Cinler, Melek veya Tanınmayan Varlıklar mıdır?
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd, resulüne selam olsun. Bugünkü yazımızda cin kavramını değerlendirmeye devam edeceğiz. Rabbimizden yardım niyaz ediyoruz.
Cinler melek ya da meleklikten dönüşen varlıklar mıdır?
Cinler melek; melekler cin değildir. Zira Kur’an bu konuya açıklık getirmiş ve ikisinin farklı varlıklar olduğunu açıkça ortaya koymuştur; “Allah'ın, onları hep birden toplayacağı, sonra da meleklere, "Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?" diyeceği günü bir hatırla! (Melekler) derler ki: "Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu."(34/40, 41) bu noktada meleğin ve cinlerin insan hisleriyle idrak edilememesinden hareketle ikisini de aynı kefeye koymak ilmi bir yaklaşım olamaz. Zira insan hisleriyle idrak edilemeyen ve farklı olan birçok varlık vardır. Sadece bu boyuttan hareketle meleği cinle eşitlemek doğru olmayacaktır. Bu iddiayı meleklere secde emredildikten sonra, iblisin isyan edenlerden olduğunun belirtilmesinden dolayı tekrarlamak da doğru olmayacaktır. Zira yukarıya aldığımız ayetler (34/40, 41) melek ve cinin ayrı varlıklar olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Cin’in önceden Melek olduğu ve isyandan sonra Cin’e dönüştüğü kabul edilemez. Çünkü rabbimiz meleklerin hiçbir zaman isyan etmediklerini ve etmeyeceklerini bize bildirmektedir; “Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.”(66/6) Zaten meleğin isyan ederek Cin’e dönüşme ihtimalinin varlığı, mitolojilerde olduğu gibi, cehennemdekilerin salıverilmesi, Allah’ın arşını taşıyanların (hâşâ) tahtı devirip darbeye teşebbüsleri ve asla olmayacak benzeri şeyleri de ihtimal dâhiline sokacaktır. Bu nedenle meleklerin isyan edip Cin’e dönüşme iddiası asla kabul edilemez. Cin’in ve Meleğin farklı olduğunu apaçık bildiren Kur’an ayetlerinin yanında, diğer zayıf yorumların bir değerinin olamayacağı açıktır. Bu konuyu Meleklerle, Cinler arasındaki benzerlik ve farkları maddeler halinde sıralayarak biraz daha açmaya çalışalım;
Melekle Cinlerin arasındaki benzerlik ve farklılıklar nelerdir?
Benzer özellikleri; 15.27
a-) Melekler de Cinler gibi insan duyularıyla idrak edilemezler.
b-) Melekler de cinler gibi akla sahiptirler.(2/30)
c-) Melekler de cinler gibi ve belki de onlardan çok daha hızlı olma yeteneğine sahiptirler. (70/4, 32/5)
d-) Melekler Cinlerin ifritleri dâhil, hepsinden çok daha fazla güce sahiptirler.(81/20, 11/80-83)
Farklı özellikleri
a-) Melekler çeşitli özelliklere sahip kılınmış, mutlak olarak Allah’a itaat eden şerefli kullarken, Cinlerin durumu daha farklıdır.
b-) Melekler bu üstün halleriyle iman edilmesi gereken varlıklar olarak, Kur’an tarafından açıkça öne çıkarılmışlarken, cinler ise imana konu edinilmemiş, tersine onlar atfedilen birçok yanlış güç ve kudret iddiası yalanlanmış ve doğru bir bilgilendirme yoluna gidilmiştir.
c-) Meleklerin tümü insana hep iyiliği fısıldarlarken, cinlerin kâfir olanları (cini şeytanlar), insanlara kötü vesveselerle zarar vermeye çalışmaktadırlar.
b-) Melekler cinlerden farklı olarak iradeleri yoktur, onlar mutlak olarak itaat ederler. (66/6)
c-) Melekler cinler ve insanlar gibi imtihana tabi tutulmamışlardır.
d-) Melekler cinlerden farklı olarak hiçbir şekilde cehenneme girmezler.
e-) Melekler nurdan, cinler ateşten yaratılmışlardır. (Meleklerin neden yaratıldığına dair Kur’an bir bilgi vermez. Fakat “Melekler nûrdan, cinler kızıl ateşten, Âdem de size bildirilen şeyden (topraktan) yaratılmıştır.” Diye Hz. Aişe’ye nisbet edilen bir rivayeti, Müslim, Zühd 60. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, VI, 153, 168‘te rivayet etmişlerdir. Bu rivayetin içeriği Kur’an’a aykırı olmadığından, kesin olmamakla beraber Meleklerin mahiyetinin bilmediğimiz bir nurdan olduğunu kabul edebiliriz.)
f-) Meleklere insan suretine girme ve benzeri birçok güç verilmiş, fakat bu imkân ve güçler Cin’e verilmemiştir.
g-) Meleklerin göğün her yerinde görevlendirilmelerine bağlı olarak, serbestçe hareket edebiliyorlarken, Cinler göğün sınırlı yerlerinde ve kendilerine çizilen sınırlara mahkûmdurlar. (72/8,9)
Cin ifadesi Kur’an’da yabancı (tanınmayan insan) anlamında kullanılmış mıdır?
Kur’an Cin ifadesi tümüyle kavram anlamında, yukarıda özelliklerini ifade etmeye çalıştığımız varlık anlamında kullanılmıştır. Sadece can ifadesi büyük çoğunlukla Cin, bazen de yılan anlamında kullanılmıştır. Ayrıca cinnet kelimesi deli anlamında kullanılmış, ama el-cinnetu şeklinde el takısı aldığında ise sadece cinler anlamında kullanılmıştır. Ancak hiçbir yerde cin kavramının geldiği kelime köklerinin hiç birisinde yabancı(tanınmayan insan) anlamında kullanılmamıştır. Bu nedenle Süleyman (a.s)’ın emrine verilen Cinleri yabancılar olarak anlamak imkânı yoktur. Nitekim harikulade şeyler yapan bu varlıklardan bahseden ayetlerin(34/12—14) sonunda şöyle buyrulmaktadır; “Böylece onun (Süleyman’ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp yaşamazlardı” (34/14) Ahkaf suresindeki ayetlerde (46/29-32) ise cinlerden bahsedilirken bizden farklı olan boyutlarına pek değinilmeden olay hikâye edilmektedir. Bu durum, Cin’in bir anlamının da yabancı/tanınmayan olduğu savıyla, bahsedilen kişilerin kavram anlamıyla Cin değil, sözlük anlamıyla yabancı kimse anlamında kullanıldığını söyleme imkânı tanıyabilir. Ama Cin’in Kur’an’da tümüyle bildiğimiz Cin anlamında kullanılmasından ve gerekse, yine Kur’an’da Cin’in tek bir sefer bile yabancı anlamında kullanılmayışından bu çok zorlama bir yorum olacağı açıktır. Bu nedenle kanaatimizce 46/29—32’da anlatımda da kastedilen, gözle görülmeyen ve insan gibi mükellef olan varlıklar olan Cinlerdir.
Cinler insanlara zarar verebilirler mi?
Cinlerin insanlara fiziki olarak müdahale etmeleri veya görünmeleri mümkün değildir. Zira bu durumda bildiğimiz gibi İblis cinlerdendir(18/50). Dolayısıyla eğer fiziki olarak İnsana müdahale ve ona gözükme durumları olsaydı, akıl sahibi tek bir mümin bırakmayacakları açıktır. Zira onlara, aniden, karanlıkların içinden ve hiç beklemedikleri bir anda onlara saldırmaları durumunda en güçlü insanların bile buna dayanma güçlerinin olmayacağı açıktır. Nitekim Cinleri gördüğünü vehmedenlerin nasıl acınacak bir hale düşerek aklını yitirdikleri, kendilerine ve etraflarına zarar verdikleri ortadır. Zaten bu durum taşımayacağımız bir şeyi bize yüklemeyeceğini bildiren (2/286) rabbimizin vaadine de aykırı düşecektir. Nitekim Kur’an bu varlıklardan şeytanlaşanların en fazla bize vesvese verebileceklerini, fakat onlara değil de rabbimizin kitabına ve ilhamlarına kulak verdiğimizde bizim üzerimizde en ufak bir tesirlerinin bile olmayacağını açıkça beyan buyurmaktadır; “ İş hükme bağlanıp bitince, şeytan der ki: "Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah'a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır."(14/22)
Cinlerle iletişime geçilebilir mi?
Kur’an’da Cinlerle somut iletişim açısından bildiğimiz tek örnek Hz. Süleyman örneğidir (34/12-14). Hz. Süleyman’a verilen bu imkânın mucizevî bir lütuf olduğu da açıktır. Tıpkı rüzgârın emrine verilişi gibi. ( 34/12) Hz. Süleyman’ın bu iletişiminin mahiyetini de net olarak bilmiyoruz. Muhtemelen sınırlı sayıdaki değişik yeteneklere sahip Cin’in bir lütuf olarak hizmetine sunulması gibi bir durum söz konusu olmuş olabilir. Ama onun dışında Cinlerle girilen ilişki yüz yüze ve somut olmaktan öte dolaylıdır ve bir tarafın diğerini görmeden gerçekleşmektedir. Nitekim Nebi (a.s) ancak kendisine vahiyle bildirilince, cinden bir taifenin Kur’an’ı dinlediğini öğrenebilmiştir. Şu ayette bu iletişimdeki sınırı açıkça ortaya koymaktadır;” “ Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir.”(7/27)
Aynı şekilde meleklere tapma iddiasında bulunan müşriklerin, bu iddiaları meleklerce reddedilmekte ve onların Cinlere (Cin şeytanlara) taptıkları ifade buyrulmaktadır (34/40,41). Müşriklerin görmeden cini şeytanların vesvese ve iğvalarına kapılarak, melekleri ilahlaştırmalarını, onların cini şeytanları rableştirmeleri olarak tanımlamaktadırlar. Nitekim şu ayet bu ilişki tarzını biraz daha netleştirmektedir; “Onların tümünü toplayacağı gün: "Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz" (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki: "Allah'ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir." Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.”(6/128) Bu ayetlerden anlıyoruz ki ins ve cinden şeytanlar birbirlerini görmeden, ama birbirlerini azdıracak vesvese ve tutumlarıyla birbirlerinin azgınlığını artırmaktadırlar.
Sözlerimizin sonu Allah’a hamdır. Her hususta isabet ancak yücelerin yücesi Allah mahsustur. Görüşlerimizden isabet ettiklerimiz rabbimizin lütfü, yanıldıklarımız ise bizim meseleleri karıştırmamızdandır. Rabbimizden bağışlanma talep ediyor ve ilmimizi, amelimizi ve ihlâsımızı artırmasını niyaz ediyoruz.
YAZIYA YORUM KAT