1. YAZARLAR

  2. Hayrettin Karaman

  3. Çoğulculuk, san'at ve ahlak
Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Yazarın Tüm Yazıları >

Çoğulculuk, san'at ve ahlak

01 Mayıs 2011 Pazar 19:30A+A-

Birisi çıkıyor milletin kültür ve medeniyeti ile (san'at anlayışı ve zevkiyle) uzaktan yakından alakası olmayan bir heykel yapıyor. Bu heykeli kendisi veya sosyal gurubu için yapsa ve kendilerine ait bir mekanda teşhir etse mesele yoktur; ama millete ait (kamuya ait) bir mekanda, bir şehrin hakim tepesinde yapıyor. Halk bunu görünce "acayib, bu neye benziyor, u'cûbe" gibi değerlendirmeler yapıyor. Bu değerlendirmeyi belli bir şahsa bağlamak haklı değil, halkın büyük ekseriyetinin aynı görüşte olduğunu bir sosyal araştırma ile tespit mümkündür; sonucun "u'cûbe" değerlendirmesine katılma şeklinde çıkacağı kesin gibidir.

Öte yandan bu millet (İslam ümmetinin parçası) müslüman olduğu çağdan beri cami ve mescid yapıyor, bu yapılarda çeşitli mimari tarzlar uygulanıyor, hem caminin şekli hem de minareler farklı olabiliyor; ama tamamı bizim san'atımız oluyor ve bizim insanımızdan bir kişi çıkıp da –san'at zevkimize ve mimarimize aykırı yapılmış olanlar dışında- mutlak olarak cami ve minare için "acayib, bu da nereden çıktı, bizimle ne alakası var" dememiştir ve demiyor. Ama milletine yabancılaşmış bir fert veya gurup "madem ki millet/halk/temsilcileri benim yaptığım heykele u'cûbe diyor, ben de onların minarelerine, camilerine u'cûbe diyeceğim" diyebilir mi?

Demokrasi ve çoğulculuk adına durumu değerlendiren yazarlar, çizerler, konuşmacılar harıl harıl bu çıkışın demokratik ve haklı olduğunu, çoğulculuğun bunu kaçınılmaz kıldığını açıklamaya ve ispata çalışıyorlar.

Din, siyaset, ahlak, estetik... konularında çoğulculuk ilkesi, mutlak hakikatı ve mutlak değerleri kabul etmeyen, bunların izafi (göreceli) olduğunu iddia eden postmodern dönemin u'cûbe eseridir.

Bütün dünyayı bir ülke kabul eden ve kendisi göğe yükselerek (bu ülkenin bütün değerleri ile bir manada aidiyet alakasını keserek) ülkeye tepeden bakan birisine göre değerlerin izafi görünmesi tabîîdir; yani bu dünya çapındaki ülkenin mesela ulus adıyla oluşmuş ve belli bir medeniyete mensup guruplarından her birinin kendine göre mutlak gibi olan değerleri vardır, ama bu değerlere bir başka gurup yabancıdır.

İnsanlığın ortak değerleri yoktur demiyorum, ama benim burada ele aldığım mesele bakımından farklı değerler daha önemlidir.

Çoğulculuk ilkesi, göğe yükselmiş adamın vakıaya uymayan müşahede ve değerlendirmesinden ibarettir; yere inip belli bir millete bu ilkeyi uygulamak istediğinizde problemin çıkması kaçınılmazdır. Problemin çözümü milletin (dinin, tarihin, kültür ve medeniyetin) yok olmasına ve herkesin –gerçekliği olmayan- bir dünya medeniyetine ait olmasına bağlıdır ki, bu hem mümkün değildir, hem de makbul değildir; kimse kendine ait, tarihinden tevarüs ettiği medeniyetinden vaz geçmez, geçmemelidir.

Herkes kendi özel alanında kendi inancını, değerlerini ızhar eder ve yaşar, ama kamuya ait alanlarda milletin ait olduğu kültür ve medeniyet değerleri hakim olur; medeniyetine yabancılaşmış kişi ve gurupların bu medeniyetle –eşit şartlarda- rekabete ve yarışmaya kalkışmaları hem kabul görmez, hem de problem çıkarır.

Demokrasi ve çoğulculuk uygulamalarında girilemez alanların işaret taşlarına dikkat etmek gerekir.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT