrudan illegal yapılanma mantığını ele vermekte.

Yazışma ve dokümanlarda işleyişin sağlıklı yürümesi için tedbirler atlanmamış. Genç kız ve erkekleri Ergenekon cuntasının hedefleri doğrultusunda kullanabilmek için Kuleli’deki rehberlik hizmetlerinden faydalanmanın önemine sıkça dikkat çekilmiş. Dini ve kültürel aidiyetlerin zayıflatılması için cinsellik olgusunun öne çıkarılması ısrarla önerilmiş. Bu iş için en uygun kızlardan her türlü fedakârlığı yapmaları istenmiş. Cemaat evlerine sızdırılacak ‘yeşil kardelenler’ de unutulmamış.

Aslında kamuoyu bütün manipülasyonlara rağmen olan bitenin gayet farkındaydı. Fedakar bir eğitim gönüllüsü, hor görülüp eğitimden mahrum kılınan fakir kızların azizesi, dincilere karşı sürdürülen laik-ulusal kimlik savaşının Jan’e Dark’ı olarak lanse edilen Türkan Saylan özellikle 28 Şubat darbe sürecinden itibaren yakından bilinmekteydi. Saylan ismi ile özdeş olan Kardelenler Projesinin, devletin legal-illegal bütün imkanları kullanılmak suretiyle İslamsız bir toplum yaratma hedefinin bir aracı olduğu malumdu.

Türkan Saylan ve Gülseven Yaşer isimli ‘Kemalist Azizeler’ tarafından temsil edilen ÇYDD ve ÇEV ülkenin dört bir tarafından istihbarat örgütlenmesi mantığıyla topladıkları çocuklar üzerinden vesayet düzeninin tahkimine çalıştılar.

Türk ulusunun safkan Kemalist modellerini temsil eden Türkan Saylan öldü. Gülseven Yaşer ABD’ye kaçtı. Necla Arat ve Nur Serter ise dokunulmazlık zırhından dolayı yargılanamıyorlar. Ama zulümlerine maruz kalanlar nezdinde suçları biliniyor.

Sabiha Gökçen’den Türkan Saylan’a, Afet İnan’dan Gülseven Yaşer ve Nur Serter’e, Bahriye Üçok’tan Necla Arat ve Ferda Paksüt’e elden ele devredilen mücadelenin hedefi eksiksiz-noksansız bir hayat tarzı olarak Kemalizmi benimsemiş bir toplum yaratmaktı. Bütün bu kadınlar ve benzerleri Kemalizmin kadın projesinin ürünleridir. Halkı İslami ve etnik kimliğinden arındırmak ve zorla Türk ulusal kimliğine büründürmek için ellerinden geleni yaptılar. Toplumun İslam’a yaslanan kültürünü ve geleneğini esası pozitivizmden oluşan çağdaşlık-laiklik siyaseti içerisinde eritmek için tuzaklar kurdular, halkın kimliğini, değerlerini, hatta kılık kıyafetini yargıladılar, mahkûm ettiler. Ve şimdi sıra işledikleri suçların hesabını vermeye geldi. Şimdilik kaçıyorlar. Ama asıl hesap günü geldiğinde kaçamayacaklarını görecekler.

Not: Bu makale aynı zamanda 19 Aralık 2010 Pazar günlü Yeni Akit Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

YAZIYA YORUM KAT