1. YAZARLAR

  2. Ahmet Altan

  3. Çinliler, Türkler, Kürtler...
Ahmet Altan

Ahmet Altan

Yazarın Tüm Yazıları >

Çinliler, Türkler, Kürtler...

09 Temmuz 2009 Perşembe 11:52A+A-

Yaşananlar korkunç.

Her şey iki Uygur’un öldürülmesiyle başladı.

Çin polisinin sanıkları yakalamayıp olayın üstünü örtmeye çalışması üzerine olaylar patladı.

Şincan’da Uygurlar ayaklanarak Çinlilerin dükkânlarını yağmaladı.

Polisin desteklediği Çinliler karşı saldırıya geçti.

Uygurları öldürmeye başladılar.

Kadınların ırzına geçtiler.

Ordu olaya müdahale etti.

Şincan Komünist Partisi Genel Sekreteri “göstericileri idam edeceklerini” söyledi.

Bir cehennem gibi orası şimdi.

Çin devleti ordusuyla, polisiyle Uygurların üstüne abanıyor.

Ve, Çinlileri durduracak hiçbir güç yokmuş gibi gözüküyor.

Dünya, Çin devletini kınıyor ama Çin aldırmıyor.

Çin’i durdurabilecek tek eylem herhalde “Çin mallarına dünya çapında bir ambargo” olur.

Bu yapılabilirse Çin geriler.

Adı “komünist” olan ama yeryüzünün belki de en vahşi kapitalist sistemini uygulayan Çin, “paradan” başka birşeye aldırmayacakmış gibi görünüyor.

Çin büyüyüp zenginleşen bir ülke.

Ama bunu, sadece Uygurları değil kendi halkını da baskılarla bunaltarak gerçekleştiriyor.

Uygurlar ise bu baskıdan nasiplerini fazlasıyla alıyorlar.

Özellikle “din” ve “dil” konusunda büyük baskı altındalar.

On sekiz yaşından küçüklerin camiye gitmesi yasak.

Uygur dilinin kullanımına kısıtlamalar getirilmiş.

Hapishaneler “muhaliflerle” dolu.

Uygurlar, “kültürlerinin, dillerinin ve dinlerinin” tehlike altında olduğunu söylüyorlar.

“Kültür ve dil” konusundaki şikâyetleri aslında bizim ülkemizdeki Kürtlerin şikâyetlerine benziyor.

Vahşet, başka bir ülkede yaşandığı vakit insanlar, “kendi ülkelerinde” yaşandığında fark etmedikleri haksızlıkları daha iyi algılıyorlar.

Eminim burada Kürtlerin acılarını anlamayan birçok Türk, Uygurların yaşadığı acıları çok iyi hissedip anlıyordur.

Bu konuda Çin devletiyle Türk devletinin yaklaşımları birbirine benziyor.

Söyledikleri hemen hemen aynı:

“Benim yönetimim altında, benim istediğim gibi yaşayacaksın, benim verdiğimden fazlasını istemeyeceksin.”

Buna karşı çıkanın başı belaya giriyor.

Hapse atılıyor, yargılanıyor, öldürülüyor.

Milat’tan sonra üçüncü bin yılın içindeyiz hâlâ aynı vahşet sürüyor.

Neden böyle bir vahşet var?

Neden biz bu tür vahşeti Batı’da görmüyoruz?

Kendi geçmişleri çok kanlı olan Amerika ve Avrupa bu vahşeti nasıl aştı?

Bugün herhangi bir Avrupa ülkesinde polis onlarca, yüzlerce insanı sokaklarda kafalarından vurup öldürebilir mi?

Kadınların ırzına geçebilir mi?

Bu, olmaz.

Olmayacağını hepimiz biliyoruz.

Niye olmaz peki?

Öncelikle, “çoğunlukta” olanlar “azınlıkta” olanların öldürülmesine karşı çıkarlar Avrupa’da.

“Bu devleti yönetenler benim ırkımdan, öldürülenler ise başka ırktan onun için yapılanları görmezden geleyim” demezler.

Böyle bir zulüm uygulamaya kalksa Fransız devletini Fransızlar, Alman devletini Almanlar, İngiliz devletini İngilizler durdurur.

Türklerle Çinlilerin kendi devletlerinin zulmü karşısında gösterdikleri sessizliği, Avrupa’dakiler göstermez.

Niye peki?

Aradaki fark ne?

Eminim sosyologlar, siyaset bilimciler bu konuya benden daha iyi bir cevap vereceklerdir ama benim görebildiğim, bu iki farklı davranış biçiminin altında insanların kendilerine sordukları sorunun farklılığı yatıyor.

Türkler, Çinliler gibi kalkınsa da “gelişmişliğe” ulaşamamış ülkelerde, önemli olan devleti “kimin” yönettiği.

“Yöneten” kendi ırklarındansa, yapılan zulme pek ses çıkarmıyorlar.

Batılılar için ise önemli olan devletin “nasıl” yönetildiği.

Elbette onlar için de hâlâ “kimin” yönettiği sorusu bir önem taşıyor ama bu “nasıl yönettiği” sorusundan sonra geliyor.

“İyi yönetilen” bir ülkenin sokaklarında cesetler bulunmaz, kuyularından kemikler çıkmaz.

Avrupa’nın yakın geçmişi kan ve vahşetle doludur ama artık bugün bir İngilizin, sokaklarda insanların öldürülmesine, kuyulardan kemikler çıkmasına sessiz kalacağını düşünebilir misiniz?

Ben, gelişmişliğin, devlet yönetimi konusunda “kim” sorusundan “nasıl” sorusuna geçilerek elde edilebileceğine inanıyorum.

Gelişmiş biri, “yöneten kötü yönetiyorsa, o yönetici benden biri bile olsa karşıyım” diyor, gelişmemiş biri ise “nasıl yönetirse yönetsin yeter ki yönetici benden olsun” diyor.

Ve “kim” sorusunun önemli olduğu ülkelerde acı hiç bitmiyor.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT