1. YAZARLAR

  2. Bekir Berat Özipek

  3. Çölaşan’ın sözleri yargıya ışık tutuyor
Bekir Berat Özipek

Bekir Berat Özipek

Yazarın Tüm Yazıları >

Çölaşan’ın sözleri yargıya ışık tutuyor

17 Mart 2008 Pazartesi 06:08A+A-

DANIŞTAY Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın sözleri, başta 27 Mayıs’ta idam edilen insanların çocukları olmak üzere, pek çok insanın yarasını kanattı, acılarına acı kattı. Bir hukukçunun idamlara böyle yaklaşması insanlık adına gerçekten vahim bir durum. Ama sorun bundan ibaret değil. Bu konuşma, yaşadığımız ülkede hukuk ve adalet adına kaygı duymamızı gerektiren bir zihniyet, yapı ve işleyişin varlığına da işaret ediyor.

1960 darbesini ‘devrim’ olarak gören, Başbakan Adnan Menderes’in ‘Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete ihanetten’ yargılanması gerektiğini söyleyerek, 27 Mayıs darbecilerinden bile daha anti-demokratik perspektiften bakan, darbeyi açıkça savunan veya ‘din adamlarının kaşındığı’ türünden ifadelerle toplumun bir kesimine yönelik önyargısının derinliği hakkında fikir edinmemizi sağlayan Çölaşan’ın bu yaklaşımı, bugünlerde yargı dışındaki pek çok kesim tarafından eleştiriliyor.

Ne yazık ki bu demokratlar arasında yüksek yargıdan bir isme henüz rastlamadım. Laiklik veya milliyetçilik söz konusu olduğunda art arda demeçler veren bazı çevreler adeta bir ölüm sessizliği içinde.

Oysa bu sözlerle ilgili olarak konuşulması gereken çok şey var. Bu zihniyetin ifade edilmeden taşınmasını talep etmek de çözüm değil. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in, yargı mensuplarının bu tür beyanlarda bulunmamaları yönündeki yaklaşımı da sorunu örten, erteleyen ve onunla yüzleşmek istemeyen bildik sağ-muhafazakar tutumu ifade ediyor.

Yargı kurumları tartışılmaz mıdır?

Cemil Çiçek, ‘Yargı mensupları kamuoyuna yapılan açıklamalarda kurumlarıyla ilgili tartışmaları beraberinde getiriyor. Bu tür beyanlar kurumları tartışmaya açar’ derken sorunu değil onun belirtilerini ortadan kaldırmaktan veya sorunu halının altına süpürmekten yana bir tutum almış oluyor; çünkü yüksek yargı organlarının üyelerinin siyasi ve ideolojik yönelimlerini gösteren bu türden açıklamaları, hem vatandaşlar olarak yargıya egemen olan zihniyeti anlamamızı mümkün kılıyor (yani bir anlamda sorunun görülmesini sağlıyor), hem de tartışma dışı tutulmak istenen kurumların tartışılmasını sağlıyor Bu ikincisi de ilki kadar önemli; çünkü demokratik bir sistemde yargı dahil hiçbir kurum tartışılmaz değildir.

Bu çerçevede, milyonlarca insanın mağdur edildiği bir darbeyi meşrulaştırma çabasını yansıtan veya babası idam edilmiş bir çocuğun acısına saygısızlık anlamına gelen bu sözlerin sarf edilmiş olması, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejim ideali ile aramızdaki uzaklığı göstermesi bakımından gerçekten önemli. Yargının demokratikleştirilmesinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğu da yine bu noktada belirginleşiyor.

Demokratik meşruluk sorunu

Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, hiçbir hukuk devletinde, toplumun seçip iktidara getirdiği insanları şiddet kullanarak iktidardan indiren ve sonra da katleden iradenin yaptığı darbeyi meşru gören bir yaklaşım yüksek yargıda yer bulamaz; çünkü öyle bir ülkede yargı erkinin demokratik meşruluk sorunu yoktur.

Eğer Türkiye’yi de demokratik rejimle yönetilen ülkeler arasına koyacaksak, yargı erkinin popüler sorumluluğunu sağlamak, aksi halde rejimin niteliğini demokratik olarak tanımlamaktan vazgeçip ona mevcut durumuna daha uygun bir isim bulmak zorundayız. Çünkü kuvvetler ayrılığının mevcut olduğu bir rejimin demokratik nitelik taşıyabilmesi için bu kuvvetlerden hepsinin kaynağı, oluşumu, yetkilendirilmesi ve sorumluluğu bakımından topluma/millete/halka dayanması gerekir.

Yargının halka dayanması elbette onun adil veya tarafsız olmasının garantisi değildir; ama bürokratik süreçlere dayanması hiç değildir. Çünkü bürokrasi de toplumun talep ve çıkarları farklı olan kesimlerinden biridir.

Seçimle göreve gelsinler

Öte yandan yargının halka dayanması, en azından onun demokratik olmasının yeterli koşulu olmasa bile zorunlu koşuludur. Yüksek yargının kendi kendisini yeniden üreten bürokratik bir mekanizmayı ifade ettiği, oluşumu bakımından halka dayanmadığı bir ülkede, demokratik meşruiyet sorunu var demektir.

Özellikle Türkiye gibi, yargının geniş yetkilerinin söz konusu olduğu, yasama ve yürütmenin iradesini adeta geçersiz kılacak ölçüde etkili bir iradeyi temsil ettiği bir ülkede, yüksek yargı organlarının üyelerinin seçimle göreve gelmesinin çok daha acil bir gereklilik olduğu anlaşılabilir.

Yasama ve yürütme organlarının sürekli değiştiği, toplumun onları yetkilendirdiği veya verdiği yetkiyi geri alabildiği, ama yargı erkinin bu süreçten etkilenmeden kendi kendisini ‘seçtiği’ bir ülkede, yargı erki ile toplum arasında bir kopuşun söz konusu olabileceğini görmek güç değildir.

Ancak bu kopuşun tek sakıncası demokrasi ilkesinin zarar görmesi değildir; toplumu oluşturan bireylerin (bireyler topluluğunun) kendileriyle doğrudan ilgili bir yetkinin kullanımı konusunda söz sahibi olmadıkları bir sistemin ahlaki meşruluk bakımdan da sakıncalı olduğu açıktır.

Tansel Çölaşan iyi ki konuştu!

Çölaşan’ın bu yaklaşımı bireysel olarak onun tercihi olabilir; ama bu tercihi paylaşmayan bireyler topluluğunun Danıştay’da bu yaklaşımı taşıyan bir başsavcı görmek istememeleri durumunda onu seçmemeleri mümkün değilse, başka bir ifadeyle, ‘kurumlar’ın oluşumunda toplumun belirleyiciliği bürokrasininkinden azsa, bir bakıma o kurumlar kendi kendisini belirliyorsa, o rejimin demokratik olduğu tespitini yapmak güçtür.

Bu çerçevede Çölaşan’ın yaklaşımı, kurbanların yakınları başta olmak üzere, demokratları üzmüş olsa da, Türkiye’deki yargı sorununu çarpıcı bir biçimde gündeme getirmesi bakımından yararlı olmuştur; belki de sadece bu bakımdan yararlı olmuştur.

Bu ülkede insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejim amaçlanıyorsa, yüksek yargının demokratik meşruluk sorununun çözümü şart. Ve Çölaşan’ın sözleri, bu ihtiyacın ne kadar acil ve önemli olduğunu açıkça gösteriyor.

Tıpkı bir mahkemede, her şeyin net bir biçimde ortaya çıktığını fark eden bir avukatın ‘başka sorum yok sayın yargıç’ şeklindeki sözlerinde somutlaştığı gibi...

 

Star Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT