Çocuklarımıza ilgide denge kurabilmek
Seküler kaygılar ve nefsî arzularla büyütülen çocuklar için ise en önemli değer kendileridir. Yaptıkları her işte kendilerini merkeze koyarlar, dünyanın kendi etraflarında dönmesini isterler ve insanların beğenisini, takdirini kazanmak için çırpınırlar.
Filiz Eker / Haksöz Dergisi Sayı: 336 - Mart 2019
Aile olarak ifade edilen yapı iki insanın özgür iradesiyle ve nikâh akdiyle birlikte yaşamayı tercih ettiği bir kurumdur. Zamanla çocukların katılmasıyla bu kurum sevginin, paylaşımın ve merhametin hâkim olduğu bir yuvaya dönüşür. Toprağı sevgi, şefkat, merhamet, vakar, ciddiyet ve cesaret; bahçıvanı anne-baba; güneşi Kur’an; suyu muhabbet olan rengârenk bir bahçe gibidir aile. Bunlardan herhangi biri veya birkaçı eksik olursa bitkilerin ya renginde ya kokusunda ya da parlaklığında kusur oluşur. İslam’ın hâkim olduğu bir aile olumlu duygu ve düşüncelerin olgunlaştığı; onurlu, saygılı, sorumluluk duygusu yüksek, ahlaklı ve erdemli insanların yetiştiği bir mekteptir.
Bu mektepte Allah’tan gereği gibi korkan, insanlara faydalı, çevreye duyarlı, diğer mahlûkata merhametli fertler yetişir. Bu vasıflara sahip bir aile, toplumun omurgasını oluşturur. Allah’ın izniyle omurgası sağlam olan bir ümmet eğilmez, yıkılmaz ve zillete de düşmez. Ne zamanki değerlerimizi hafife alarak dünyaya dört elle sarılıp ahireti unutursak işte o zaman kaybetmeye mahkûm oluruz. Ahlak, hassasiyet, ilke ve nesillerimizi kaybederiz. Öyleyse bahçemize özen gösterelim, merhametli ellerimizle toprağına dokunalım, suyunu zamanında ve yeterli miktarda verelim, şefkatle bakım yapıp ayrık otlarının ve zararlı haşeratın bahçemizi istila etmesine izin vermeyelim.
Bizler anne-baba olarak dengeli, tutarlı ve ölçülü bir tutum içinde olursak çocuklarımız da bizi örnek alır ve izimizi sürerler. Ailemize ve çocuklarımıza karşı rol model olma gibi ağır bir sorumluluğa sahibiz. Biz onların dünyasını önemseyip oraya inmeyi başarırsak, onlarda bizim [düşünce ve değerler] dünyamıza ilgi duyarlar, sonra yavaş yavaş dünyalarımızı birleştiririz. Aksi takdirde herkes kendi dünyasında boğulup gider. Ne bir hayır üretebiliriz ne birbirimize faydamız dokunur nede istikbalde bir ışık görünür. Aynı evin içinde bir sürü darmadağınık kafa ve yaşam tarzı oluşur. En önemlisi de birbirimize karşı saygı ve hoşgörümüzü kaybederiz. Değer görmeyen değer vermez. Etkili bir iletişim için sürekli diyaloğa açık olmalı, merhametle ve kuşatıcı bir zihinle ihtiyaç duyduklarında yanlarında bulunmalı ve sevgimizi her türlü koşulda onlara hissettirmeliyiz. Dokunup sarılarak ve gözlerinin içine bakarak onları koşulsuz sevdiğimizi söylemeliyiz. Sevildiğini bilen çocuklar özgüveni yüksek, kendini sorgulayabilen, hatasını kabul edip özür dilemenin kendisini küçültmeyeceğinin bilincinde olan çocuklardır. Sevgimizle beraber göstereceğimiz olumlu örneklikler çocuklarımızın üzerimizdeki haklarındandır. Onlara karşı titiz davrandığımızı, gelişimlerini önemsediğimizi fark edip gönül dünyamızın da sürekli açık olduğundan emin olduklarında bu dünyanın sıcaklığını kaybetmemek için özen gösterirler. Bu çocuklar sakin, huzurlu, mutlu oldukları gibi ebeveyne güven duydukları için sık sık görülen uykudan ağlayarak uyanma davranışını da göstermezler. Ayrıca herhangi bir davranış bozukluğunun oluşturacağı stres ve sıkıntıya da maruz kalmazlar.
“Yemeğini yersen, odanı toplarsan severim; sözümü dinlemezsen, bağırırsan sevmem!” gibi sözlerle sevgimizi koşullara bağladığımızda Allah’ın onlara göstermemiz için bize bahşettiği sevgiye ve kendilerinden bu sevgiyi esirgediğimiz çocuklarımıza da ihanet etmiş olmaz mıyız? Elbette kızmamız icap ettiğinde uyarmak ve kızmak da gerekir. Örneğin çevreye ve birbirlerine zarar veriyorlarsa, sebepsiz şımarıklık edip türlü isteklerde bulunuyorlarsa ve hiçbir kural tanımıyor, başına buyruk tavırlar sergiliyorlarsa o zaman onları durdurmak gerekir. Otoriter görünmeye çabalayıp sürekli ciddi anne-baba modunda olduğumuzda, bize her yaklaştıklarında kocaman, yüksek ve aşılmaz duvarlarla karşılaşırlar. Bu durum onların küçük ve çelimsiz omuzlarına çok ağır gelir ve her seferinde ayrı bir hayal kırıklığı yaşarlar.
Onlarla aramıza korku, kaygı, öfke gibi duvarlar örmeyelim. Bırakalım bize rahatça ulaşsınlar, dokunsunlar, hissetsinler. Böyle davranarak her istediklerini yapalım, doyumsuz birer canavara dönüştürelim demiyorum elbette. Ama dünyaya gelişleriyle aramızda oluşan değerli sevgi bağını ve iletişimi basit sebeplerle koparmayalım. Bu bağ bir kere koparsa bunu onarmak bizi de onları da çok yorabilir hatta tekrar bu bağı kuramayabiliriz de. Onlar bir daha asla çocuk olmayacaklar ve kucağımıza da oturmayacaklar.
O küçük, haylaz, bize ihtiyacı olan masum yavrularımızı bir bitki gibi özenle ve fıtratlarını bozmadan bir emanet bilinciyle büyütelim. Fıtratından uzaklaştırılan çocukların öze dönüşleri kolay bir şey değil, belki bir ömür uğraştırır insanı. Ancak çocuklarımızın duygu ve düşüncelerini önemseyip sorumluluk yüklediğimiz zaman onları çağın felaketlerine karşı koruyabiliriz ve nasihatimiz etkili olabilir. Anne, baba ve çocuk arasındaki duygusal kopuş, tıpkı rüzgârlı bir havada öteye beriye savrulan bir yaprak misali çocuğu alıp başka dünyalara sürükler. Sosyal medya alışkanlığı, madde bağımlılığı, futbol fanatizmi, uygunsuz arkadaşlıklar gibi felaketlere duçar olurlar.
Onların duygu ve düşünce dünyalarını doldurmalıyız. Hatta hayal dünyalarını bile süslemeliyiz. “Hayat boşluk kabul etmez.” kuralı çocuklarımız içinde geçerli. Nasıl mı? Sordukları sorulara tatminkâr cevaplar vererek, yaşadıkları sorunlar karşısında anlamaya çalışıp gerçekçi çözümler sunarak, sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşarak. Bazen de sadece vakit ayırıp kendilerini özel hissettirerek ve onlarla hayal kurarak. Onların bize Allah’ın hediyesi ve evimizin süsü olduğunu, onlarsız bir hayatın eksik ve sıkıcı olacağını dile getirerek kendilerini değerli ve özel hissetmelerini sağlayabiliriz. Asıl değerin Allah’a kul olup O’nun rızasını kazanmaktan geçtiğini, bu dünyanın fani, asıl mutluluk diyarının ahiret olduğunu bilen çocuk, yetişkinlikte de ulvi değerler uğrunda ömrünü sürdürecektir inşallah.
Seküler kaygılar ve nefsî arzular hedeflenerek büyütülen çocuklar için ise en önemli değer kendileridir. Yaptıkları her işte kendilerini merkeze koyarlar, dünyanın kendi etraflarında dönmesini isterler ve insanların beğenisini, takdirini kazanmak için çırpınırlar. Herkese şirin görünmeyi ve herkesi memnun etmeyi başaramadıkları için kendi dünyalarına kapanıp bencil bir hayata mahkûm olurlar. Bunlar hayattan beklediklerini elde edememiş yorgun kimselerdir. Bekledikleri ilgi ve rağbeti yakalayamamışlardır. Gün geçtikçe kendilerini daha çok yüceltip putlaştırırlar ve nihayetinde insan olmanın şerefini kaybedip nesneleşirler.
Duamız çocuklarımızın şahsiyetli birer Müslüman ve ahiret azığımız olmalarıdır.
HABERE YORUM KAT