Çöküş psikolojisi!
Galiba geçen Cuma gecesiydi. O gün TV'de bir tartışma programı vardı. Cemaatin akademisyeni Doç. Dr. Selim Savaş Genç, Star yazarı Eser Karakaş, eski savcı Gültekin Avcı ve Doç. Dr. Uğur Kömeçoğlu yasadışı yollardan dinlenmiş Başbakan Erdoğan ile eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in konuşmalarını tartışıyorlardı. Normal bir demokratik ülkede Başbakan zaten dinlenmez. Ama bu dört kişi sanki yasal bir tapeymiş gibi Başbakan ve eski Adalet Bakanı arasındaki konuşmayı tartışarak suç işlediklerinin farkında bile değillerdi.
Bu dört kişiden Sayın Eser Karakaş'a çok şaşırdığımı ifade etmek isterim. Bebek ölümlerini hep gündemde tutan, insan haklarına saygılı Sayın Karakaş nasıl oldu da Afrika'daki insanlara yamyam diyen Gültekin Avcı'yla yan yana gelebildi, anlamış değilim. Dahası Sayın Karakaş'ın eşi Işıl Karakaş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'yi temsil eden ilk kadın yargıcı. Eser hocamız illegal ses kayıtlarının bir anlamı olmadığını ve bu illegal ses kayıtlarından tartışma götürmenin suç olduğunu benden çok daha iyi biliyordur.
Eşi Işıl Hanım'a sorsa, mesela dese ki, 'İngiltere'de bir televizyon kanalında Başbakan David Cameron'ın yasadışı dinlenmiş ses kayıtları hakkında bir tartışma programı yapılabilir mi?' Herhalde cevabı benden çok daha iyi biliyordur. Öte yandan Eser Hocam cemaatin kanallarına siz ne zaman çıksanız, altta yazan KJ'ler dudağınızı uçuklatır. 'Erdoğan suç işliyor'dan tutun da hükümetin meşruiyetini tartışan çok şey yazılıp çiziliyor.
Selim Savaş Genç bu aralar Mahmut Akpınar ve İhsan Yılmaz'la beraber cemaatin öne çıkardığı yeni akademisyenlerden. Emre Uslu'nun akademik kariyeri bitince cephe bu üçlüye kaldı. İhsan Yılmaz bağırıp çağırmakla, Mahmut Akpınar da mut'a konusunda kamuoyu oluşturmakla meşgul. Genç, Bugün TV'deki tartışmanın bir yerinde Başbakan'la Adalet Bakanı arasındaki konuşmanın tape numarası bile vardır diyerek neredeyse yasal dinleme demeye getirdi. Daha önce bu köşede çokça hükümetin meşruiyetini tartışmaya açmak suçtur diye yazmıştım.
Ne yazık ki Genç illegal kasetlerden medet umar hale gelmiş. Kriptolu telefonları bile dinleyen çok büyük bir çete bu. Bu çetenin elde ettiği yasadışı kayıtlar anayasal suçtur ve seçimden sonra bunları yapanlar mahkeme önüne çıkartılacaklar. Bir doçentin bilim yerine böyle zırvalara tevessül etmesi akıl alır gibi değil. David Irving ve Ernst Zündel dünya çapında iki akademisyendi ama Holokost'u yok sayan bu iki isim yaşarken ölmüştü. Bir nevi kendilerine jilet atmışlardı. Demokratik bir ülkede seçilmiş başbakanın illegal ses kayıtları hakkında program yapabilir misin Selim Savaş Genç?
Tabii paralel yapı iyice çöküş psikolojisi içine girdi. Kriptolu telefonları bile dinleyen bu çete ses kayıtlarından istediğini alamayınca yönünü mut'a nikahına çevirdi. Bunun ön hazırlıkları çoktan yapılmaya başlandı. 10 Ekim 2013'te Gültekin Avcı Bugün gazetesinde 'Mut'a arşivinde kimler var?' başlıklı bir yazı yazdı. Yazının bir yerinde Avcı şöyle yazıyor: 'Bugün İran'ın hararetle müdafiliğini yapanların geçmişlerine bakıldığında belirli sürelerle İran'da bulunmuş olması dikkat çekicidir.
Haber kaynağıma göre mut'ayla Acem tarafına çekilen Türk kamu görevlileri olduğu gibi, en kritik noktalara sızan ve sonradan angaje edilen VEVAK (İran istihbaratının günümüzdeki adı. CK) unsurları da var. Türkiye'deki İran yanlısı STK, yayın, yazar, siyasi, dernek ve vakıfların çokluğu İran istihbaratına etkili manevra sahaları açıyor. Merkezi istihbaratımıza ve bürokrasiye sızan/angaje edilen/uyandırılan Acem köstebekleri var ki o konuya henüz hiç temas etmedik.'
Mahmut Akpınar da 6 Mart'ta 'İran ve Bir Dış Politika Enstrümanı Olarak Mut'a' başlığıyla bir makale yazdı. Hayli uzun bu yazının bir yerinde Akpınar şöyle yazmış: '...medyaya yansımış en belirgin örneklerinden birisi de Türkiye'dir. İhtimal bu faaliyetlerin birçoğu diğer Ortadoğu ülkelerinde de yürütülmektedir ancak Türkiye'yi farklı kılan böyle bir şebekenin geçen Mayıs (2013) ayında yapılan operasyonlar sonucu açığa çıkartılmış olmasıdır. Hürriyet gazetesi ve diğer birçok gazeteye yansıyan habere göre; Türk askeri, polisi ve devlet görevlileri ile mut'a nikâhı yaptıran İranlı kadınlar, devlet güvenliğini tehdit edecek birçok bilgiyi İran istihbaratına teslim etmekle suçlanmıştır.'
Hem Avcı hem de Akpınar'ın yazıları bize bir şeylerin ipucunu veriyor. İranlıların sanki Türkiye Cumhuriyeti devletinin sırlarını eke geçirmiş gibi bir izlenim yaratılıyor. Anlıyoruz ki, paralel yapı yakın zamanda kurulacak bazı tuzaklara kılıf arıyor. Hem siyasilere hem de devlet görevlilerine imaj operasyonu yapılmaya çalışılıyor. Paralel yapının elinde son olarak seks kasetleri kaldı. Bunları devreye sokmak için kendilerine göre meşru yollar deniyor. Kendine Müslüman diyen bir yapı seks kasetleriyle insanları tehdit ediyor.
Paraleller ve emniyet yargı cuntası ciddi bir çöküş psikolojisi yaşıyor. Ama şunu bilin ki, bu kasetlerle hiçbir sonuç alamayacaksınız. Biriktirdiğiniz kasetlerle kendi sonunuzu hazırlıyorsunuz. Herkes gerçek yüzünüzü görüyor. Size kimse bir şey yapmıyor ama bu hamlelerinizle çöküşünüzü hızlandırıyorsunuz!
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT