1. YAZARLAR

  2. BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

  3. Çöz Zünnarını, ey başkasının sesi…
BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

Yazarın Tüm Yazıları >

Çöz Zünnarını, ey başkasının sesi…

08 Temmuz 2008 Salı 00:30A+A-

Darbeciliğe Karşı Çözüm Liberalizm midir?

Bugünü anlamamız ve anlamlandırmamız için tarihi arka planı ve tarihsel sürekliliği mutlaka bilmemiz ve bu bütünsellikte olayları okumamız gerekmektedir. “Ne oldu?” Sorusunun cevabı “ne oluyor?” ve “Ne olabilir?” Sorularının cevaplarının zeminidir çünkü…

80’li yıllarda partisel mücadelenin kesinlikle gayri-islami olduğunu savunan İslamcı kesimler kitleselleşme-devletleşme hedeflerini gerçekleştiremediler. Bırakın kitleselleşmeyi kendi aralarında bile marksist küçük örgütçüklerin bölündükleri gibi bölünmüşler halkla ilişkileri yok denecek kadar az bir seviyeye düşmüştü. Bunun sebepleri çoktu, bazıları “komşuda pişer bize de düşer” misali devrimciliğe bazıları ise tepeden inmeci yeşil bir kemalizm düşlemeye halktan ayrı-kopuk yepyeni bir kapalı-toplum üretmeye çalışıyorlardı.

Bu süreçte bu bakış ve uygulamaların sünnetullaha aykırılığından dolayı gerçekleşememesi sonucunda “halka inelim” “kitleselleşelim” söylemleri dillendirilmeye başlanmıştı ki Milli Görüş hareketinin bilinç düzeyinde değil oy düzeyindeki kitleselleşmesi ile bir kapı bulmuş oldular. Devlete ve kitleye odaklanan bu tarz İslamcılar halka inecek, devrimin yolunu bu kalabalıkları etkileyerek yapacaklardı. RP belediyeleri kazanmış hormonlu bir şeriat özlemi kitleselleşmişti.  6 milyon seçmenle işte partisel mücadelenin zaferi dedirtecek bir slogandı artık “Başbakan Erbakan!” İşte belediye zaferiyle “Hakimiyet Allahındır!” sloganıyla “Demokrasi Şirktir” diyenler ufak ufak “Demokrasi tabi ki gayriislamidir ama araç olarak amaç için kullanılabilir” demeye başladılar. Burda dursalar iyi. Demokrasiyi araç olmaktan ziyade bir hayat tarzı, yaşam felsefesi, egemenlik tasavvuru olarak yeterince analiz etmemenin sonucu olarak “aracın kullanılmadığı aksine aracın kullandığı” nesneler durumuna düştüler.

Hakimiyet kavramı üzerine İslam’ın devlet anlayışı üzerine ciddi fikri çabalar gerekiyor. Bunlar yapılmadan sadece Maide 44 ayetinin sloganlaştırılması, “sanal bir İslam devletinin” idealize edilmesi ya da daha başka bir İfadeyle kendi yaşadığımız coğrafyaya özgü ama evrensel Tevhidi uyanışın ilkeleri üzerine yükselecek bir içtihad/fıkıh üretilemedi. Bunun sonucu olarak dün Demokrasiyi analiz etmeden, anlamadan, hakkını batılını ayırt etmeden mahkum edenler ertesi gün Demokrasi aracı tarafından şekillendirilmeye, demokratlaştırılmaya başlandı.

RP’nin yükseliş sürecinde yaşanan bu kırılma RP’nin FP çizgisine evrilmesinden sonra da devam etti. Halka inecek olanlar halklaştı halkın bilinçisizliğine teslim oldu böylece popülist bir muhafazakarlaşma yaşanmaya başladı. AKP devri bu popülist muhafazakarlaşmayı liberalleşme ve kapitalistleşme ile zirveye taşıdı. Artık İslam devleti nasıl olmalı? Sorusu yerini İslam devletinin olmadığı, dinin bireysel bir ahlaki tercih olduğu söylemine terketti. Kitleselleşip İslam’ı hakim kılmaya yola çıkanlar yıolun ortasında kitlenin içinde kalabalıklara karıştılar. Demokrasi’nin hakimiyet tasavvuruna teslim olarak (muslim) Liberal-Hümanist yaşam ölçütlerini-kavramlarını kıstas alır oldular. “Sen onların Dinine girmedikçe onlar senden razı olmazlar” ayeti bu bağlam aslında sosyolojik bir yasayı ifade ediyor. Din Kur’an bütünlüğünde okunduğunda yaşam felsefesi-dünya görüşü ve yaşam tarzı yani kişinin tasavvuru-yapıp ettikleri anlamına geliyor. Dolayısyla hangi yaşam kriterlerine bağlıysak ve o kriterlere göre bir yaşam tarzına sahipsek o dindenizdir. Şayet hayata bizden farklı ölçülerle bakan bir topluluk var ise o topluluk doğal olarak kendileri gibi ölçütlerle hayata bakmamızı ve onlar gibi yaşamamızı isteyeceklerdir. Onlarla aynı şekilde hayata bakmadıkça ve yaşamadıkça biz her zaman “öteki” olacağız. Bir başkasının “ötekisi” olmadıkça da zaten “biz” olarak var olamayız. Toparlarsak bazı konularda ortak tavır aldığımız ama Allah’a teslim olmayan hümanist-insan merkezli batılı yaşam tarzlarından biriyle beraberliğimiz biz-onlar şeklinde anlamlı olabilir. Şayet Liberallerle aynileştiysek yani hayata liberal gözlükle bakıyorsak o halde onların hayat tarzına girmişiz demektir.

Tüm bunları neden anlatıyorum? Bugün sokaklarda bir afiş gördüm. Şöyle yazıyordu: “Türkiye Cumhuriyeti Demokratik, Laik sosyal bir hukuk devletidir: Ne fazla Ne Eksik!” başka bir afişte de şöyle yazıyordu: “Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletin!” bu afişleri şehrin her yerine asanlar ve altına imza atanlar Müslüman olduklarını dilleriyle ifade eden insanların kurdukları kuruluşlardı. Bir zamanlar “Hakimiyet kayıtsız şartsız Allahındır!” “Allah’ın İndirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir!”sloganlarını afişler yapıp duvaralara asan kuruluşların afişleriydi çünkü bunlar…

İkincisi ise Kur’an’da lanetlenen, Rabbimizin helak ettiği bir sapkınlığın meşru kılınmasıydı. Eşcinsel örgütlerle ortak, kol kola Demokrasi için darbe karşıtlığı yapmak, Eşcinsellerle beraber Demokratik tepki olarak darbecilere karşı eylem yapmak… Oysa kendi anlam dünyasıyla barışık, kendi olabilmiş bir hareketin üreteceği kuşatmışlığa o kadar çok ihtiyaç vardı ki… Kendi fıkıhını üretemeden başka bir dinin/yaşam tarzının takkesini takmak başka bir dinin zünnarını bağlamak üzerinde konuşulması gereken bir süreç…

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum
  • muallim / 17 Temmuz 2008 00:16

    Allah'ın hakkını gasp eden ve bunu halka tahakküm aracı olarak kullanan egemen cahili güçler sonunda bir çok müslümanı kendi ağlarına düşürmeyi başarmışlardır malesef. işin üzücü tarafı kraldan çok kralcı kesilmek suretiyle demokrasi havariliği konusunda artık kimseye meydanı bırakmaya niyetli olmayan sözüm ona islamcılar(!)gitmiş oldukları yolun yalnış olduğunu elbet göreceklerdir. Allah ayaklarımızı kaydırmasın.

    Yanıtla (0) (0)
  • halil ibrahim sarıtemur / 16 Temmuz 2008 17:05

    mevlananın pergel misali bir ayağı sabit öteki
    ayakla dünya açık diyaloga açık bir şekilde düşüncelerimizi,fikirlerimizi hareketlerimizi oluşturmalıyız.günün koşulları,maslahata,konjoktürel diye olaylara bakamayız

    Yanıtla (0) (0)
  • İhsan Gümüşdere / 12 Temmuz 2008 19:21

    Bu işler böyledir sayın erdeğer. Rüzgar sert olunca, önünde çerçöp gibi savrulmak içten bile değildir.

    Hızlı giren hızlı çıkar. Dün tv'ye haram dersiniz, gün gelir tv sahibi olursunuz. Dün oy vermeye haram dersiniz. Gün gelir parti başkanı olursunuz.

    Hayat insanı bir oyana bir buyana savurur. Şayet kökün sağlam değilse.

    Tevhidi duruş masallarıyla, insanları pinpon topu yerine koyup bir oyana bir bu yana savuranlar, kendilerinin de vurdukları topu kovalamak için bir oyana bir buyana savrulmaları kadar normal birşey olamaz.

    Allah rızası'ndan ziyade, şahsi menfaat rızası peşinde koşanların dün ak dediklerine bugün kara demeleri tarihi süreç içerisinde hep var olmuştur. Var olmaya da devam edecektir.

    Kimi insanlar vardır. Önce bir slogan yaratır. Sonra o slogana kutsiyet atfeder. Sonra putlaştırır. Sonra tağutlaştırır. Canı sıkılana kadar ona secde eder. Canı sıkılınca başka bir slogan peşine koyulur.

    Oy vermeyelim de koy mu verelim? Değil mi ama?

    Yanıtla (0) (0)
  • Ruha / 08 Temmuz 2008 23:31

    Sevgili Bülent'in yazısı bana ortak aklın her zaman iyi bir akıl olmadığını, olamayacağını gösteriyor. Eğer, ortak akıl olacaksa, kendi kişiliğini, kimliğini Kur'an'ın gölgesinde oluşturmuş, tevhidi özü yakalayabilmiş Müslüman bir iradenin an'ın fıkhını oluşturucu çerçevede, insanların kendisinde gördükleri bir tutarlılığa binaen, insiyatifi kendi uhdesinde olacak şekilde beliren bir ortak akıl, ancak, baz alabileceğimiz akıldır. Gerisi, birilerine şirin görünme, aptallığa varan bir işgüzarlıkla, kendini var kılan ideolojikliğini çok ilkel bulup, liberalizm içre karşıtına sığınma ve en önemlisi de itikadi sapmadır.Yine Bülent'in "Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik, laik sosyal bir hukuk devletidir: Ne fazlaNe eksik" ifadesinden yola çıkarak, geçmişte 'Allah'ın hakimiyetini' önceleyen günümüz bedbahtlarını, oraya buraya astıkları afişler üzerinden afişe etmesi de hakk'a tanıklık bağlamında değerlendirmeyi hak eden bir vurguyu içeriyor.

    Yanıtla (0) (0)