Çok kullanışlı(!) bir örgütlenme: Ahbaş Grubu
Lübnan'da Hafız Esed'in desteğiyle Etiyopyalı tarikat şeyhi Abdullah Harari'nin etrafında kurulan Ahbaş Grubu, Lübnan'ın en tartışmalı siyasi aktörlerinden biri.
Lübnan'da Hafız Esed'in desteğiyle Etiyopyalı tarikat şeyhi Abdullah Harari'nin etrafında kurulan Ahbaş Grubu, Lübnan'ın en tartışmalı siyasi aktörlerinden biri olsa da gittikçe kan kaybetmesiyle dikkat çekmektedir.
'Ahbaş' Arapçada Habeşiler anlamına gelmekte olup manevi lideri Abdullah Harari'nin Habeşistanlı (Etiyopya) olmasına atıfla bu grup ve bu grup dışındakilerce kullanılmaktadır.
Suriye rejimiyle ilişkilerinden tartışmalı din anlayışlarına, Refik Hariri suikastini düzenlediklerine dair suçlamalardan Lübnan'daki diğer tüm Sünnilerle karşı karşıya gelmelerine pek çok açıdan eleştirilen Ahbaş Grubu'nun Lübnan'da dağılmasıyla aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ülkelerde örgütlenmeye ağırlık verdiği gözlenmektedir.
Ahbaş Grubu'nun kurucusu Abdullah Harari kimdir?
Ahbaş Grubu'nun kurucusu olan Abdullah Harari 1910 yılı civarında o dönem Habeşistan ismini taşıyan Etiyopya'nın Harar şehrinde doğdu. Harari'nin kesin doğum tarihi hakkında muhtelif iddialar da mevcuttur.
Abdullah Harari
Kendi ifadesine göre Harar'da dini eğitim alan Abdullah Harari, yerel kaynakların aktardığına göre 1940'lı yıllarda Harar'da diğer İslami çevrelerce sorun yaşamış ve bu sorun esnasında diğer İslami çevreleri "devleti yıkmak istiyorlar" suçlamasıyla Hristiyan imparator Haile Selassie'ye şikayet etmiştir. Böylede, İslami çalışmalarda bulunan pek çok kimsenin uzun yıllar hapsedilmesine neden olmuştur.
Abdullah Harari 1949'da Etiyopya'yı terk etmiştir. Harari'nin takipçileri Harari'nin Haile Selassie ile sorun yaşadığı için Etiyopya'dan ayrılmak zorunda olduğunu iddia etse de dönemi hatırlayan Hararlılar, Harari'nin İslami çalışma yapanları şikayet edip hapsedilmelerine neden olmasının tüm Hararlıların ona karşı sert bir tavır takınmasına sebep olduğunu ve Harari'nin Hararlı Müslümanların bu tavrı nedeniyle ülkeyi terk ettiğini belirtmektedirler.
1949'da önce Hicaz'a giden Harari ardından Şam'a yolculuk etmiş, 1950'de ise Lübnan'ın başkenti Beyrut'a yerleşmiştir. 1950'den Lübnan'da iç savaşın başlayacağı 1975'e kadar siyasal bir faaliyette bulunmayan, organizasyon faaliyetlerine de girmeyen Abdullah Harari Beyrut'ta çeşitli kurumlarda dini eğitim vermiştir.
Abdullah Harari 1960'lı yılların sonundan itibaren İslamcılık, Müslüman Kardeşler ve benzeri oluşumlar aleyhinde görüşlerini ferdi olarak yaymaya başladı.
Lübnan İç Savaşı ve Hafız Esed'in Sünni müttefik arayışı
1975'te başlayan Lübnan İç Savaşı'nda Filistinli, Dürzi ve bazı Lübnanlı Sünnilerin başı çektiği solcu ittifak, 1976'da Marunilerin (Lübnanlı Katolik Hristiyan Araplar) başı çektiği sağcı ittifakı yenmek üzereyken Lübnan'ın Maruni cumhurbaşkanı Süleyman Franciye, Suriye cumhurbaşkanı Hafız Esed'den yardım isteyerek Lübnan'a müdahale etmesini talep etti.
