Culani: Şiilik Sadece Mezhebi Bir Araç
Al Jazeera'ye konuşan El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin lideri Ebu Muhammed El Culani, İran'ın Şiiliği eskiye dayanan Farsi emellerini gerçekleştirmek için araç olarak kullandığını savundu.
Al Jazeera’nin sorularını yanıtlayan Culani, IŞİD ve İran hakkında iddialarda bulundu. İran ile ilgili "Fars İmparatorluğunun hırsını yenilemek ve varlığını tekrar inşa etmek istiyorlar...Dolayısıyla Şiilik sadece mezhebi bir araç." diyen Culani, IŞİD ile ilgili olarak ise “Şu an ya da öngörülebilir bir zaman diliminde onlarla aramızdaki soruna bir çözüm yok. İnşallah kendileri Allah’a nedamet getirip, akıllarını başlarına toplarlar” dedi. Culani IŞİD’in tek bir çatışmada Nusra saflarındaki 700 kişiyi öldürdüğünü, ölenler arasında kadın ve çocukların da bulunduğunu belirtip, “Şu an onlarla aramızda bir uzlaşma olmaz. İnşallah nedamet getirip, akıllarını başlarına toplarlar ve yüzlerini Sünni halka çevirirler” ifadelerini kullandı.
"Şiilik üzerinden gidiyorlar",
Culani, İran'ın Ortadoğu'da gerçekleşen savaşlarda etkisini eski hırslarına bağladı ve şunları söyledi;
"Öncelikle İran’ın girişi ve rolü tüm bölgeyi kapsıyor. Şam ülkelerinden tutun Yemen’e ve Irak’a kadar uzanıyor. Bu bölge binlerce seneden beri Fars imparatorluğunun hedefi ve hırsı olmuştur... Bunlar Şii mezhebini sadece araç olarak kullanıyorlar. Fars İmparatorluğunun hırsını yenilemek ve varlığını tekrar inşa etmek istiyorlar.Bölgeye Fars bayrağının altında girmeleri mümkün olmadığından dolayı, Şiilik üzerinden gidiyorlar ve bu ad altında girmeye çalışıyorlar. Çok uzun ve eski yıllardan beri bu hırsın peşindeler. Nesilden nesle bu çabaları sürdürüyorlar. Dolayısıyla Şiilik sadece mezhebi bir araç. Bunun için de belli yöntemleri var; Şii mezhebine mensupların olduğu bölgelere geliyorlar ve oradaki halkla yakından ilgileniyorlar ve onları kendi taraflarına çekmeye çalışıyorlar. Bir süre sonra kendi ideolojilerini onlara aşılıyor. Böylelikle, o bölgede kendilerine bir siyasi taban ve daha sonra da silah ve eğitim sağlayarak bir askeri taban oluşturuyorlar. Sonunda o bölgede, yerel halktan İran adına savaşacak ve bölgeyi ona tabi kılacak bir ordu ortaya çıkarıyorlar."
IŞİD'in hilafeti gayri meşru
Culani IŞİD’in geçen yıl ilan ettiği halifeliği de “gayri meşru” olarak niteleyip, “Halifelik ilan ettiler ama alîmler bunu gayri meşru görüp reddetti. Çünkü bu (halifelik) İslam kanunlarına dayanmıyor” dedi. IŞİD’in ‘İslam yolundan çıktığını’ anlatan Culani, “Aldığımız emirlere uymadılar. Camilerde insanları öldürdüler, pazar yerlerini bombaladılar” diye konuştu.
"Rejimle savaşmakta ciddi değiller"
Nusra liderinin IŞİD’e bir başka eleştirisi de IŞİD’in Suriye rejimiyle gerçekten savaşmadığı yönündeydi. Geçen hafta yayınlanan söyleşinin ilk bölümünde, El Kaide lideri Eymen El Zevahiri’den emir aldığını belirten Nusra lideri, El Kaide’den ayrılma konusundaki soruyu ise geçiştirmeyi tercih etti. Al Jazeera’den Ahmed Mansur’ın Nusra ile ilgili en çok merak edilen “El Kaide ile yolları ayıracak mısınız?’ sorusuna ise “Mesele El Kaide’den ayrılıp ayrılmama meselesi değil. Hegemonyaya başkaldırma meselesi” yanıtını verdi.
Nusra üyelerinin yüzde 30’unun yabancı olduğunu belirten Culani, örgütün saflarında Amerikalı, Rus, Çeçen ve Asyalıların da bulunduğunu söyledi. Culani, İran’a da sert eleştiriler yöneltirken, Tahran’ın Suriye’de askerinin bulunmadığını, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’in milislerini askeri danışmanlar aracılığıyla komuta ettiğini söyledi. Culani “İran’ın bölgedeki kollarını keseceğiz” dedi. Röportajın ilk bölümünde Batı’ya saldırı planlarının bulunmadığını söyleyen Nusra lideri, “Burada tek bir misyonumuz var. Rejim, rejimin ajanları ve Hizbullah’la savaşmak” ifadelerini kullandı.
Röportajın ikinci kısmının tam metni şöyle;
İran’ın Suriye’deki etkili rolüne Irak, Lübnan ve Yemen’dekinden ayrı tutamayız. İran’ın bu Suriye’deki rolüne nasıl bakıyorsunuz?
Öncelikle İran’ın girişi ve rolü tüm bölgeyi kapsıyor. Şam ülkelerinden tutun Yemen’e ve Irak’a kadar uzanıyor. Bu bölge binlerce seneden beri Fars imparatorluğunun hedefi ve hırsı olmuştur. Mesela Filistin’e gelmiş ve Yahudi ailelerden birkaçını esir almıştır. Dolayısıyla bu bölgede bir hakkının bulunduğunu iddia ediyor. O zamanki orduların komutanı Napuht Nassar’dan bahsediyorum burada. Daha sonra da Rum imparatorluğunun kurulmasıyla Şam ülkeleri ve bölgesine nüfuz çatışmaları başlamıştı. Sonra Müslümanlar geldi ve iki tarafa karşı savaştı. Müslümanlar Hz Ömer Bin El Hattab zamanında zaferler kazanmaya başladı ve buraları nüfuzlarına almaya başladı.Irak, Babil ve Horasan ülkeleri ele geçirildi.Daha sonra Fars İmparatorluğu yıkıldı. Müslümanlar Rumları Şam ülkelerinden çıkarttı. Yemen de aynı şekilde. İlk başta putperestti daha sonra Yahudiliğe inandılar. Daha sonra Hristiyan figürü Necaşi geldi ve böyle Hristiyanlığa inanıldı. Daha sonra da Kesra (Fars İmparatoru) Yemen’e bir ordu gönderdi ve Yemen’i aldı. Yemen böylece Fars İmparatorluğunun egemenliğine girdi, ta ki Badan isminde bir Yemen kralın Müslümanlığı seçene kadar. Dolayısıyla İslam’ın çıkışıyla bölgede Fars İmparatorluğunun varlığı bitmiş oldu. Şam ülkeleri, Irak ve Yemen bölgeleri artık Müslümanların elinde oldu.
Yani İran’ın şu anki savaşlarının çok daha eskiye dayandığını mı savunuyorsunuz ? Yani İran şu an Fars İmparatorluğunun Şam, Irak ve Yemen’deki eski hırslarını mı yenilemeye mı çalışıyor?
Evet tam olarak da bu. Şu an gerçekleşen tamamen budur.
Peki siz böylece sanki İran’ı İslami boyutundan ve 1979 yılında gerçekleştirdiği İslami devriminden soyutluyorsunuz. Öyle mi?
Tabi ki bu hırs İslam devriminde başlamadı. Bu hırslar çok uzun zaman önce başlamıştı. Ebu Lulua El Mecusi dediğimiz kişinin Hz Ömer’i öldürüşünden beri var bu hırs. Hatta Farslar Hz Ali ile Hz Muaviye’nin arasındaki ihtilafı da istismar etmişlerdi.
Fakat biz biliyoruz ki İranlılar Şii mezhebine inanmış ve devletin dini mezhebi olarak Şiiliği seçti ?
Hayır bu kesinlikle yanlış. Bunlar Şii mezhebini sadece araç olarak kullanıyorlar. Fars İmparatorluğunun hırsını yenilemek ve varlığını tekrar inşa etmek istiyorlar.Bölgeye Fars bayrağının altında girmeleri mümkün olmadığından dolayı, Şiilik üzerinden gidiyorlar ve bu ad altında girmeye çalışıyorlar. Çok uzun ve eski yıllardan beri bu hırsın peşindeler. Nesilden nesle bu çabaları sürdürüyorlar. Dolayısıyla Şiilik sadece mezhebi bir araç. Bunun için de belli yöntemleri var; Şii mezhebine mensupların olduğu bölgelere geliyorlar ve oradaki halkla yakından ilgileniyorlar ve onları kendi taraflarına çekmeye çalışıyorlar. Bir süre sonra kendi ideolojilerini onlara aşılıyor. Böylelikle, o bölgede kendilerine bir siyasi taban ve daha sonra da silah ve eğitim sağlayarak bir askeri taban oluşturuyorlar. Sonunda o bölgede, yerel halktan İran adına savaşacak ve bölgeyi ona tabi kılacak bir ordu ortaya çıkarıyorlar.
Lübnan’ın Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da aynı şeyleri söylemiyor mu?
Açık bir şekilde biz bağımsız bir İslam devletini kurmak istemiyoruz. Humeyni’ye bağlı bir İslam yönetimi kurmak istiyoruz diyordu. Yemen’deki Zeydi mezhebi İran’daki 12 İmam mezhebinden farklı. Ona rağmen onları etkilerinin altına aldılar.Nusayriler ayrı bir mesele. Irak, Lübnan ve Yemen’den farklı bir hikâye. İran’la ittifak kurdular. Hafız Esed, İran değil Fransa’nın desteği ile yönetime geldi.1979’den önce geldi ve o dönemde daha şimdiki İran yönetimi yoktu.
Bu gerçekten mümkün mü sizce? Yani İran, Yemen bin 500 yıl önce bizimdi deyip tekrar onu geri almak isteyebilir mi?
Evet, Yahudiler de Filistin’de aynı şeyi iddia etmediler mi? ‘3500 yıl önce burada yaşıyorduk. Burası Allah’ın bize vadettiği toprak’ deyip Filistin’e geri döndüler.
Yani İran’ın İddiaları Yahudilerinkine mi benzetiyorsunuz?
Tabii ki. İranlılar Yahudilerin söylemlerinin aynısını diyorlar. ‘Bu toprakları Fars İmparatorluğunundu siz onu bizden aldınız’ diyorlar. Bundan dolayı Hz. Ömer’e kin gütmüşler. Hz. Ömer’den nefretlerinin nedeni Hz. Ali’yi sevmeleri değil, Hz. Ömer’in Fars İmparatorluğu'nu bitirmesi ve imparatorlarını esir alması. Bu nedenle Hz. Ömer’e kin gütmüşler. Onu lanetlemek için oturumlar düzenliyorlar. Konumuz bu değil. İran Hafız Esed ile birlikte bir ittifak kurdu. Bu ittifak Şii mezhebini Suriye’de yaymak üzerineydi. Suriye’de bu ittifaktan önce Şii mezhebi çok azdı, olanlar da bu mezheple ilgili derin bilgi sahibi değildi. İran burada devreye girdi. Kültür merkezleri kurdu, özel okullar açtı, Şam’ın mahallelerine girmeye başladı, tüccarların arasına sızdı. Tıpkı Abbasilerin Emevilerin arasına sızması gibi. Beşşar Esed döneminde İran’ın nüfuzu iyice arttı ama yine de medyanın göstermeye çalıştığı gibi yönetim kademesinde o kadar da etkili değillerdi. Doğru bir okuma ortaya koymak ve doğru sonuçlara varmak için bunu söylemek gerek.
Bu okumanız yaygın okumalardan biraz farklı. İran’ın bu nüfuzuna rağmen Esed’i hâlâ yönetmediğini mi söylüyorsunuz?
Evet. Sadece destek veriyorlar. Esed yönetimi kendine has bir yönetim.
Tüm bilgiler Esed’in İran tarafından çevrili olduğuna işaret ediyor. Hatta yakın korumalarının bile İranlı olduğu söyleniyor.
Evet ama anlatmaya çalıştığım şey İran’ın Esed ile ilişkisinin, İran ve Lübnan Hizbullah’ının ilişkisi gibi olmadığı. Veya İran’ın Irak’taki Şii partilerle ilişkisi gibi. İran’ın Husilerle ilişkisinin de farklı bir tabiyatı var. Bu gruplar İran’ın ürünü ama Esed rejimi kendi yönetimini kendisi inşaat etmiş bir yapı. İran sonradan devreye girdi ve bu yönetimle ittifak kurdu.
Ortak çıkarları nedir?
Dünyanın kalbi olan Filistin ve yanındaki Mısır ve Suriye çok önemli bir coğrafya. Bu bölge kimin kontrolünde olursa dünyada önemli gücün de anahtarını ele geçirmiş olur. Bu nedenle bu bölge belli bir aktörler tarafından yönetiliyor.
Bu anlattıklarınız soru işareti oluşturdu. Aklımdaki bir soruya bir açıklama aslında, bana katılır mısınız bilemem ama ABD’nin bölgeden kademeli çekilmesi, Fars İmparatorluğunu diriltmek için mi?
Hayır, tam olarak böyle değil. ABD, Afganistan ve Irak savaşlarından sonra dışarıya asker göndermemekten yana bir tutum benimsedi. Zaten böyle bir gücü de kalmadı.
Obama bunu zaten açıkladı.
Evet. Hatta şöyle demişti, ‘ABD neden dünyanın polisi olmak zorunda’ diye düşünenler var. Şeyh Usame’nin [bin Ladin] izlediği strateji Amerika ile Amerika sınırları içinde savaşmak ve daha sonra onu Afganistan’a çekmekti. Asıl amacı ABD’yi bitirmek değil
Bin Ladin 11 Eylül saldırını düzenlemekle ABD’yi Afganistan’a mı getirmek istiyordu?
Evet, bu saldırıların birçok hedefi vardı ve ABD’yi Afganistan’a getirmek de bu amaçlardan biriydi. ABD’yi kara savaşına çekmek. ABD, Irak’a girmesi de bu süreçle kesişti. Irak’ta ABD’nin karşısına El Kaide çıktı.
Irak savaşına katıldınız.
Evet, ABD, Irak savaşından önce, 90’lı yıllardan ta 2003’e kadar yaptığı hiçbir hesaba, plana El Kaide faktörünü katmamıştı ama Irak’a girince birden El Kaide ile karşılaştılar. Bu iki savaştan sonra ABD geri çekilme havasına girdi ve arkada bırakacağı boşluğu kimin dolduracağını çok iyi biliyordu; mücahitlerin ve El Kaide’nin. Kara ordusuyla girmek istemediği için istihbarat savaşına girişti. İnsansız Hava araçları kullanmaya başladı. Bu zayiat verdiren ancak köklü bir çözüm üretmeyen bir yöntem. İnsansız Hava Araçlarıyla ABD El Kaide’yi bitiremez. Şurada veya orada liderlerini öldürebilir ancak bu yapı her zaman yeni liderler üretebilen bir yapı. Şimdi ABD çekildikten sonra bıraktığı boşluğu Fars İmparatorluğu mu doldursun? Hayır ama bu bölge istikrara kavuşmasın, savaşlar sürsün. Böylelikle herkes ABD’ye muhtaç kalacak ve ABD de bölgeyi domine etmeye devam edecek. ABD, İran’a belli bir kader çizdi. Bazı bölgelere sızmasına müsaade etti. Yemen olsun, Suriye, Lübnan, Irak olsun…
Bu saydığınız ülkelerde olanlar ABD’nin göz yummasından mı oldu diyorsunuz?
İran’ın Irak’ı ele geçirdiğini söylüyorlar ama işin aslı Amerika, Irak’ı İran’a teslim etti. Irak Davet Partisi 1967 yılından beri İran’ın kucağında yetişen bir yapı.
ABD’nin Irak’ı işgali ettikten sonra, Irak yönetiminin başına getirdiği diplomat, Bremer’in günlüklerinde bundan söz ediliyor.
Tabii. Irak’ı işgal eden ABD’ idi. Sonra da İran’a teslim etti. Daha sonra ABD, İran’a yakın kişileri eğitip bir ordu kurdu ve bize karşı savaşmak için kullandığı tüm silahları bu çürük orduya teslim etti. Husiler de aynı biçimde. ABD, İran’ın Husilere silah sağladığını bilmiyor muydu sizce? Dolayısıyla Amerika’nın çekilmesiyle ortaya çıkan boşluğu doldurmak bölgede büyük ve kalıcı bir istikrarsızlığa yol açtı. Ta ki herkes Amerika’nın kapısına gelen kadar. Bu olduktan sonra soruna diplomatik ve siyasi bir çözüm aranacak. Bütün bunlar Amerika’nın çıkarlarına hizmet ediyor.
Amerika’nın bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek büyük ve kapsamlı bir planın peşinde olduğunu mu söylüyorsun?
Evet, ABD, İran’ı bizimle bir savaşa sürüklemeye çalışıyor. İran, ABD adına bizimle savaşacak. Aynı zamanda İran’ın bizimle savaşa girmesinin İran’ın sonu olacağını da biliyor. O yüzden ABD, İran’ın doğrudan kendi güçleriyle Irak’ta savaşmasını istiyor.
İran’ın Suriye ve Irak’ta 30 bin civarında askeri olduğunu öne süren birçok haber var.
Ben somut gerçeklerden söz ediyorum. Savaşırken esir ettiğimiz askerlerden söz ediyorum. Bunlar Şii askerler ama komutanları İranlı. Talimatları, eğitimleri İran tarafından sağlanıyor. Şimdiye kadar İranlı askere rastlamadık.
Şimdiye kadar İran kendi ordusuyla sizinle savaşmıyor mu?
Sahadaki gelişmeler böyle bir şey olduğunu söylemiyor. İran bundan kaçınıyor.
Sadece Şii milisler mi var?
Evet, İran zaten ordusunu kullanmayacak. Ne olursa olsun bunu yapmaz.
Ancak Suriye’de öldürülen İranlı generaller vardı. Cenazeleri İran’a geri gönderildi.
Komutanların olduğunu söyledim zaten ama ordu kıtaları yok.
