Çözüme yakın mıyız?
Avni Özgürel'in Kandil'e gitmesi ve Karayılan'la görüşmesi bile, işlerin yoluna girdiğinin tek başına kanıtı. Gözlemleri ve bu gözlemlerden çıkarttığı sonuçlar objektif ve gerçekçi.
Kurduğu sebep-sonuç ilişkileri akla, en önemlisi de son günlerdeki şaşırtıcı çıkışlara uygun. Özgürel, Kürt sorununda çözüme hızla yaklaştığımızı söylüyor. Kafamızı karıştıran farklı mecralardaki olguları ve gelişmeleri bir bütünlük içinde yerli yerine oturtuyor. Leyla Zana'nın Başbakan'a destek veren çıkışı ile Bülent Arınç'ın "Öcalan'a ev hapsi" önerisi, aynı masanın etrafında oturanların birbirinin gözünün içine bakarak söylediği sözler.
Neşe Düzel'e Taraf'ta verdiği mülakatta Avni Özgürel, çözüm için atılacak adımları dört maddede topluyor. Birincisi PKK'nın dağdan inmesi ve silah bırakması. İkincisi, Kürtçe'nin okullarda eğitim müfredatına dahil edilmesi. Üçüncüsü, dağdakileri kapsayan bir af projesi ve sonuncusu, Öcalan'a ev hapsi meselesi. Özgürel'in sıraladıklarının tamamı gündemde. Bu başlıklar etrafında oluşan gündemleri fark etmemek mümkün değil.
Çözüm için müzakerelerin yoğun bir şekilde devam ettiği anlaşılıyor. Doğrudan, açık müzakereler bunlar. Zana'nın "Erdoğan çözer" sözü, bir sempati atağı. Arınç'ın "Öcalan'a ev hapsi" önerisi ise bu jestin karşılığı. İki taraf inandırıcı adımlarla bir güven ortamı oluşturuyor. CHP'nin de bu çözüm konusunda ikna edildiği ve sürece dahil edildiği anlaşılıyor. Hatta MHP bile bu sürecin bir parçası. Zira MHP klasik oyununu oynuyor. Özel olarak süreci baltalayacak bir inisiyatif geliştirmiyor, yani oyunbozanlık yapmıyor.
Çözümün temel ekseni ise artık hepimizin en ince detayına kadar bildiği Oslo süreci. Özgürel, bu sürecin macerasını da, karanlıkta kalan noktalarını da bize aktarıyor. Oslo süreci, Devlet'in bütün kurumları ile birlikte rol ve sorumluluk üstlendiği bir süreç. Deşifre eden ise PKK. Belgelerin Diyarbakır BDP'de bulunmasını, klasik Ergenekon savunmaları gibi "polis koydu" diye tevil eden Karayılan'a inanmak mümkün olmadığına göre, süreç Temmuz 2011'de PKK tarafından sabote edilmiş. İmralı ile görüşmelerin çizdiği istikamette ortaya bir protokol çıkmış. Bu protokole karşı çıkanlar Silvan saldırısını ve demokratik özerklik ilanını eşzamanlı olarak devreye sokmuş. Süreç doğrudan PKK tarafından kararlı bir şekilde baltalanmış. Karayılan'ın Silvan saldırısı için öne sürdüğü "bizim kontrolümüz dışında" mazereti, aslında bir itiraf. Böyle önemli bir saldırıyı kontrol edemeyen bir örgütün müzakere masasında ne işi var?
Tablo, tam bir yıllık gecikme ile Oslo sürecinin ve imzalanan protokolün yeniden yürürlüğe girdiğini veya girmek üzere olduğunu gösteriyor. Demek ki PKK, son bir yıl boyunca başka alternatifler peşinden gitti. Sonunda başladığı noktaya geri döndü. Neydi bu başka alternatif? Bu sorunun cevabı ise galiba yanı başımızda Suriye'de aranmalı.
Kürt sorunu ve bu sorunun içinden çıkan terör sorunu hepimizin tecrübe ederek öğrendiği üzere girift bir sorun. Bugün gerçekten çözüme yaklaştıysak, sonuç iki tarafın reelpolitik hesaplarının eseri. Kuzey Irak ve Barzani faktörü, ABD'nin BDP üzerinde kurduğu baskı ve bütünüyle uluslararası ortam bu reelpolitiğin asıl zeminini oluşturuyor. Bu reelpolitik hesaplardan hepimizin hissesine barış düşüyor.
Kürt sorununun duygusal anaforlarda kaybolan hassas dengeleri artık yerli yerine oturdu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti zorunlu asimilasyon politikalarını terk etti. Bugün, eşit vatandaşlık hakları çerçevesinde entegrasyon politikaları uyguluyor. Girdiğimiz mecra bizi en son sınır olan anadilde eğitime de götürecek.
Terörü dizginlemek o kadar kolay değil. Oslo sürecine yeniden dahil olan ve protokolü tekrar gündeme getiren PKK'nın terör üzerinde tekeli yok. Çözüm yaklaştığına göre hassas bir dönemden geçiyoruz. Bu hassas dönemde süreci baltalamaya yönelik provokatif eylemlere karşı hepimiz tetikte olmalıyız. Barışa katkımız bu aşamada dişlerimizi sıkmak olmalı.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT