Çok Satmak, Çok Kazanmak
'Forbes' dergisi Mayıs sayısında, 2010 yılında kitapları çok sattığı için yazarlık mesleğinden en çok kazananların listesini yayımladı. Listenin başında 572.000'lik satışla Ergenekon sanığı Hanefi Avcı'nın kitabı geliyor.
İlk on'a girenler arasında 'edebiyatçı' kimliğiyle tanımlanabilecek yazarlarsa Ahmet Ümit, Elif Şafak, Ayşe Kulin, İskender Pala ve Orhan Pamuk! Çok kazanan ötekiler ise, ilk on'da 10. sırada Mehmet Baransu, 13. sırada Ergün Poyraz, 15. sırada Mustafa Balbay ve 20. sırada Nedim Şener gibi gazeteci yazarlar. Son üç gazetecinin, Hanefi Avcı gibi Ergenekon sanığı olduğunu hatırlatalım.
Gazeteci yazarlara bir diyeceğim yok. Ben asıl 'edebiyatçı' kimlikleriyle bu listede yer alanlara ilişkin bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum.
Kitap, elbette bir metadır;- yani, herhangi bir ticari eşya gibi alınıp satılan bir şey! Kapitalizm, şeylerin kullanım-değerlerini geriye iterek değişim ya da mübadele değerlerini öne çıkardığından beri, kitabı temellük edeni, kullanım değerini temsil eden 'okur'dan, değişim-değerini temsil eden 'alıcı'ya dönüştürdü. Marx'ın Das Kapital'de 'meta fetişizmi' diye kavramsallaştırdığı durum, kitap bağlamında, 'okur'un 'alıcı'ya dönüşmesinden başka bir şey midir acaba? Daha önce de yazmıştım, sırası gelmişken tekrarlayayım: Kitap da, bütün öteki emek ürünleri gibi, meta, yani ticari mal kimliğiyle piyasada dolaşıma girdiğinde fetişleşiyor. Fetişleşme ya da insan emeğinin ürünü olan bir şey'in (burada sözkonusu şey, kitap'tır) bir değişim-değeri (kitabın fiyatı) biçiminde görülmesi! Meta fetişizmi, değişim değerini, tek başına, o şeyin öz'ü haline getirir. Kitabın fiyatı, kitabın öz'ü olur. G. A.Cohen'in Karl Marx'ın Tarih Teorisi'ndeki ifadesiyle, meta fetişizminin iki evresi var: Birinci evre, Değişim-değeri'nin maddi temelden (emek'ten) ayrılması; ve ikinci evre, değişim-değeri'nin metaın tözüne atfedilmesi! Bu durumda değişim-değeri, tek başına şeylerin aslı (ya da töz'ü) haline gelir. Piyasa, metaı fetişleştirir; kitap fuarları ise, Walter Benjamin'in Pasajlar'daki deyişini biraz değiştirerek tekrarlarsak, fetişleşmiş metaın 'tapınıldığı yerler'dir..
Benjamin'in bugün Türkiye'deki kitap piyasasındaki meta fetişizmine ışık tutan çok kışkırtıcı bir tespiti de var: 'Mal denilen fetişe hangi dinsel törenlerle tapılacağını, moda saptar.' Gerçekten de öyle: Kitaplarının, kendi emeklerinden ayrılarak bir değişim-değerine dönüşmesinden ve 'moda' oldukları için çok satılmasından mutlu olan yazarlar, meta fetişizminin onları, kendi emeklerinin ürünü olan şeye, yani kitaplarına, yabancılaştırdığının farkında bile olmadan, standlarda bekleşen alıcı ('okur' değil!) kalabalığına, yüzlerine yayılan mutlu bir gülümsemeyle bakıyorlar. Şimdi tıpkı herhangi bir şey gibi, kitaplarının 'moda' olmasıyla, 'yazar' kimliklerinin bir 'marka'ya indirgenmiş olması tedirgin etmiyor onları. Hiç etmiyor! 'Yazar' olarak değil, 'marka' olarak; 'okur' karşısında değil, 'alıcı' karşısında bulunuyor olmaktan rahatsız değiller! Asıl hazin olan bu!
Benjamin'i dinleyelim: 'Dünya Fuarları malın değişim-değerini çarpıtır: Kullanım değerinin arka plana itildiği bir çerçeve yaratır. İnsanın zaman geçirmek için, içerisine daldığı bir fantazmagori oluşturur. Eğlence endüstrisi de insanı malın eriştiği düzene yükselterek, bu fantazmagoriye girmesini kolaylaştırır. İnsanoğlu da kendine ve başkalarına yabancılaşmasının tadını çıkararak, kendini böyle bir dünyanın yönlendirmesine bırakmış olur.'
Ekonomipolitiğin 'kullanım-değeri' ve 'değişim-değeri' gibi teorik kavramlarını kitapçılık alanına taşıdığımızda gördüğümüz şudur: Bir edebî eserde 'nitelik'i öne çıkaran kullanım-değeri, 'yazar' ile 'okur' arasındaki ilişkiye gönderme yapar; kitabın bir meta olarak 'nicelik'ini öne çıkaran değişim-değeri ise, 'satıcı' ile 'alıcı' arasındaki ilişkiye! Değişim-değerinin niceliği öne çıkarması, kitabın edebî değerinden çok, kaça ve kaç tane satıldığıyla ilgilenilmesi anlamına gelir. Yazar da kendini bir 'satıcı', okuru da bir 'alıcı' olarak gördükçe, piyasa kurallarına uymuş, 'piyasa adamı' olmuş olur. Oysa, 'Öteki Ses' adlı o benzersiz yapıtında 'en çok satanlar, edebî eserler değil, ticarî eşyalardır', diyor Meksika'nın Nobel ödüllü büyük şairi Octavio Paz ve ilave ediyor: 'Piyasanın mantığı, edebiyatın mantığı değildir!'
Bu sözlerden alınacak dersler var...
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT