1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. "Columbia Üniversitesi’nden, paramı geri istiyorum"
"Columbia Üniversitesi’nden, paramı geri istiyorum"

"Columbia Üniversitesi’nden, paramı geri istiyorum"

Filistinli bir öğrenci olarak Columbia Üniversitesi'nde geçirdiğim zamana korku, belirsizlik ve gözdağı damgasını vurdu.

26 Mart 2025 Çarşamba 20:45A+A-

Tamara Turki’nin aljazeera’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.

 

5 Mart'ta, Columbia Üniversitesi Barnard Koleji tarafından, Filistin yanlısı üç öğrencinin okuldan atılmasının iptali için düzenlenen barışçıl oturma eylemini dağıtmak üzere kampüse davet edilen düzinelerce polis memurunun, sınıf arkadaşlarımı çiğneyerek yere yatırmasını ve dokuzunu tutuklamasını izledim.

Şiddet içeren polis baskını, yönetimin antisemitizmle mücadele kisvesi altında kampüsteki Filistin aktivizmini bastırmaya yönelik devam eden kampanyasında yeni bir tırmanış oldu.

8 Mart'ta yönetim gerilimi daha da tırmandırdı. İç Güvenlik Bakanlığı'nın Filistinli öğrenci aktivist Mahmud Halil'i New York'taki üniversite yurdunda, sekiz aylık hamile eşinin gözleri önünde, herhangi bir yargı kararı olmaksızın gözaltına almasına izin verdi.

Mahmud'un keyfi olarak gözaltına alınması, iyi niyetli Amerikalı sınıf arkadaşlarımın ve profesörlerin birçoğunu tedirgin etti çünkü bu durum, Amerikan demokrasisinin vatandaşları olarak kimliklerinin temel taşını oluşturan ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı ilkelerine yönelik varoluşsal bir tehdit oluşturuyor.

Ancak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki biz Filistinliler için Mahmud'a yapılan muamelede şaşırtıcı bir şey yok. Birçoğumuz Amerikan başkanlarının Leahy Yasasını bypass ederek İsrail ordusuna -işgal altındaki topraklarda ailelerimize karşı kullanılan silahlar- silah göndermesine karşı çıktığımız için işimizi, eğitime erişimimizi ve sosyal ağlarımızı kaybettik. Bu tür ilkelerin her zaman aldatıcı olduğunu anlamışızdır.

Şubat ayında Columbia, birisine Siyonist demenin ayrımcı taciz teşkil edebileceğini belirterek tüm öğrencilere ayrımcılık karşıtı eğitim verilmesini zorunlu kıldığında kimse kılını bile kıpırdatmadı. Okul, Filistinli bir lisans öğrencisini, öğrenci gazetesinde İsrail'den ayrılma çağrısı yapan başyazısı nedeniyle ayrımcı tacizle suçladığında da kimse tepki göstermedi.

Etrafımdakilerin, Siyonizm ve İsrail'e yönelik eleştirilerimizde “fazla sesli” olduğumuzu düşündükleri kişilere yönelik hedefli saldırılar hakkındaki kasıtlı cehaletleri bu mevcut krize zemin hazırlarken, Mahmud'un gözaltına alınmasını ifade özgürlüğüne yönelik benzeri görülmemiş bir saldırı olarak kınamalarını izlemek acı verici.

11 Mart'ta, ara sınavların son gününde, İç Güvenlik Bakanlığı ajanları protestolara katılan öğrencileri aramak üzere adli arama emriyle iki üniversite konutuna girdi.

Columbia Başkanı Katrina Armstrong'un, Filistin yanlısı söylemleri aktif olarak suç sayan ve Siyonist öğrenci ve öğretim üyelerine, öğrencilerin sınır dışı edilmesi çağrısında bulunan sosyal medya kampanyaları düzenlemeleri için açık çek veren bir yönetime liderlik ederken, bu gelişmelerden dolayı “kalbinin kırıldığını” iddia etmesini aşağılayıcı buluyorum.

Daha da kötüsü, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza'nın (ICE) kampüsteki varlığına ilişkin öğrencilere gönderdiği samimiyetsiz e-postalar ve Mahmud'un deneyimini kabul etmeyi ve hatta adını anmayı kasıtlı olarak reddetmesi.

Filistin için sesini yükselten her Columbia öğretim üyesi ve öğrencisi, Mahmud'un eşi tarafından çekilen acı dolu tutuklanma videosunu hepimizi nelerin beklediğine dair bir uyarı olarak görmeye başladı. Mezuniyetime iki ay kala, öğrenci hareketi hakkında haber yapmaya devam eden Filistinli bir gazeteci olarak kendimi gündelik anlardaki tehditleri tararken buluyorum.

Çalan her kapı zilinin ya da yaklaşan her yabancının, beni kelepçeleyip adli merhametin pek de mümkün olmayacağı bir yere göndermeye gelen kolluk kuvvetleri olabileceğinden korkuyorum.

Mahmud'un çektiği çilenin, Columbia'nın statükoya meydan okumaya cesaret edemeyen geri kalanımızı duygusal olarak terörize etmek için seçilmiş birkaç kişiyi örnek gösterme şeklindeki daha geniş modelinin bir parçası olduğunu kabul etmeye başladım.

Geçen hafta, ICE ajanlarının üniversite konutlarına girdiği gün, Columbia geçen bahar Gazze Dayanışma Kampı'na ve Hind's Hall işgaline katılan 22 öğrenciyi uzaklaştırdı, okuldan attı ve diplomalarını iptal etti - yönetimin kampüsteki Filistin yanlısı aktivizmi ezmek için yürüttüğü amansız kampanyanın başlangıcı olan iki etkili protesto eylemi.

Zarar görmeden kalabilecek kadar “şanslı” olanlarımız için disiplin yaptırımı tehditleri, genellikle en savunmasız olduğumuz akademik stresin yüksek olduğu zamanlarda bir yıldırma aracı olarak kullanılıyor.

Örneğin aralık ayındaki finaller haftasında, herhangi bir destekleyici kanıt olmaksızın bir disiplin duruşması bildirimi aldım. Planlanan duruşma, delil yetersizliği nedeniyle bir ay sonra iptal edildi. Başkaları da uzaklaştırma cezası aldı, ancak bu cezalar aynı gün içinde iptal edildi.

 

Finansmanını kaybetmekten korkan Columbia, dürüstlüğünü feda etti ve öğrencilerini kurtların önüne attı. Ancak yine de Başkan Donald Trump'ın yönetimini yatıştırmayı başaramadı - yönetim üniversiteden 400 milyon dolar çekmeye devam etti.

Geçtiğimiz haftalarda yaşanan olaylardan ve Mahmud'un tutuklanmasının ülke çapında yarattığı tepkiden sonra bile Armstrong'un rotasını değiştirmesini ya da üniversiteyi ve öğrencilerini korumak için bir şey yapmasını beklemiyorum. Selefi gibi onun da Trump'a boyun eğmeye devam edeceğini ve 20 Mart'a kadar son ültimatomunu kabul edeceğini biliyorum. Başkanın Columbia'dan son talepleri arasında maskelerin yasaklanması; Orta Doğu, Güney Asya ve Afrika Çalışmaları bölümünün kapatılması; Uluslararası Holokost Anma İttifakı'nın antisemitizm tanımının zorunlu hale getirilmesi ve kabul kriterlerinin elden geçirilmesi yer alıyor.

Gazze ve işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlilerin her gün bombardıman, zorla aç bırakma, işkence, askeri baskınlar ve yerleşimci saldırılarına karşı gösterdikleri cesaretten ziyade ABD üniversite kampüslerindeki korkulara aşırı derecede odaklanan bir medya anlatısına katkıda bulunduğumu itiraf etmekten utanıyorum.

Özellikle de İsrail'in Gazze'deki soykırımını yeniden başlattığı ve 24 saatten kısa bir süre içinde korkunç ölü sayısının 400'ün üzerine çıktığı şu günlerde, manşetlerdeki hikâyenin Columbia değil Filistin olması gerektiğini biliyorum. Ancak mezuniyetine iki ay kalmış bir öğrenci olarak, Columbia'da ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve demokrasiye yönelik devam eden saldırılar benim günlük gerçekliğim.

Eğer bunları derslere katılmam ve ödevlerimi teslim etmem beklenen koşullar olarak kabul edeceksem - New York Polis Departmanı ya da ICE gibi hangi kolluk kuvvetinin bir sonraki adımda kampüste belirip içimizden birini gözaltına alacağını merak etmek de dâhil - o zaman Columbia'nın “birinci sınıf” bir eğitim olarak yanlış bir şekilde reklamını yaptığı 81.500 dolarlık okul harcını bana geri ödemesini talep ediyorum.

 

* Tamara Turki, şu anda Columbia Gazetecilik Okulu'na devam eden Filistinli-Avusturyalı gazeteci.

HABERE YORUM KAT