Cumhuriyet modernliği Fransız’dır
Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte Fransız bilincinin Türklere hâkim olma sürecinin başladığını belirten Yıldırım, Macron'un Türkiye'ye yönelik sözlerinin arkasında da, Fransız vesayetçiliğinin Türkiye'de talepsiz kalmaya başlaması olduğunu söylüyor.
Yeni Şafak / Ergün Yıldırım
Alafranga modernliğinin sonu ve Türkiye bekçilerinin düşüşü
Türk modernleşmesi, bir Fransızlaşma modernleşmesidir. Çünkü Osmanlı’nın Avrupa’da her zaman en fazla beraber hareket ettiği ülke Fransa’ydı. Bu nedenle en fazla tanıdığı, beraber çalıştığı ve güvendiği ülke üzerinden modernliği tanıyacaktı. Nitekim Osmanlı devleti modernleşmenin başlangıcında, Fransız subaylar ve mühendislerden yararlandı. Hatta Napolyon bile Osmanlı subayı olmak için başvuruda bulunmuş ve kabul almıştı. Fakat son anda arkadaşı olan bir general onu bundan vazgeçirmişti. Fransız İhtilal-i Kebir’in hükümetini, dünyada tanıyan ilk devletlerin başında yine Osmanlı gelir. İstanbul’da Kraliyetçiler ve Cumhuriyetçiler savaşı yaşanır. Osmanlı aydınları için modernleşmek, Fransızlaşmaktır. Alafranga kavramı bu açıdan önemli bir semboldür. Modernleşmenin Fransızlıkla eşit algılanmasının sembol kavramı. Alafranga hayat, gündelik hayatın Fransız kültürü üzerinden asrileşmesi anlamına gelir. Saray böyledir. Paşaların konaklarındaki teşrifat ve eğlenceler, giyimler ve sanat hayatı alafrangadır. Aydınlar da Fransızca öğrenir, Galata Sultanisi Fransız kültürünün hakimiyetiyle bu aydınları yetiştirir. Aydınların beğenileri, giyimleri ve tutumları buna göre şekillenir. Aydınlar bu Fransız habitusuyla toplumuna karşı yaban hale gelirler.
Cumhuriyet modernliği de Fransız’dır. Paris’te Comte ve Renan’in ürettiği pozitivizm ana ideolojidir. Elitlerin dili ve zihin dünyası Fransız hayranlığıyla bütünleşir. Laikçi siyaset, buradan doğar. Bilime tapınma, dini dışlayan ve dinle çatışan laikliktir bu. Cumhuriyet, kurucu tartışmalardaki İslami referanslarına rağmen ruhuyla Fransız’dır. Fransız cumhuriyetinin sert laikliğini ve kiliseyi dışlayan tutumunu örnek alır. Osmanlı’dan tevarüs eden ulema, kalemiye ve seyfiye bürokratik yapı, ulemanın tasfiyesiyle yoluna devam eder. Cumhuriyet modernleşmesi Fransız siyasal pozitivizmiyle hareket eder. Bu bilinçte Fransız eski rejiminin saray, kilise ve aristokrasi kaldırılarak cumhuriyet kurulmuştur. Türkiye’de de saray kaldırılarak (saltanat ve hilafet) ve ulema tasfiye edilerek bu gerçekleştirilir. Fransız bilincinin Türklere hâkim olma sürecidir bu. Türkleşme politikası da Fransa’dan taklittir. Ulus devleti en yetkin ve en kanlı biçimde icat eden Fransa’dan ilham alınarak uygulanır. Fransızların sömürgeciliği uygarlaştırma adıyla uygulamaları gibi bu defa da self-kolonyal bir tarzda kendi halkını uygarlaştırma adı altında kolonize eden programlar uygulanır.
Türkiye, self-kolonizasyondan kurtulmaya çalışırken aslında Fransız bilincinin derin hakimiyetinden kurtuluyor. Fransız siyasal ruhunun, pozitivist aklının, laikçi din politikasının ve jakoben cumhuriyet tarzından özgürleşiyor. Türkiye’nin siyasal bedeni üzerinde ABD emperyalizmi varsa, tini/ruhu üzerinde de Fransız emperyalizmi vardır. Türkiye, bedensel ve tinsel emperyalizmlerden kurtularak özgürleşme hamlelerine giriştikçe en fazla ABD ve Fransa rahatsız oluyor. Türkiye, post-Osmanlı ile kendine biçilen efendilerine aşık olma bilincini sorguladıkça tehditlerle karşılaşıyor. Eskiden bu tehditler yerli sözcüleri tarafından irtica hortluyor ve laiklik elden gidiyor diye ifade edilirdi. Şimdi bunun yerine İslamcılar hükmediyor ifadeleri alıyor. Fransa, İslamofobi tehdidi var derken yerli sözcüleri de İslamcılar, diktatörler, laiklik düşmanları ifadeleriyle İslamfobik söylem üreterek buna eşlik ediyorlar. Fransa’ya tinsellik üzerinden bağlananlar, onun dilini kullandıklarının farkında bile değiller. İktidara muhalefet ettiklerini düşünüyorlar.
Macron’u kızdıran en büyük mesele budur. Ne Erdoğan, ne Ak Parti iktidarı, ne de demokrasi konusudur. Türklerin artık Fransız tinini/ruhunu bırakma cesaretleridir. Fransız sert laikliğini, Fransız din karşıtı cumhuriyetini, Fransız kolonyal ben bilincini terk ediyorlar. Türkler, iki yüzyıllık Fransız idesinde biçimlenen modernliği bırakarak kendi benlikleriyle var olmak istiyorlar. Bu tutumlarıyla aynı zamanda İslam dünyasında Fransız modernlik bekçiliğini bırakmış oluyorlar. Üstelik onları da bırakmaları konusunda cesaretlendiriyorlar. Tunus’ta, Mısırda, Libya’da yapılanlar budur. Akdeniz’de var olma arayışı budur. Osmanlı, ilk Kuzey Afrika’da Fransızlar tarafından sömürgeleştirildi. Şimdi yine bu bölgede Fransız ruhundan özgürleşme arayışları, Türkiye’yi örnek alıyor. Macron’u kızdıran ve Türkiye’ye karşı zıplatan budur.
Artık Paris modernliği sona erdi. Laikçilik, büyük krizde. Fransa’da bu modernlik rüyasına direnenler gettolara kapatılıyor ve İslamofobi diye damgalanıyor. Fransız modernliğinin laiklik ve cumhuriyet krizi, karşı düşman üreterek aşılmaya çalışılıyor. Türkiye’de de Paris modernliğinin bekçileri iktidarlarını kaybetti. Politik iktidarlarını, medya iktidarlarını ve bürokratik iktidarlarını… Fransız vesayetçi modernlik egemenlikten düştü. Macron’un sesi bundan dolayı Türkiye’ye taraf bu kadar şedid.
HABERE YORUM KAT