1. YAZARLAR

  2. Ahmet Altan

  3. Çözüm ve çözümsüzlük
Ahmet Altan

Ahmet Altan

Yazarın Tüm Yazıları >

Çözüm ve çözümsüzlük

20 Temmuz 2011 Çarşamba 12:48A+A-

Karmakarışık ve kanlı bir döneme giriyoruz gibi gözüküyor.

Silvan baskını, ardından tek taraflı “demokratik özerklik” ilanı, bugün KCK’nın “özerkliğin nasıl uygulanacağını” belirtirken “öz savunma güçleri” oluşturacağını açıklaması, polisi ve askeri tanımayacağını söylemesi, çatışmanın şehirlere taşınacağının işaretlerini veriyor.

KCK, polisi ve askeri bölgeden “ricayla” çıkartamayacağına göre herhalde bunu silahla yapmayı düşünüyor.

İş, bu noktaya gelirse silahsız bir çözüm imkânsızlaşacak.

Başbakan Erdoğan’ın, “Silvan’ı sivil gözle de araştıracaklarını” söylemesi de bundan böyle komutanların o bölgede hiçbir şekilde “şike” yapmasına izin verilmeyeceğini ortaya koyuyor.

Bu da, devletin “askerî” anlamda ağır bir cevaba hazırlandığının mesajı herhalde.

İki taraftan da belki de bugüne dek hiç görmediğimiz ölçüde şiddetle karşılaşabileceğiz.

İki taraf da sertleşerek “eli yükseltiyor” çünkü.

Bu senaryo gerçekleşirse, bölge bir cehenneme dönecek, o cehennem de daha sonra batıdaki büyük şehirlere taşınacak.

Bu gergin dönemde, Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmeden ilk öğrendiğimiz, devletle müzakerelerini sürdüren PKK liderinin “Silvan’daki asker ve gerilla ölümleri için çok üzgün olduğunu” söylediği.

Konuşmanın devamını daha sonra öğreneceğiz ama bu ilk “birkaç satır” Öcalan’ın “sertliği çok da tasvip etmediğinin” mesajı gibi.

Öcalan bu karşılıklı sertleşmenin ivmesini kırmak istiyor mu, isterse bunu gerçekleştirebilecek etkiye hâlâ sahip mi, Kandil’deki PKK yöneticileri Öcalan’ın açıklamalarına nasıl tepki verecek, onun sözlerini dinleyecekler mi yoksa son zamanlarda işaretlerini verdikleri biçimde bu sözleri yok mu sayacaklar, bunları daha sonra göreceğiz.

Kürt tarafında da Türk tarafında da “silahlı hesaplaşma” isteyen, “silahlı bir hesaplaşmadan” galip çıkacağına inanan çok insan var.

Peki, ne yapacağız?

Böyle korkunç bir savaşın çıkmasını oturup bekleyelim mi?

İtiraf edeyim ki insanın bir yanı, “lanet olsun, bunlar iyice perişan olmadan akıllanmayacaklar, bırakın birbirlerinin gırtlağına sarılsınlar, iki yanda da oluk gibi kan aktığında birlikte derslerini alırlar” diyor.

Ama insanın vicdanı bu tepkisel öfkeyi içine sindiremiyor.


“Bir çözüm yolu yok mudur” diye soruyor.

Dün Şerafettin Elçi’yle konuştuk biraz.

Elçi, “Başbakan bizden birkaç kişiyle görüşsün, illa Hatip Dicle bırakılsın demiyoruz ama Dicle’nin mahkûm olmasına yol açan o yasaların değiştirileceğine dair bir söz vermesi yeter, siyasetin yolunu açalım, şiddet böyle tırmanmasın” dedi.

Şu anda tıkanmış gibi gözüken siyasetin önünün açılması kanı durdurmaya yeterli olur mu bilmiyorum.

Ama her ihtimali denememiz gerektiğine inanıyorum.

Başbakan Erdoğan, hükümetin ve devletin yönetimini üstlendiğine göre çözüm makamında.

Onun bir şey yapması gerekiyor.

Tabii, Silvan’dan sonra Başbakan’ın BDP’yle masaya oturması çok güç, şu sırada Türk tarafı çok öfkeli.

Yazıişleri toplantısında Elçi’nin söylediklerini anlattım.

Şöyle bir öneri çıktı ortaya, BDP, PKK’nın kaçırdığı askerlerle sağlık görevlisini hiçbir pazarlık yapmadan kurtarsın, Erdoğan da bu jeste onlarla görüşüp şikâyetlerini dinleyerek cevap versin.

Taraflar böyle bir öneriyi olumlu bulurlar mı bilemeyiz ama dediğim gibi biz “barış” için son âna kadar her kapının denenmesi gerektiğine inanıyoruz.

Sertlik, şiddet, tehdit, meydan okuma, “ben sana gösteririm” tavrı öylesine kabardı ki her türlü “barış” önerisi fazlasıyla saf ve çocuksu kalabilir.

Kalsın.

Belki bir mucize olur, belki bir dinleyen çıkar, belki siyasetin kilitli kapısı açılır, belki bu savaş iklimi yumuşar.

Bu “belkilerin” hepsi “insan canı” demek.

Ya da kimse aldırmaz bunlara, kimse siyasi bir çözümün peşine düşmez, öfkenin şehveti gözleri karartır ve kanlı bir hesaplaşma yaşanır.

Gene de üstümüze düşen, son âna kadar savaşın tırmanmasını önlemeye uğraşmak.

Çocukların canını kurtarmak için çabalamak.

Mümkünse BDP bir düşünsün bu önerimizi; tabii PKK, askerleri onlara verir mi o da başka bir soru ama bunun için çabalamaları bile önemli bir adım olur.

Başbakan da sadece “sertleşerek” sorunların çözülemeyeceğini görüp, “siyasi bir lider” olarak siyasete bir şans versin.

Belki insanların hayatı kurtulur.

Belki...

Ne yazık ki bu anda elimizdeki en değerli kelime şu zavallı “belki” kelimesi.


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum