1. YAZARLAR

  2. Ali İhsan Karahasanoğlu

  3. Çölaşan, Danıştay’dan da ifade vermeli!
Ali İhsan Karahasanoğlu

Ali İhsan Karahasanoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Çölaşan, Danıştay’dan da ifade vermeli!

23 Aralık 2010 Perşembe 04:15A+A-

Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili soruşturmada, dün yeni bir gelişme yaşandı.

Özal’ın ölümü ile ilgili dosyayı yeniden açan savcılık, Emin Çölaşan’ın tanık sıfatı ile ifadesinin alınmasına karar vermiş.

Bugün tanık.

Yarın ne olur bilinmez.

Peki bu ifade ne için?

Resmi bir açıklama yok ama.. Büyük tahminle şunun için..

Çölaşan’ın, 1 Mayıs 2002 tarihli kendi yazısından alıntılayalım:

“1993 yılının sanırım ocak ayı. Halamın oğlu, o sırada Meclis Başkanı olan Hüsamettin Cindoruk ’la Özal ’dan söz ediyoruz. Kulağıma eğiliyor ve şu sözleri söylüyor: ‘Bu gidici. Yakında ölecek.’

İnanmıyorum, şaşırıyorum ve aynen ‘Ne gidicisi abi, o hepimizi götürür ’ diyorum. Cindoruk ısrar ediyor:

‘Haberin kaynağı Baba ’dır. Bu devlet bilgisi. Sadece sen bil ve ağzını sıkı tut. Önümüzdeki yaz aylarını çıkaramayacak. Baba sağlamcıdır.’ ... Bu devlet sırrını kimseye açamıyorum. Aradan kısa bir süre geçiyor ve Özal 17 Nisan’da ölüyor.”

Bakmayın siz, Çölaşan’ın “devlet sırrı” dediğine..

O lafın gelişi..

Bir kişinin ölümü ile ilgili (hele hele bu kişi cumhurbaşkanı ise) bir tahmin; nasıl “devlet sırrı” olur?

Daha da suçlayıcı bir ifade kullanmak mümkün ama, en basitinden “tahmin” diyorum..

Ve daha ilginci, EminÇölaşan bu olayı, cumhurbaşkanı Turgut Özal hayatta iken yazmadığı gibi, ölümünden sonra da tüm ayrıntıları ile yazmıyor. Ölümden birkaç gün sonra, Süleyman Demirel’e aynı konuda sorduğu bir soruyu aktararak konudan dolaylı olarak bahsediyor.

Ama tüm ayrıntıları, 2002’de yazıyor!

Acaba neden?

Hem de Başbakan Ecevit ile ilgili “suni hastalık” hikayeleri tam gündemde iken.

Ergenekon’dan tutuklu olan MehmetHaberal’ın hastanesinde, dönemin başbakanı Ecevit’in “suni hastalığa” maruz bırakıldığı günlerde..

Yazının tarihi 1 Mayıs 2002.

Ecevit’in rahatsızlandığı gerekçesi ile Haberal’ın hastanesine gidip, günlerce hasta kalma operasyonunun başlangıcı da 4 Mayıs 2002.

Çölaşan ne demek istiyordu acaba?

9 sene önceki Cumhurbaşkanı’na yönelik operasyonu anlatıp, Başbakan’a yönelik düzenlenecek operasyonun mesajını mı veriyordu?

Niçin o günü seçmişti, böyle önemli bir anıyı anlatmak için!

Sorular, sorular..

Savcı çağırdığına göre, bu konuları da soracaktır kendisine.

Ama benim sayın savcıya bir önerim olacak.

Şu an için, direkt bir ilgisi yok gibi görünüyorsa da, ileride yaşanacak gelişmeler için çok önemli bir konu daha var; Çölaşan’ın cevaplayacağı..

Çölaşan’ın bu sefer de, 14 Şubat 2006 tarihli yazısından alıntı yapalım: “İŞTE O ÜYELER. Başlığın hemen altında, başta 2. Daire Başkanı Mustafa Birden olmak üzere Danıştay ’ın bu kararına imza atan 5 üyenin de kocaman fotoğrafları vardı. Vakit Gazetesi, Danıştay üyelerini açıkça hedef gösteriyordu. ... Türkiye ’de bugüne kadar milyonlarca mahkeme kararı verildi. Hangisinde bütün heyetin böyle tek tek fotoğrafları yayınlandı, böylesine hedef gösterildi? Bu nasıl bir rezalettir? Bu hákimlerin can güvenliğini bundan sonra kim koruyacaktır?”

En masum tanımlaması ile, hani “eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek” deriz ya.

En masum anlatımı ile Çölaşan’ın yazısının anlamı bu idi.

Yoksa, yıllardır tartışılan başörtü konusunda verilen bir kararda imzası olan hakimlerin fotoğrafının basılmasından, “Hedef gösterildiler, bu hakimlerin can güvenliğini kim koruyacak” yorumunu çıkarmak, mantıklı bir aklın ürünü olabilir mi? 

Başka gazeteleri boşverin, Çölaşan’ın kendi gazetesinde, yüzlerce hakim fotoğrafının bulunduğu haber var.. O haberler de, hakimlerin hedef gösterilmesi miydi?

Kaldı ki, haberde, tek olumsuz bir ifade yoktu. Ama Çölaşan, durduk yerde, altını çize çize, sıradan bir yargı haberini,  “can güvenliği” kavramlarını kattığı yazısına konu ediyordu..

Adeta haberi, illegal bir eylemin unsuru haline getirmeye çalışıyordu.

Nitekim de, onun eşeğin aklına düşürdüğü cinsten bir olay, maalesef yaşandı..

Bugün Ergenekon davası sanığı tarafından, bir hakim provokasyon amacı ile öldürüldü.

Şimdi soru şu: “Çölaşan’ın bu olaylarla ilgili anlatmadığı daha ne bilgiler var?”

Anlatsın ki, “derin olay”lar çözülsün!

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT