1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Çok önemli iki konu...
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Çok önemli iki konu...

26 Mart 2025 Çarşamba 20:24A+A-

Önce, 'Fitre' konusunda, Ali Erbaş Hoca'ya saygıyla arz:

Bizim başka inanç ve ideolojilerin bağlılarıyla aramızda olan en temel farklarımızdan birisi de, kimseye kendi inancımızı dayatmayışımız ve kimseyi kendi inancımızı kabule zorlamayışımızdır. Bu özelliğimiz de, bizim şahsî özelliğimizden değil; inancımızın, (Dinde zorlama yoktur..) meâlindeki 'laikrahe fi'd-dîn..' hükmünden gelmektedir.

Başka inançlar veya ideolojilerin mensupları ise, kendi tercihlerini, inanç veya ideolojilerini bize zorla kabul ettirmeye çalışırlar ve bunun bizim toplumumuzda da ve en katı şekliyle yaşandığını unutmamalıyız.

Bu girizgâhtan sonra..

Ramazan, bizim yıllık muhasebelerimizi çok yönlü olarak yaptığımız/yapmamız gereken bir aydır.

Mâli varlığımızın 'Zekât'ını her yıl bu ayda hesap ederiz.

Ya, 'zekât' nisâbına giriyoruzdur ve zekât veririz; ya 'zekât' alacak durumda, yoksuluzdur; ya da, ortadayızdır.. Yani, vermek durumunda da değilizdir, almak durumunda da..

*

Keza, Ramazan sona ermeden ve hatta bayram namazından önce verilmesi gereken bir de 'fitre' mükellefiyetimiz vardır.

Bayram, Müslüman'ın kendi inanç değerlerine göre mükellef oldukları vazifeleri- vecibeleri başarıyla yerine getirmelerinin, zafer kazanmış olduklarının sevinç hali demektir. Ramazan Bayramı da, Müslümanların bir ay boyunca kendi nefslerine 'gece baskını' yapıp başarı elde etmiş, zafer kazanmış ve İslâm Milleti'nin bütün kesimleriyle birlikte kazanılan bir zaferin kutlanmasıdır.. Madem ki öyle, Ümmet-i Muhammed'in maddî açıdan yoksul, zayıf kesimlerinin de bu zaferi ve sevincini paylaşmak hakkı vardır. Bunun için de, hali vakti- yerinde olanların, fakir olanları gözetmeleri gerekir ve bu sebeple de o zayıf ve yoksul kesimlere 'fitre' verirler..

İşte bu noktada, fitre vermekalmak ya da ortada olmak gibi, yani üç hal üzere bulunuyoruzdur.

Bu konudaki durumumuz uygulamada nasıldır?

Şimdi, konunun asıl püf noktasına getirelim.

Her yıl Diyanet İşleri Bakanlığı ve ona bağlı Müftülüklerce 'fitre' miktarı açıklanır.

Bu seneki 'fitre' miktarı, 180 lira olarak açıklanmış.. Elbette, isteyenler, kendi günlük harcamalarına göre daha fazlasını da verebilirler ve 180 lira, en az miktardır; ama, akıllarda bu rakam kalmakta ve genelde, mükellefiyetin yerine getirildiği zehabına kapılmak gibi tablo çıkmaktadır ortaya..

'Fitre'den murat ve maksat, fakir bir kimsenin '1 günlük beslenme ihtiyacı'nın karşılanması ise; ki, bu şekilde tarif olunur..

Allah aşkına, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ilgili kurumu, bu 180 lirayı belirlerken, neyi ve nasıl hesaplıyor? Belirleyip resmen açıkladığı rakam, bu ülkede, günlük hayatın akışına uygun mudur?

*

İstanbul'un lüks yerlerinden söz etmiyorum.. Üsküdar'da orta halli insanların gittiği restoranlara gidilip bir bakılsın.. Çeşitlerine göre değişik çorbalar, 130 ilâ 180 lira arasında değiştiği görülecektir.. Evet sadece çorba..

Fitre verdiğimiz kişinin sadece çorba içeceğini düşünsek bile, 'fitre' olarak belirlediğiniz miktarı, üç öğün üzerinden hesap edelim..

Kaldı ki, 'fitre' veren kişi, yardım etmek istediği kişinin bir günde, kendisi ne ile ve nasıl besleniyorsa; 3 öğünde o şekilde besleneceğini hayal etmek zorundadır.

Böyleyken, belirlenen 180 lira, reva mıdır Allah aşkına.. Gidilsin/ bakılsın, bir öğünde, vasatî bir yemek istediklerinde bile, 400 liradan az olmayan ödeme yapmak zorunda olunmayacak mıdır?

Diyanet İşl. Başk. Ali Erbaş hoca, o fetvacılara, o 180 lira rakamını neye göre belirlediklerini sormalı ve gerekli düzeltmeyi, fırsat varken, derhal yaptırmalı değil midir?