İran, Irak’ta uzun yıllar savaş yürüttü. Neden şimdi Suriye’de, sizin söz ettiğiniz Fars İmparatorluğu için savaşmasın?
Bu amaç için savaşanlar var zaten. Bu çok uzun bir süreç. Bin yıllık bir süreç. Özellikle son otuz yıl için bu amaç uğruna milyarlarca dolar harcandı. İran, Lübnan’da Hizbullah’ı kurmak için, Irak’taki Şii milisleri, Şii siyasi partileri kurmak için ve Yemen’de Husiler için milyarlarca dolar harcadı. Bunu neden yaptığını sanıyorsunuz? Farsların adına savaşmaları için. Bunlar bölgeyi tanıyan yerel güçler. İran’a mutlak bir bağlılıkları var.
Çok uzun vadeli bir savaştan söz ediyorsunuz sanki.
İran kendisini içinde bulduğu gelişmelerle planladığından daha erken bir zamanda yüzleşmek zorunda kaldı.
İran kandırıldı mı, diyorsunuz?
İran savaşı şimdi istemiyordu. Ebu Musab Zarkavi, İran’ı bu savaşa sürükledi.
Yani Bin Ladin Amerika’yı Afganistan’a çekti ve yıprattı, İran’ı ise Ebu Musab Zarkavi mi çekti?
Evet, İran’ın gerçek yüzünü ortaya çıkaran oydu ve ona ilk kurşunu sıkan da Zarkavi idi. Sahadaki gelişmelerin tamamı Ebu Musab Zarkavi’nin inisiyatifiyle başladı. Yemen El Kaidesi de Yemen’deki olayları başlattı.
Bütün bu söylediklerinizi dikkatli bir biçimde analiz etmek lazım ki insanlar olayların nereye gittiğini anlayabilsin.
Savaş dışarıdan çok karmaşık görünüyor ama aslında Müslümanların lehine gidiyor. Müslümanların çok şeye ihtiyaçları yok. Sünniler sadece irade göstermeye muhtaçlar. Yüzleşmenin iradesi.
Yani hedef noktasında Sünniler mi var?
Tabii ki. Tüm bu olan bitenler Sünnilerle karşı bir komplo.
Bu komplo nasıl ters döndürülebilir?
Öncelikle Sünniler durumu çok iyi anlamalı. Mevcut durumu bölge liderlerinden dinlemekten vazgeçmeliler. İkinci olarak gerçek destekçilerinin etrafında toplanmaları gerekiyor. Kendi canlarını karşılıksız olarak onlar için feda edenlerin etrafında toplanmaları lazım. Böyle yaparlarsa Sünniler çok büyük bir gücü ortaya çıkacak. Gereken tek şey, bu konuda irade göstermek. Bu güce karşı koyabilecek kimse olamaz. Sünnilerin arasında büyük ve güçlü bir bağ var. Şam’da olanlar, Arap Yarımadası’nı, Yemen’i, Mısır’ı, Sudan’ı, Somali’yi, Horasan’ı, Afganistan’ı, Pakistan’ı etkiler. Bu çok büyük çok güçlü bir Müslüman topluluğu. Biz dünyanın en zengin kaynaklarına sahibiz. En önemli suyollarına sahibiz, en büyük verimli tarım arazileri bizde. Sorun, koltuğunu korumak için bütün bu kaynakları heba eden liderler. Koltukta kalmak için ABD’ye vergi ödüyorlar. ABD Arap petrolünü bu kadar ucuza alması ne anlama geliyor? Arap ve Müslümanların piyasalarındaki ürünlerin çoğu neden Batı ve Avrupa’dan geliyor? Neden yatırımlar Suriye ve Sudan gibi fakir Arap ülkelerine yapılmıyor? Bütün bunlar ABD’ye ödenen bir nevi vergi. Müslümanların kaynaklarını ve paralarını Batı’ya aktarıyorlar. Batı da bu paraları kullanarak silah üretiyor. 6. Filo’yu kuruyor ve bunlarla bölgeyi işgal ediyor. Aynı zamanda Yahudileri topraklarımızı tekrar işgal etmeleri için finanse ediyor. Böylelikle bizim petrol yataklarımız ve hazinemiz boşalıyor. Amerika’nın petrol rezervleriyse yerinde duruyor. Bütün bunlar başımızdaki liderlerden yüzünden ve halkın da onlara sessiz kalmasından oluyor. Halk liderlerine karşı ayaklanınca liderler dişlerini gösterdiler ve halklarını öldürmeye başladılar. Bu halkı korumak için harekete geçen bir tek mücahitler oldu. Bundan dolayı Şam’da olanlar ve bundan sonra olacaklar Müslümanlara zafer getirecek. Sadece tarihte bulabildikleri zafer geri gelecek.
Bin Ladin’in Amerika’yı Afganistan’a çektiği gibi siz İran’ı kendi ordusuyla Irak ve Suriye’ye çekmek istiyor musunuz?
Hayır, biz sadece İran’ın bölgeye uzattığı ellerini kesmeye çalışıyoruz. İran patlamak üzeri olan bir yanardağın eşiğinde duruyor zaten. İran’da marjinalleştirilmiş sekiz milyon Kürt var. Ahvaz bölgesindeki Araplar da büyük baskı alında. Kontrol altından çıkan Belucistan kabileleri de var. Dört milyon Türk de var. Bunların çoğu Sünni. Başlarında da Şii yönetim var.
İran’daki 20 milyon Sünni’den mi söz ediyorsunuz?
Daha fazla.
Geçtiğimiz dönemde Ahvaz ve İran’ın Kürt bölgelerinde ayaklanmalar vardı.
Bu ayaklanmalar destek görseydi… İran milli güvenliğine çok önem veren bir ülke. Çünkü İran’ın içinde sakin bir ortamın sürmesi dışarıya daha çok odaklanabilmesine yardımcı oluyor. Eğer iç sahada istikrarsızlık olursa, doğal olarak dış sahadan biraz çekilir. Dolayısıyla gelecek savaş için İran’ın Suriye’ye gelmesi değil, biz sadece İran’ın elini keseceğiz. İran7ın içindeki bu marjinalleştirmiş guruplar İran’ı halledecekler.
Suudi Arabistan’ın Yemen’de başlattığı kararlılık Fırtınası operasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de bu operasyonun benzer bir versiyonunun Suriye rejimine yönelik olarak düzenlenebileceği söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’ye yönelik bir kararlılık fırtınasına benzeri operasyonun olabileceğini söyleyenler durumun gerçeğinden habersiz olan kişiler. Öncelikle halkın bir daha kandırılmasını istemiyoruz. 1948 yılındaki Nekbe’de 1967’de de bütün Arap liderler bir olup İsrail’e saldırmaya kalkıştı ancak aralarındaki çatlaklar ve ihanetlerden dolayı başarısız oldular. Bunun için bu Arap ve Körfez ülkeleri liderlerine asla güvenmemek gerektiğini düşünüyoruz. Bunlar sadece koltuklarını savunan liderler. Tehlike ne kadar koltuklarına yaklaşırsa o kadar harekete geçerler ama mazlum Yemen halkı onlar için değersiz. Yemen’de İran bağlantılı Husilere karşı savaşıyorlar ama aynı zamanda Irak’ta, İran’a yakın Şii yönetime desteklerini sürdürüyorlar. Kaldı ki, Irak’taki Şii yönetimi İran’a Husilerin olduğundan daha yakın. Aralarında açık sınır bulunuyor. Her ikisi de 12 İmam mezhebine mensup. Dolayısıyla mesela çok farklı. Bu ülkeler Irak’ta Şii yönetime karşı savaşanları hedef alan ABD öncülüğündeki koalisyona destek veriyorlar. Çifte standart var. İkiyüzlülük var. Bunun için halka sesleniyoruz bu umutlara sarılmayın ve sadece kendine güvenerek savaşanlardan destek bekleyin.
Ama böyle olursa, halk da sizin yaptığınız gibi savaşa girmiş olur.
Büyük amaçlar fedakarlık ister. Zafer başka türlü kazanılmaz, gökten inmez. Halk harekete geçmeli. Allah onlara destek verir ve onları düşmanlarına karşı muzaffer kılar. Bu hükümetler batı endeksli hükümetler. Batı’nın iradesiyle harekete diyorlar. Camp David’den sonra gelişmelere bakacak olursak bence ABD Körfez ülkelerine yeşil ışık yaktı küçük bir yeşil ışık. Ancak Körfez ülkeleri bunun ötesine geçti ve bunu yapınca ABD onlara rest çekerek Yemen’deki meseleyi siyasi yollarla çözmelerini istedi. Müzakerelerde kaybedecek olansa Sünnilerdir. Amerika Körfez ülkelerine ‘Irak ve Lübnan hükümetlerine de destek verin’ talimatını verdi. Bunlar Batıya bağlı hükümetler. Batı’nın bu savaşa desteğini çekince nasıl devam etsinler ki? ABD daha önce birçok müttefikinden vazgeçti. Bazı Körfez ülkeleri ve Mısır ABD ile ittifaklarının olmasından böbürleniyorlar. Fakat Amerika birçok ülkeye sırtını döndü. Kaddafi’den, Mübarek’ten vazgeçti. Körfez ülkelerinin liderlerinden de vazgeçecek. Petrol bittiğinde aralarındaki çıkar ilişkisi de biter.
Bütün bölgeyi ele geçirmek için Suriye kilit ülke. Dolayısıyla Suriye’deki savaşın sonucu bu karmaşık tabloyu çözecek mi?
Tabii ki. Şam’ın etrafındaki tüm başkentler Şam’daki olanlardan etkilenecek olumlu ya da olumsuz. Eğer Sünniler Şam’da galip gelirse, bu zafer tüm bölgeyi saracak. Bunun olması için orduyla yürümemize gerek yok. Ancak halk bizim çizdiğimiz doğru yolu takip ederek gerçek özgürlüğüne kavuşacak ve bu zalim liderlerin boyundurluğundan kurtulacak. Onurlarını ancak gerçek İslam’a dönerek kazanabilirler. Batı’ya gerçek bir rakip olarak güçlü bir ülke haline gelmek istiyorlarsa bizim Şam’daki mücadelemizi takip etmeleri lazım. Bu gerçek onların zihninde daha çok oturacak. Bölge şimdi çok istikrarsız. Libya, Mısır, Irak yüzyıldan bu yana böyle istikrarsızlık görmedi. Daha doğrusu İkinci Dünya Savaşından beri.
Madem Libya’dan söz ettiniz, Nusra Cephesi olarak Arap Baharı hareketlerine nasıl bakıyorsunuz?
El Kaide lideri Dr Aymen [Zevahiri]’nin talimatları destek verme yönünde. Bölgedeki ordulara Mısır ordusu olsun, Yemen ordusu, Suriye ordusu olsun, bu ordulara milyonlarca dolar harcandı. Halkı korumak için kurulmadı bu ordular, kontrol etmek için kuruldu. Bu nedenle halk ancak kendi ordusunu oluşturursa kurtulur. Zayıf veya mütevazi bir ordu olsa bile bizim gibi sıfırdan başlasalar bile, bu liderlere ve bu bölgenin ordularına karşı savaşmaları lazım.
Her ülkede bir Nusra Cephesinin olmasını istiyorsunuz anlaşılan?
Ben sadece halkın gerçek kurtuluş yolunu bulmasını istiyorum. Biz bunun için halka sesleniyoruz. Bunların Nusra Cephesi ya da El Kaide olması gerekmiyor. Benim için önemli olan Müslüman’ın başı dik yürümesi. Siyasi çözümler işe yaramaz, başarısız olacaklar. Bir çözüme ulaştırmaz sorunu. Batı’nın iradesine ayak uydurmaya çalışan hatta ondan istenilenden fazlasını yapan Müslüman Kardeşler’in başına gelenlere bak. Mursi, Sina yarımadasında mücahitlere karşı savaş başlattı. Camp David Anlaşmasını tanıdı. BM bünyesine entegre oldu. Allah’ın Şeriat’ına yuğun bir yönetimle yönetmedi, parlamentoları bile kabul etti, seçimi kabul etti. ABD’nin bütün taleplerini kabul etti. Buna karşılık ne aldı? Mursi’yi deviren Sisi değil, Sisi’yi kullanan Amerika. İşte bu, doğru bir yol değildi. Biz isterdik ki Müslüman Kardeşler izledikleri yolun doğru olmadığının farkına varsınlar, köklerine dönsünler ve silahı ellerine alsınlar. Bizim yolumuz ancak Cihad olur.
Müslüman Kardeşler’in barışcıllığımız silahtan daha güçlü sloganından vazgeçmesini mi istiyorsunuz?
Tabii ki. Onların izlediği barışçıl yol sadece sonlarının getirilmesine yaradı. Bu halk silah gücüyle özgürlüğüne kavuşur. Protestolar ve barışçıl eylemler bu liderlerin anlamadığı bir dil. Suriye’de cihad başlamasıydı protestoya çıkanların hepsi kendilerini hapishanelerde bulacaktı. Yaşanacak özgürleştirilmiş bölgeler olmayacaktı. Şimdi de burada oturmuyor olacaktık.
Ama böyle bütün bölge yıkılır.
Bu bir varsayım. Biz bölgenin yıkılmasını istemiyoruz. Biz sadece kendimizi savunuyoruz. Diyelim ki evinizde oturuyorsunuz. Evinize bir hırsız giriyor. Kendinizi bu hırsıza karşı savunurken, hırsız evi ateşe verirse, sorumlusu hırsız mı olur, sen mi olursun?
Madem Müslüman Kardeşler’den söz ettiniz. Araştırmalarımı yaparken ve sizinle yaptığım konuşmalarda bir şey beni şaşırttı. Sizin ideolojiniz, Hasan Benna’nın ortaya koyduğu ve daha sonra Seyyid Kutub’un geliştirdiği Müslüman kardeşler ideolojisinden özellikle Cihad doktrininden pek farkı yok. Ben burada kişilerden değil ideolojiden bahsediyorum neden Müslüman Kardeşler değil bütün dünyayı size düşman edecek El Kaide’nin ismini seçtiniz?
Öncelikle biz Müslüman Kardeşler’den çok farklıyız.
Hayır, ideolojik olarak çok farkınız yok.
Biz fikrimizi Kur’an’dan ve Sünnet’ten aldık. Bu fikir birçok grubun fikriyle örtüşebilir. Ancak El Kaide özellikle uygulama kısmına çok yoğunlaştı. Allah bize cihadı helal etti. Hükümette yer almayı helal etmedi.
Hasan El Benna cihada da çok büyük önem verirdi. Filistin’e gitti orada bir örgüt kurdu.
Onların fikir kaynakları bizimle aynı.
Sizin okullarınıza girdim. Müslüman Kardeşleri bir cihad grubu olarak tanımlıyorsunuz. Seyid Kutub’un kitaplarını da öğretiyorsunuz.
Tabii tüm Cihat hareketlerini, tarihlerini öğretiyoruz. Seyid Kutub’un kitaplarını da öğretiyoruz. Nasıl yoldan saptıklarını da öğretiyoruz.
Müslüman Kardeşleri yoldan sapan bir grup olarak mı tanımlıyorsunuz?
Tabii ki. Yoldan saptı. İslam Parlamento’ya girmeyi onaylamıyor. Bir anayasaya yemin etmeyi onaylamıyor. Sadece Allah’ın kitaplarına saygı gösterilmesi gerek, insanların yazdığı anayasalara değil. İhvan siyaset yoluna ayak basınca Allah’ın izinden sapmış oldu. Kurtuluş yolu bizim için cihaddır. Seçim değildir.
Ya devlet Kurmak nerede? Savaş yıkıma neden olur. İnşa ne olacak?
Bizim şimdiki hedefimiz mevcut zulmü kaldırmak. Bu düşmanı def etmek ondan sonra İnşa etmenin zamanı gelir. Bizim denetimimizdeki bölgeleri gezdiniz. Biz hem savaşıyoruz hem inşa ediyoruz. Halkın sefil bir durumdaydı. Siz bizim halka elektriği, suyu, unu, yargı sistemi ve güveni, polisi, ticareti nasıl sağladığımızı gördünüz? İmar var, pazarlar var. Ancak Esed, buna karşı varil bombaları kullanıyor.
Ben, varil bombardımanından iki üç gün sonra halkın binaları yeniden inşa ettiğini gördüm. Onlara ‘Uçaklar yine bombalayacak’ dedim. ‘Yine inşa ederiz’ yanıtını aldım.
Evet, bu tüm halklarda olması gereken irade. Umarım bir gün, tüm bölge halkları Suriye halkının bu katil rejime karşı kararlılığını örnek alır.
Denetiminizdeki bölgelerde gezdiğimde halk tarafından büyük bir kabul gördüklerinizi gördüm.
Eğer halk fıtratına bırakılırsa, medya, ABD’nin ve Hollywood’ün kafa karıştırıcı dış etkisinden bağımsız bir ortam yaşarsa tabii ki halktan kabul görürüz. Biz halka, tüm dünyayı fetheden, Zulmün yok olduğu ve adaletin yerini bulduğu Allah’ın sözleri ve Hz. Muhammed’in Sünnetiyle hitap ediyoruz. Biz insanın fıtratına hitap ediyoruz. Halk da bunu çok iyi biliyor. Ancak bizim halkla aramızı bozanlar vardı. Tüm kürsülerde ve televizyonlarda bizim kötü olduğumuz söyleniyor. ‘Bunlar katil’ deniyordu. Halk bizimle doğrudan iletişim kurunca ve bizimle yaşamaya başlayınca bizimle ilgili yürütülen tüm propagandaların yalan ve iftira olduğunu anladılar.
Nusra Cephesi’nin El Kaide ile bağlantısını kesmek istediğine dair duyumlar vardı. Madem siz sadece Suriye ile ilgili ajandanız varsa, tüm dünyanın size karşı sert bir tepkisinin olmasına neden olan El Kaide ile bağlantınızı kesmiyorsunuz?
Öncelikle bu duyumlar, gerçeğinden çok daha büyük bir kılıfa sokuldu. İkincilikle, uluslararası toplumu sadece El Kaide ile bağlantılı olduğumuzdan dolayı mı bize karşı sert bir tavır almış. Hayır, uluslararası toplumun standartları El Kaide ile bağlantılı olup olmamakla ilişkili değil. Mesela, Saddam Hüseyin, El Kaide bağlantılı değildi. Kuzey Kore, Hizbullah, Hamas hiçbiri El Kaide bağlantılı değil. Batı’nın ve özellikle ABD’nin terör standartları, uluslararası sistemin egemenliğine başkaldırmakla ilişkili. Şimdi kim bu egemenliğe, dominantlığa başkaldırırsa ona göre bir ithamla suçluyorlar. Kimisine nükleer programı geliştirmesi, kimisine terör, kimisine korsanlık suçunu uydururlar. Ve bu bahaneyle ülkelerin iç meselelerine karışırlar. Dolayısıyla mesele El Kaide ile ilişkili olup olmamak değil. bu anlamsız.Biz de Suriye’deki diğer gruplara söyledik. Sadece biz değil Dr. Eymen de söyledi. Ne zaman Suriye’de İslam’a dayalı tüm grupları kapsayan ve Şura yöntemiyle yürütülen bir hükümet kurulursa. Biz bu hükümette yer almak isteyen ilk grup olacağız. Biz sandalye peşinde falan değiliz.
Yönetimin öncülüğünde olmayı şart koşuyor musunuz yoksa amaçlarınızın güdümünde bir yönetimin parçası olmayı kabul ediyor musunuz?
Hayır, defalarca söyledik. Bir daha da söyleyeceğim. Biz yönetimi istemiyoruz. Biz ülkenin Allah’ın Şeriatıyla yönetilmesini istiyoruz. Adalet olmasını istiyoruz. Çocukların, yetimlerin, kadınların haklarının korunacağı bir ülke, sosyal adaletin, zenginlerin parasından zekat alınıp fakirlere verildiği bir ülke istiyoruz. Kaynaklar Müslümanların arasında adaletli bir şekilde dağıtılan bir ülke. Bir de muhacirlerin haklarının korunacağı bir ülke. Muhacirler, savaşta büyük bir katkısı oldu. Onların da haklarının korunmasını istiyoruz. Bosna’da varılan anlaşmada olduğu gibi onların mağdur edilmelerini istemiyoruz.
Nusra Cephesi’ndeki muhacirlerin sayısı kaç?
Yüzde otuz
Nerelerden geliyorlar?
Dünyanın her ülkesinden
Avrupalılar var mı?
Var.
Amerikanlar?
Mütevazı bir sayıyla var.
Asyalılar?
Çok var.
Rus?
Var, Çeçenistanlılar da var. Bunlar Müslümanlara destek olmak isteyen Müslümanlar. Sandalye ve ya para hırsı yok. Cephede ön saflarda savaşıyorlar. Diğer tüm gruplar, bu muhacirlerin katkısını kabul ediyor. Ancak yanlış bir örnek var. IŞİD mesela, muhacirleri yanlış bir şekilde kullandı. Bu da halkı muhacirlerden soğuttu ama bizim saflarımızdaki muhacirler disiplinliler aynı bizim gibi.
IŞİD ile aranızdaki akide farklarınız neler?
IŞİD ile ilişkili olarak. Biz aramızdaki husumetten dolayı onları sınıflandırmaktan kaçındık. ‘Onlar şöyle onlar böyle’ demek doğru olmayacağı için. İslam alimleri IŞİD’in uygulamalarını inceledi ve bizim bilgisine güvendiğimiz bu İslam alimleri, IŞİD’in Harici olduğu yönünde fetva verdiler.
Harici ne demek? Genel olarak Müslümanlar Harici terimini nasıl tanımlıyor?
Temel olarak, günahları gerekçe göstererek insanlara ‘kafir’ demek. Ancak genel kriterler de var. Bunlardan, Müslüman kanını akıtmak ve gerekçesiz onları öldürmek. Standartlara dayalı olmayarak insanları ve özellikle hasımlara ‘Kafir’ yaftasını yapıştırmak.
Onlar sizin ‘kafir’ olduğunuzu mu söylüyorlar?
Evet,
Siz onların ‘kafir’ olduklarını söylüyor musunuz?
Hayır, kesinlikle demiyoruz. Âlimlere göre, bu söz ettiğim kriterler bir grupta saptanırsa, onların Harici olduklarını söylenebilir.
IŞİD, önce El Kaide doktrinini uygulayıp daha sonra mı yoldan saptı?
Bir dönemde evet, Şeyh Ebu Musab Zarkavi’nin döneminde Allah rahmete eylesin. İslam devletinin ilan edilmesinden sonra ilk dönemde evet doğru yolu izliyorlardı. Dr. Eymen’in bazı talimatlarına uymamazlık vardı. Mesela pazarlarda veya Şii ibadet yerlerinde bombalı eylemde bulunmak gibi. Hasımları kabul etmek konusunda da katı bir çizgileri var. son dönemde de yeni bir uygulamaları var ‘çıkar katli’ diye.
Bu da ne?
Yani, onlardan farklı bir grubun mensubu onlara karşı bir zarar oluşturabileceği gerekçesi ile onu başka hiçbir günahı olmadan öldürmek.
Bu aşırıcılık?
Evet, bu insan kanını ucuz saymak.
Sizden de bu gerekçeyle öldürdükleri oldu mu?
Tabii, bizden çok öldürdükleri oldu. Komutanlarımızdan çok öldürdüler. Bizim İdlib emirimiz Muhammed Fatih, önce çocuklarını ve eşini sonra da kendisini öldürdüler. Kendisi bir trafik kazasına uğramıştı ve hastaydı. Onu evinde öldürdüler. Çok örnek var. kafa kesme veya çarmıha germe.
Müslümanlara da mı bunu yapıyorlar?
Evet, bizden bazı kişilere yaptılar. Birkaç gün önce onların görüntülerini yayınladılar.
Yani IŞİD, Nusra Cephesi mensuplarının da mı kafalarını kesiyor?
Evet.
Siz Ebu Bekir Bağdadi’ye bağlılık yeminin ettin değil mi?
Ben sadece Ebu Bekir’in Dr. Eymen’e bağlılık yeminin edeceğini söyledikten sonra elimi eline koydum. Ve bunun üzerinde ona yemin ettim. Daha sonra aramızda ihtilaf çıktığında ve Şeyh Eymen onları Irak’a dönmelerini emredince bu yemin sözüne sırt çevirdiler. Onlar bizi ihanetle suçluyorlar ama gerçek. Onlar sözlerinden döndüler. IŞİD El Kaide’nin Irak koluydu. Herkes onu biliyordu.
IŞİD ile aranızdaki ilişkinin geleceği ne?
Biz gelinen noktaya varmamak için çok çabaladık. Bir uzlaşmaya varmak için çok çalıştık. Çok sabır ettik. Fakat bir sonuç almadık. Aramızdaki savaşı herkes biliyor. O savaşta 700 kişi kaybettik. Savaşın yer aldığı Şarkiyya bölgesinin halkı da büyük zayiler verdiler. O dönemde IŞİD ile savaşmaya hazır değildik. Halep’te, Humus’ta ve Kalamun’da savaş yürütüyorduk. Rejim de aramızdaki bu savaştan dolayı canlanmıştı.
IŞİD, meşru olmayan bir hilafet ilan etti.
IŞİD’in ilan ettiği hilafeti reddediyor musunuz?
Tabii kesinlikle reddediyoruz. Meşru olmadığından dolayı. Çünkü, İslam şeriatına dayalı bir zemine kurulmadı. Onlar tek taraflı olarak hilafeti ilan ettiler ve sonra herkese dayattılar. Kendilerinden hariç tüm diğer grupların yanlış yolda olduğunu iddia ettiler. ABD’nin El Kaide’ye karşı savaşını hizmet etti. ABD, IŞİD’in El Kaide’ye verdiği zararı vermek için yüz yıla ihtiyacı vardı.
IŞİD, Irak ve Suriye’deki uygulamalarında fark buluyor musunuz?
Tabii fark var.
IŞİD Irak’ta Şiilere karşı savaşmak konusunda daha çok ciddiyeti var.
Suriye’de Nusayrilere karşı savaşmakta o kadar ciddiyeti yok. IŞİD’in üst düzey kadrosu çoğunlukla Iraklı bu nedenle Irak’a yönelik daha çok duyarlılar. Suriye’ye karşı o hassasiyet yok.
IŞİD gerçekten Suriye’deki kaynakları ve petrolü Irak savaşını finanse etmek için kullandığı doğru mu?
IŞİD’in Suriye’de bir projesi var fakat, Irak’ınki kadar önemli değil. Irak onlar için asıl Suriye de teferruat. Suriye’den topladığı paranın çoğu Irak’ta harcıyorlar. Ancak ona rağmen Şii hükümete karşı iyi kazanımlar elde ettiler.
Biz şimdi Suriye konusunda fikir ayrılığımız var. Suriye’de kesinlikle ciddiyetleri yok.
Bu ciddiyetsizliği neye bağlıyorsunuz?
Öncelikleri Irak. Biz şimdi Şiilerin şiddetli bir saldırısının altındayız. Herkesi bombalayan uluslararası koalisyonunun karşısındayız. Nusayri bir rejim ve Hizbullah’a karşısındayız. Allah biliyor ancak aramızda bir çözümün olmadığı görüşündeyim. Yakın vadede aramızda bir çözüm zemini de yok. Umarız doğru yola geri dönerler. Sonra da birbirimize destek oluruz. Bunun olmadığı takdirde aramızdaki savaş devam edecek.
Şam’a girmeye teşebbüs ederseniz, karşınıza çıkacaklarını düşünüyor musunuz?
Şimdiden onlar Suriye’nin kuzeyini orta kesime ve güneye bağlayan birçok yolu kesiyorlar. Dolayısıyla IŞİD halihazırda bizim Şam’a girmemizi engelliyor.
Suriye’nin geleceğine nasıl bakıyorsunuz?
Rejimin ömründe pek kalmadığını düşünüyorum. Şam’ın savaşı geliyor. Nasıl ne zaman nerede, buna daha karar verilmedi. Rejimi Şam’dan çıkarmak büyük bir ilerleme olacak. Rejim bundan sonra sahil bölgesine çekilir. Siyasi çözüm bulmak için çok girişimler var. Bütün bular başarısız olacak. Bundan sonra bir ortak uzlaşıya varılabilir.
Siyasi girişimlerin başarısız olacağını mı düşünüyorsunuz?
Evet, çünkü bu girişimlerin sahada bir karşılığı yok. Sadece medya ve hotellerde var.
Sizin denetiminizdeki bölgelerde gezdiğimde, 40 yıl cihad yapan kuşağın olduğunu gördüm. Cihada Afganistan’da başlayan kişilerin bazıları Suriye’de. Bu Afganistan’da başlayan Cihad sanki dahaçok yıl sürer gibi geldi bana?
Cihad hiçbir zaman durmadı. Kıyamet gününe kadar da devam eder. Biz bu misyonu miras aldık. El Kaide, Afganistan’da cihad çağrısını yaptığında cihadı canlandırdı. Cihad sonra Irak’a, Yemen’e, Somali’ye, Mali’ye Cezayir’e Lavant bölgesine de uzandı. Bu uygulama, nesilden nesle aktarıldı. Osmanlı hilafetinin düşmesinden sonra cihadı sürdürmek için birçok girişim oldu. Müslüman Kardeşler katkısı vardı. Küçük çaplı girişimler oldu ancak Afganistan’da cihad canlandı ve oradan Arap dünyasına ve diğer ülkelere geri döndü.Okullarda cihadı öğrenen genç nesillerimiz de var. Saçı cihad yaprak ağaranlar da. 80’lı yıllarda Nusayri rejime karşı, sonra da Aganistan’da Rusya ve ABD işgallerine karşı savaşıp sonra yine Suriye’ye geri dönen mücahitlerimiz var.
Ebu Muhammed Culani bize verdiğin mülakattan dolayı teşekkür ederim. İzleyicilerimizin yüzünü benim gibi görmesini isterdim. Eminim de dünyanın tüm istihbarat servisleri de onu isterdi özellikle CIA
Biz istediğimiz zamanda gösteririz inşallah. Bu gizlilikten dolayı izleyicilerden özür dilerim. Ancak bunun gerekçelerini bilirlerse eminim durumu anlarlardı. Savaş daha uzun ve vaktimiz çok var.Ben sizinle saatler boyunca tartışmadan sonra gerekçelerinizi kabul ettim. İzleyicilerimiz şize teşekkürlerimiz sunuyorum selamünaleyküm ve rahmatullahi ve berekatuh.
Kaynak: Al Jazeera
HABERE YORUM KAT