Lübnan'ı nüfuzuna almayı istediği bilinen Suriye cumhurbaşkanı Hafız Esed bu fırsatı kaçırmayarak 1976'da Suriye ordusunu sağcı Hristiyanların lehine olacak şekilde Lübnan'a dahil etti. Esed rejiminin Lübnan'ı işgali 2005'e kadar sürecekti.
Gün gün Lübnan İç Savaşı
Lübnan'a ağırlığını koyan ve savaşın dengelerini sağcı Hristiyanlar lehine değiştiren Hafız Esed Lübnan'daki dini / etnik gruplardan kendisine sadık ve bağlı oluşumlar meydana getirerek Lübnan'daki varlığını kalıcı hale getirmeyi hedefledi.
Bu dönemde Lübnanlı Şiilerin ana grubu olan Emel Hareketi Esed'in bu projesine uyarak Esed rejiminin müttefiki haline geldi. Şiileri zaten kendisine yakın gören, Dürzilerden ise böyle bir grup oluşturamayacağı kanaatine varan Esed, bu projede onlardan çok Maruni ve Sünnilere odaklanmıştı.
Hafız Esed öncelikle Marunileri bölmeye girişti ve kendisine müttefik Maruni Marada Hareketi'ni ortaya çıkardı. Marunilerin ana kolu olan Filistinli ve solcu karşıtı, iç savaşın ana aktörlerinden olan Ketaib Partisi 1976'da düşman ortaklığından dolaylı müttefik olduğu Esed rejimi ve Marada Hareketi'yle "Marunileri bölmeye ve birbirine düşürmeye çalıştıkları" gerekçesiyle 1978'de savaşa tutuştu.
Fakat Hafız Esed o dönem Lübnanlı Sünnilerden kendisine sadık bir hareket çıkarmakta başarılı olamadı. Lübnan Sünnileri git gide Esed karşıtı bir pozisyona geçtiler. Aynı dönemde 1979'da Suriye'de rejimle Müslüman Kardeşler arasında bir iç savaş başladı. Esed rejiminin Suriye'de giriştiği katliamlar, işkenceler ve İslam'a yönelik artan baskılar tüm dünya Müslümanlarında olduğu gibi Lübnan Sünnilerinde de Esed rejimine düşmanlığı artırdı.
Ahbaş Grubu'nun ortaya çıkışı ve güçlenmesi
1980'li yılların başında Hafız Esed mevcut Sünni grupları devşiremeyeceğine kanaat getirerek İslamcılık karşıtlığı ortak paydasında yeni bir Sünni oluşum kurdurma kararı aldı. Müslüman Kardeşler ve İslamcılık karşıtı konuşma ve yazıları nedeniyle Abdullah Harari isminin üzerinde durdu.
1982'de İsrail'in Lübnan'ın güney bölgelerini ve Batı Beyrut'u işgali, Esed rejimini de düşmanlarından kısmen kurtarmış, bölgedeki Filistinli etkisi sona ermişti.1983'te İsrail'in Batı Beyrut'u boşaltmasıyla bu bölge de Suriye rejiminin nüfuzuna girmişti.
1980'li yılların başından itibaren Hafız Esed Abdullah Harari'yi desteklemeye başladı. Hafız Esed'in müdahalesiyle Harari'nin talebesi ve Suriye kökenli Nizar el-Halebi (1952-1995) Sünnilerin yoğunlaştığı Batı Beyrut'un merkezindeki Burc Ebi Haydar Camii'nin imamlığına getirildi. Bu dönemden günümüze Ahbaş Grubu'nun kontrolünde bulunan Burc Ebi Haydar Camii, Ahbaş Grubu'nun merkezi sayılmaktadır.
Nizar Halebi ve Abdullah Harari Burc Ebi Haydar Camii'nde
Yine benzer müdahalelerle 1930'lu yıllarda kurulan ama 1980'li yıllara gelindiğinde atıl durumda olan 'Cemiyyetu-l Meşariyyetu-l Hayriyyetu-l İslamiyye' (İslami Hayır Projeleri Cemiyeti) isimli kuruluş da Ahbaş Grubu'na teslim edilmiş, Ahbaş Grubu'nun kurumsallaşmasını sağlamış, başına ise yine Nizar Halebi getirilmiştir.
Böylece 1983'te kurulumu tamamlanan Ahbaş Grubu'nun manevi lideri şeyhi Abdullah Harari olurken fiili lideri ise Nizar Halebi oldu. Harari Etiyopyalı (Habeşistan) olduğundan bu grup ona nispetle Ahbaş (Habeşiler) olarak isimlendirildi ve tanındı.
Lübnan'da iç savaşın zorluğu ve yoksulluğuyla geçen 1980'li yıllarda Hafız Esed'in müdahalesiyle Ahbaş Grubu'na büyük maddi imkanlar sunuldu, mensuplarına kamu sektörü ve özel sektörde düzenli maaşlı işler sağlandı. Bu nedenle Ahbaş Grubu 1980'li yıllarda önemli bir büyüme gösterdi.
Hafız Esed bu grupla kurduğu stratejik ilişkinin ifşa olmaması için bu grubu aleni olarak övmekten sakındı. Ahbaş Grubu'ndan kimseler ise Esed'i ve Lübnan'daki Suriye ordusu varlığını övmekten sakınmıyorlardı. Yine Esed, Ahbaş Grubu'nun Suriye'de örgütlenmesine mani oldu.
Ahbaş grubunun din anlayışı ve Sünnilerle çatışması
Abdullah Harari ve talebesi Nizar Halebi; Müslüman Kardeşler, İslamcılık ve bir İslam devleti kurmaya çalışmaya karşıtlığını açıkça belirtiyorlardı. 1983 sonrasında Harari'nin söylemi daha sertleşmeye başladı. Örneğin Harari, Seyyid Kutub ve İbn Teymiyye gibi isimleri tekfir etmekle (kafir ilan etmek) kalmıyor, kendi tekfir ettiklerini tekfir etmeyenleri de tekfir ediyordu.
Örneğin Ahbaş Grubu kelime-i şehadetteki harflerin kasıtsız olarak yanlış telaffuzunu dahi tekfir gerekçesi saymakta, üstelik bu görüşlerine karşı çıkanları da tekfir etmektedir.
Harari ve grubunun sadece sosyal ve siyasi konularda değil bazı fıkhi ihtilaflarda bile tekfiri bolca kullanan söylemi Lübnan'daki diğer tüm Sünnileri rahatsız etti. Daha sonra Harari'nin Hazreti Ali döneminde yaşanan savaşlar nedeniyle Hz. Aişe, Hz. Muaviye gibi isimleri fasık ilan etmesi, bu gibi Sahabelerin yaptıklarının "ictihad hatası" olarak değerlendirilmesinin küfür olduğu iddiası Lübnan Sünnilerinin daha da tepkisini çekti ve Harari Şii olmakla suçlandı.
İddialara göre Ahbaş Grubu 1980'li yıllarda resmi bir milis grubu kurmasa da Suriye istihbaratının desteğiyle bir suikast timi oluşturdu ve Ahbaş Grubu'nu eleştiren, Ahbaş Grubu'na engel olduğu düşünülen Sünni isimler peş peşe faili meçhul suikastlere uğramaya başladı.
Örneğin bazı kitapları Türkçeye de çevrilen Lübnanlı Sünni hadisçi Subhi Salih 1986'da uğradığı bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Sadece Subhi Salih'in yakınları değil, Lübnanlı Sünnilerin geneli bu suikastin Ahbaş Grubu'nun suikast timince gerçekleştirildiğini belirtmektedir.
Ahbaş'ın suikast timinin Hafız Esed'in korumasında Suriye'de de din anlayışı kendilerinden farklı ilim adamlarına suikast girişimlerinde bulunduğu iddia edilmektedir. Örneğin Suriye'nin başkenti Şam'da yaşayan Kosovalı Arnavut kökenli ünlü hadisçi Abdulkadir el-Arnavut (1928-2004) bir röportajında Ahbaş Grubu'nun kendisini görüşme bahanesiyle susturuculu tabancalarla öldürmeye çalıştığını belirtmektedir.
Ahbaş Grubu Beyrut başta olmak üzere Lübnan'ın çeşitli bölgelerindeki Sünni mescitlerine Esed rejiminin desteğiyle el koymaya başlamış, diğer Sünni grupları kafir ilan ederek onların mescitlerine gidilmemesi propagandasına girişmiştir.
Ahbaş Grubu'nun kadınların erkekler önünde şarkı söylemelerine cevaz vermesi ve bizzat grubun mensubu kadınlardan halka açık çalgılı korolar kurması gibi uygulamaları da tepki çekmiştir.
İç savaşın sonundan Nizar Halebi suikastine Ahbaş Grubu (1990-1995)
Lübnan'da iç savaş Ekim 1990'da fiilen sona erdi. Bu tarihten Mayıs 1991'e kadar yapılan anlaşma ve düzenlemelerle iç savaş hukuken de sona ermiş oldu. Bu anlaşmalarla ABD ve Arap rejimleri Suriye'nin Lübnan üzerindeki vesayetini iç savaş sonrasında da onayladı.
Yeni dönemde faaliyetlerini daha da artırmayı, Lübnan Sünnileri üzerinde tekel oluşturmayı hedefleyen Ahbaş Grubu Haziran 1992'deki Lübnan meclis seçimlerine de katıldı. Bu seçimlerde Hizbullah ile ittifak yapan Ahbaş Grubu Adnan Trablusi isminde bir milletvekili çıkardı.
Bu dönemde Ahbaş Grubu diğer Sünni oluşumlarla mescitlerin kontrolü üzerindeki rekabetini artırdı. Nizar Halebi diğer Sünni oluşumlar ve Ahbaş Grubu'nunki dışındaki dini anlayışlar hakkında oldukça suçlayıcı ve sert dilini daha da artırdı ve alenileştirdi.
Bu dönemde Ahbaş Grubu'nun Filistinli mültecilerle gerginliği arttı. Filistin mülteci kamplarında yaşayan Filistinliler Ahbaş Grubu'nun üyelerinin kamplarda casusluk yapıp kendilerini Suriye istihbaratına şikayet ettiğini ve Ahbaş Grubu'nun dini anlayışına zorlandıklarını belirtmekteydi.
Aynı dönemde Ahbaş Grubu diğer İslam ülkelerinde de tanınmaya başladı. Din anlayışlarının ve tekfirle ilgili görüşlerinin yanlışlığında farklı ülkelerdeki farklı ve hatta zıt İslami ekoller, Ahbaş Grubu'nun yanlış yolda olduğuna dair beyan ve fetvalarda birleşince Ahbaş Grubu diğer İslam ülkelerinde örgütlenmekte oldukça zorlandı.
Diğer İslam ülkelerinde örgütlenmekten ümidini büyük ölçüde kesen Ahbaş Grubu, Hafız Esed'in himayesinde Lübnan Sünnileri üzerinde tekel oluşturma çabalarını artırdı. Hafız Esed, Ahbaş Grubu'nun fiili lideri Nizar Halebi'nin Lübnan Başmüftüsü olmasını istemekte, Ahbaş Grubu'nun dışındaki Lübnan Sünnileri ise buna şiddetle karşı çıkmaktaydı. Bu arada Ahbaş muhaliflerine yönelik suikastlar sürmekteydi.
Nizar Halebi suikasti (1995) ve Karakira dönemi
31 Ağustos 1995'te Ahbaş lideri Nizar Halebi otomobilinde uğradığı suikast sonucunda hayatını kaybetti. Bu saldırı Nizar Halebi'nin Hafız Esed'in desteğiyle Lübnan başmüftüsü olmaya hazırlandığı sırada gerçekleşti.
Suikasti Filistinli mültecilerden bir grubun gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Yakalanan 3 Filistinli suikasti gerçekleştirdiklerini gizlemedi ve bu suikastla övündü. Nizar Halebi'yi Hafız Esed'in zoruyla Lübnan'daki Sünnilerin başına geçip kendi din anlayışını dayatması, Suriye istihbaratıyla bir olup Filistinlilere zulmetmesi, Ahbaş'ın karşıt ve rakiplerine suikastlar düzenlemesi sebebiyle öldürdüklerini belirttiler. Bu 3 Filistinli Halebi suikasti nedeniyle 1997'de idam edildi.
Halebi'nin ölümüyle yerini Abdullah Harari'nin bir başka talebesi olan Hüsameddin Karakira (1960-) aldı. Halen Ahbaş Grubu'nun lideri olan Karakira'nın liderliğinin ilk döneminden itibaren grup gerilemeye başladı.
Uzmanlar bunda Karakira'nın Halebi kadar etkili bir lider olamamasının yanı sıra bazı Ahbaş mensuplarının Lübnanlı diğer tüm Sünnilerle düşmanca ilişkilerden rahatsız olup gruptan ayrılmasının da etkili olduğunu belirtmektedir.
1996'da gerçekleşen Lübnan seçimlerinde Ahbaş Grubu seçime katılmasına rağmen 128 milletvekilli Lübnan meclisinde hiçbir sandalye kazanamamıştır. Bu seçim başarısızlığı Lübnan'da Ahbaş Grubu'nun zannedilenden çok daha az bağlısı olduğu değerlendirmelerine neden olmuştur.
2000 yılında Hafız Esed öldüğüne Ahbaş Grubu, Esed'i öven konuşmalar gerçekleştirmiş ve taziye yayınlamıştır.
Lübnan'da Suriye işgaline karşı tepkilerin yükseldiği bir sırada Nisan 2001'de Ahbaş Grubu Beyrut'ta silahlı ve bıçaklı bir miting düzenleyerek Suriye'nin işgal yönetimini desteklediklerini, Suriye'nin askeri olarak Lübnan'da kalmasını desteklediklerini yinelemiştir.
Ahbaş Grubu'nun 11 Nisan 2001 tarihli Beyrut'ta Suriye işgaline karşı çıkanları tehdit ettikleri mitingleri
Refik Hariri suikastini Ahbaş mı düzenledi?
Lübnan'ın 1992-1998 ve 2000-2004 döneminde başbakanı olan Sünni kökenli Refik Hariri 12 Şubat 2005'te bombalı bir suikastle Beyrut'ta öldürüldü. 2000-2004 döneminde Lübnan üzerinde vesayet sahibi Esed rejimiyle ters düşen Hariri, Esed rejiminin ve bu rejimle aynı doğrultudaki Lübnan cumhurbaşkanı Emil Lahud'un baskıları sonucu Ekim 2004'te istifa etmişti.
Fakat Refik Hariri istifasının ardından daha güçlenmiş ve Lübnan'da farklı kesimlerin desteğini daha fazla alır olmuştu. 12 Şubat 2005'te gerçekleşen bu suikastle Lübnan'da iç savaş sonrası yerleşen paradigma tamamen değişti.
Lübnan'da Mart ayında yapılan dev mitingler üzerinden tüm partiler Suriye rejimi karşıtı (14 Mart İttifakı) ve Suriye rejimi yanlısı (8 Mart İttifakı) olmak üzere iki farklı ittifakta birleştiler. Sünni partilerin tamamına yakını 14 Mart İttifakı'nda yer alırken Şii partilerin tamamına yakını 8 Mart İttifakı'nda yer aldı. Hristiyanlar ise yarıdan biraz fazlası 14 Mart İttifakı'nda, yarıdan biraz azı 8 Mart İttifakı'nda kalacak şekilde bölündü.
Ahbaş Grubu bu bölünmede beklenildiği gibi diğer Sünni grupların aksine Suriye rejimi yanlısı 8 Mart İttifakı'nda yer aldı. Fakat 2005'te Ahbaş Grubu'nu asıl ilgilendiren gelişme bu bölünmede aldığı yer değil, Hariri suikastiyle ilgili gruba yönelik suçlamalar oldu.
Refik Hariri suikastinin dünya çapında tepki çekmesiyle kurulan uluslararası komisyon Ahbaş Grubu'nu bu suikasti Suriye rejimiyle beraber düzenlemekle suçladı. Ahbaş Grubu mensubu Mahmud Abdulal ve Ahmed Abdulal kardeşlerin suikast günü şüpheli telefon konuşmaları gerçekleştirdiği komisyon raporunda belirtildi ve bu kardeşler tutuklandı.
Ahbaş Grubu'nun Lübnan'da zayıflaması ve dağılması
Ahbaş Grubu'na 1980'li yıllardan beri farklı kesimler Suriye rejimiyle beraber çok sayıda suikast gerçekleştirme suçlamasında bulunduğundan bu suçlama da Lübnan'da kimseye sürpriz olmadı. Ahbaş Grubu'na yönelik Hariri suikasti suçlaması Ahbaş Grubu'ndan çok sayıda kopuşa neden oldu.
Yine 2005'te Suriye rejimi uluslararası baskı nedeniyle 29 yıllık bir işgalin ardından Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldı. Lübnan'da Suriye nüfuzunun zayıflaması da Ahbaş Grubu'na darbe vurdu.
Ahbaş Grubu'nun Hariri suikasti suçlaması nedeniyle krizde olduğu ve dağılmaya başladığı bir dönemde 2 Eylül 2008'de manevi lideri Abdullah Harari yaklaşık 100 yaşında Beyrut'ta hayatını kaybetti. İddialara göre Abdullah Harari aslında Ağustos 2008'de hayatını kaybetmiş ama Ahbaş yöneticileri onun o sene Eylül başında başlayan Ramazan'ın Kadir gecesine kadar morgda saklanmasını hastane yönetiminden talep etmişti.
Böylece Abdullah Harari'nin Kadir gecesinde vefat ettiğinin açıklanması planlanmaktaydı. Fakat hastane yönetimi 1 ayı geçen bir süre boyunca Harari'nin cesedini morgda tutamayacaklarını belirtti. Ahbaş Grubu yöneticileri bunun üzerine Ramazan'ın girmesinin beklenmesini talep etmekle yetindi.
2009'da Mahmud Abdulal ve Ahmed Abdulal kardeşler tutukluluk sürelerinin uzamasına rağmen Hariri dosyasında ilerleme sağlanamaması üzerine serbest bırakıldılar. Ahbaş Grubu bu gelişmeyi Hariri suikastinden aklandıkları şeklinde sunsa da Lübnan kamuoyu bu açıklamadan tatmin olmadı.
Çünkü Hariri dosyasında muhtemelen Lübnan'ın iç dengeleri nedeniyle bir ilerleme sağlanmadığı gibi kimse hüküm de giymedi. Lübnan kamuoyu Ahbaş Grubu'nun üyelerinin politik pazarlıklar sonucu serbest kaldığını ve Hariri cinayetinin üstünün örtüldüğünü düşündü. Bu da Ahbaş Grubu'na özellikle Sünnilerin kızgınlığını artırdı.
Mahmud Abdulal ve Ahmed Abdulal kardeşler serbest bırakılmalarının ardından Ahbaş Grubu'nun mevcut lideri Hüsameddin Karakira'nın ellerini öperken (2009)
Abdulal kardeşlerin serbest bırakılmasının ardından Ahbaş mensuplarının Beyrut'ta merkezleri önünde gerçekleştirdiği silahlı kutlamalar
2011'de başlayan Suriye İç Savaşı'nda Ahbaş Grubu'nun Esed rejimi yanlısı pozisyon ve söylemini sürdürmesi gruba olan nefreti, grubun dağılma hızını daha da artırdı. Ahbaş Grubu Lübnan'da eski etkinliğini çok büyük ölçüde kaybetmiş ve büyük ölçüde dağılmış biçimde merkezine çekilmiş olarak Beyrut'ta varlığını halen sürdürmektedir.
Ahbaş Grubu'nun diğer ülkelere yayılma çabası
2000'li yıllarda Lübnan'da zayıfladığını ve tehlikeye düştüğünü hisseden Ahbaş Grubu diğer ülkelere yönelik faaliyetlere yöneldi. Diğer Arap ülkelerinde yönetimlerin kendi ülkelerinde Ahbaş örgütlenmesine karşı olması, kendileri dışındaki tüm Sünni ekollerin Ahbaş karşıtlığında birleşmesi Ahbaş Grubu'nu Arap olmayan ülkelere yöneltti.
Ahbaş Grubu manevi liderleri Abdullah Harari'nin memleketi Etiyopya'yı öncelikli hedef seçti. 1949'da Etiyopya'dan ayrılan Abdullah Harari Etiyopya'yı sadece 1969 yılında bir kez ferdi olarak ziyaret etmişti.
2003'te ise Abdullah Harari'nin de yer aldığı geniş bir Ahbaş Grubu heyeti Etiyopya'yı ziyaret etti. Etiyopya'nın Hristiyan yönetimiyle görüşen Ahbaş Grubu, yönetime İslamcılık karşısında ittifak ve ortak çalışma teklif etti. Bu tekliifi kabule den Etiyopya yönetimi Ahbaş'ın ülkedeki örgütlenmesine destek verdi.
Hararlılar başta olmak üzere Etiyopya'da İslami çalışmalarda bulunan farklı kesimlerden kimseler ortak kararla Etiyopyalı Müslümanları Ahbaş Grubu ve lideri Abdullah Harari'den sakındıran kararlar yayınladılar. Etiyopyalı Müslümanlardan beklediği ilgiyi göremeyen Ahbaş bunun üzerine Etiyopya'nın en fakir Müslümanlarının çocuklarını besleme ve barındırma vaadiyle alarak Etiyopya yönetiminin maddi desteğiyle devşirme çalışmalarına başladı.
Ahbaş'ın çalışmalarının sonuç vermemesi üzerine 2010'lu yıllara girilirken Etiyopya yönetimi Ahbaş'ın İslam anlayışını ülkedeki Müslümanların resmi İslam anlayışı yapmaya, Müslümanları bu anlayışa ve Ahbaş'a katılmaya zorlamaya başladı, bu karar Etiyopyalı Müslümanların Ahbaş'a tepkisini nefret boyutuna çıkardı.
Etiyopyalı Müslümanlar bu zorlamalara karşı tepki göstererek protestolar ve toplantılar düzenledi.
Etiyopyalı Müslümanların Ahbaş'a katılmaya ve Ahbaş'ın dini anlayışını benimseye zorlanması sonuç getirmeyince son yıllarda büyük ölçüde terk edildi. Bunda Abiy Ahmed Ali döneminde Etiyopya yönetiminin önceliğinin Tigraylara karşı mücadele gibi başka sorunlara kayması da etkili oldu. Lübnan'da gittikçe kan kaybedip oldukça ufalan Ahbaş Grubu da büyük ölçüde Etiyopya'yı terk etti.
Ahbaş Grubu Almanya'daki Müslüman göçmen azınlığı da kendisine hedef seçerek Almanya'ya yönelik büyük yatırımlar yaptı, faaliyetleri için binalar satın aldı. Başlangıçta bu ülkede büyüyen Ahbaş Grubu, bu grupla ilgili bazı aleyhte bilgilerin Arapça'dan Almanca'ya çevrilmesi, grubun hocalarının Almanya'da Suriye İç Savaşı esnasında Esed rejimini destekleyen mitinglere katılması gibi nedenlerle büyük ölçüde dağıldı.
Bununla beraber Ahbaş Grubu Avrupa'da olması nedeniyle Almanya'ya önem vermeye devam etti. Grubun yönetiminin Lübnan'dan sürülmesi veya çıkmaya karar vermesi durumunda Almanya ve Fransa'ya yerleşeceği tahmin ediliyor.
Ahbaş Grubu'nun son yıllarda Türkiye'de de daha çok Arap ve Kürt kökenliler arasında örgütlenmeye çalıştığı belirtiliyor.
Kaynak: Mepa News
HABERE YORUM KAT