Unutulmasın, insanların en fazla eşit oldukları organları mideleridir.. Padişahın midesi ile yoksul bir kişinin midesinin istekleri arasında, -hastalık halleri dışında..- bir fark yoktur..

*

Ve... Gelelim, bir diğer sancılı meselemize..

***

Bu 'ahlâksız güruh'la ortak değerlerimiz nedir; söyler misiniz?

Günlerdir, ülkeyi yeniden karıştırmak isteyenler meydanlarda..

Hem de 'hak-hukuk adalet' gibi sloganlarla.. Müslüman halkımızın büyük kesimlerinin, 30 seneye yakın zamandır desteklediği ve onun elinden sunulan hizmetlerden büyük çapta memnun olduğunu bütün genel seçimlerde ve Başkanlık seçiminde göstermiş olduğu Tayyip Bey hakkında, 'Kaatil, diktatör, direniş kazanacak..' gibi laflarla bile yetinmeyip, öyle alçakça, şerefsizce- namussuzca lafları, telaffuz ediyorlar ki, erkek-kız, on binlerin ağzından âdeta kanalizasyon akıyor, ve bunları işitmek bile dehşet verici..

Niye mi bu itirazlar?

Efendim, İBB Belediye Başkanı hakkında, 'Yolsuzluk yapmış olsa bile, yargılama yapılamaz..' demek istiyorlar. Çünkü, hakkında 100 milyarlarca dolarlık, yolsuzluk, suistimal iddiaları, resmî izleme ve tahkik etme kurumlarının raporlarında ve savcılık tarafından hazırlanan iddianamelerde sırıtıyor.. Biz buna rağmen, o kişi ve yardımcıları hakkında 'kanunen suçlu'dur diyemiyoruz. Çünkü, onu ortaya çıkaracak olan mahkemelerdeki yargılamalar olacaktır..

Buna rağmen, gecenin karanlıklarında, bir sürü mantığıyla, ellerinde malum fotoğrafların eklendiği bayraklar ellerinde, on binler, meydanları doldurup içlerindeki pisliklerini kusuyorlar ve sonra da, 'Hak- hukuk- adalet..' laflarıyla çığlıklar atıyorlar.

Son günlerde meydana gelen bu yüksek gerilim gerçekten de 'Hak-hukuk- adalet' adına olsaydı, susardık.. Ama, son derece çapsız ve ne konuştuğunu bilmeyecek derecede bir siyasetçinin saçmalıklarıyla çağrıları ile, meydanlara koşup, güvenlik güçlerine kaldırım taşlarıyla, demir çubuklarla ve emsali alçakça yöntemlerle saldıran bu kitlelerin büyük bir kısmı, 100 yıllık seçkin malum 'mütegallibe zümresi'nin çocukları olduklarını sergiliyorlar.. Yoksul çevrelerin çocukları değil, bunlar. Tepiniyorlar, tahrip ediyorlar, kırıyorlar, Osmanlı döneminden kalma eski mezar taşlarına bile tekme savuracak kadar 'çılgın'lar taifesi..

Bu kitleler, 'Kaaatil... O... Çocuğu... hesap soracağız.. Direniş kazanacak.. ' gibi sloganlarla, akıllarınca meydan okuyorlar.. Ama, sabrı taşan kitlelerin de patlama noktasına geleceğini düşünemeyecek kadar ger-zek ve sorumsuz tipler..

Onları harekete geçiren parti başkanı ise, dün Amerikan emperyalizminin borazanı olan CNN televizyonuna verdiği mesajda, 'Türkiye'de yargı kurumunun bağımsız olduğu söylenemez' dedi ve Trump'a işmar ederek, -zımnen- 'Sizin istediğiniz siyasî kadro biziz..' dercesine laflar etti..

Bunlar olurken, İBB'nin çalıştırdığı metro vagonlarındaki ekranlarda, hâlâ, o tutuklu kişi'nin görüntüleri propaganda konuşmaları yüzbinlere dinletiliyordu.. İstanbul Valiliği uyuyor mu?

Ve dün, öğle sonrası, Yenikapı Metro İstasyonu'nda, elinde hoparlör taşıyan bir kız, başka meydanlardaki o çirkin sloganları, hakaretleri herkese dinletmek istiyordu ve yüzü-gözü de kapalıydı..

Anlaşılıyor ki, o bir 'ajan provokatör'.. Kışkırtıcılık yapmakla vazifelendirilmiş bir alçak.. Onun hoparlöründen yükselen 'şerefsiz, kaatil' dikatör..' ve 'O... çocuğu..' gibi laflar..

Gerçekte ise, nasıl bir aile terbiyesi almamış birileri olduğunu gösteren pespaye yaratıklar..

Gerçekte kendilerinin ne olduklarını ilân ediyorlar.. Çünkü, söz, kişinin aynasıdır ve o alçakça lafları edenler, kendilerinin ne olduğunu topluma yansıtmak yarışındalar.. Şirretlik ve haytalık..

Yazık ki, bu gibi aşağılık güruh ve kitlelerle aynı toplumun ortak vatandaşlarıyız!

*

STAR

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum