Çıkışın tek yolu: çeteyi çökertmek
Galiba rahatlık bize haram. Değişen dünyaya rağmen ayrıcalıklarını korumak isteyen egemen zümrenin içindeki bazı unsurlar, gülünç olma pahasına, bütün kartlarını oynuyorlar. Sahneden çekilmektense tiyatroyu ateşe vermeye hazırlar. Ülke ekonomik krize girmiş, dünyadan soyutlanmış, hatta batmış umurlarında değil. Kendilerinin batmayacağını biliyorlar.
Ak Parti’nin kapatılması için açılan davanın hukuki boyutuyla ilgilenen var mı bilmiyorum. ‘Olay yargıya intikal etti, müdahale etmeden kararı beklemeliyiz’ diyenlerin genellikle Ak Parti’nin kapatılmasını öteden beri ihtirasla arzulayanlar olması da tesadüf değil. Ben onları Şemdinli’de veya Van Rektörü Aşkın davasında hiç böyle hatırlamıyorum.
Hürriyet, Milliyet, başka bir dava olsaydı, böyle bir iddianameyi yazan savcıyla ilgili hangi değerlendirmeleri yaparlardı? (Karşılaştırma için bakınız Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya’ya yapılanlar). Ama Doğan Grubu, tıpkı cips reklamındaki gibi ‘ürünü’, yani iddianameyi ön plana çıkarıyor. Onu da çok ‘yorumsuz’ veriyor. Davayı alkışlayanlara ‘sizi öne alalım’ diyor; tepkileri ise küçültüp gözden uzak iç sayfalara itiyor. Avrupa’nın tepkisini bile neredeyse hiç görmeyecek.
Oysa aynı gazeteler, ‘takiye yapıyorlar, onun için delil bulamadık, ama niyetlerini biliyoruz, bulduklarımızla idare ediverin’ anlamına gelecek gerekçelere dayalı bu iddianamenin tiftiğini göğe savurabilir, hiç değilse ‘hangi hukukta ‘AKP laik ülke imajını erozyona uğrattı’ şeklinde bir suç olur?’ diye sorabilirlerdi.
Ama asıl sorun, iddianamenin zayıflığı veya basının tavrı değil; başta Taraf olmak üzere, demokratik duyarlılıkları belirgin olan basının dikkat çektiği başka bir konu: yaşananların derin ve karanlık boyutları. Bu davanın demokrasiyi yıkmak isteyen çevrelerce kullanılmak istenmesi, Hükümet’in gözünün korkutulması, çete operasyonlarının aksaması ve reformlardan vazgeçilmesi.
İşte davanın açılmış olmasından daha büyük tehlike burada.
Hükümet bu badireyi atlatmak mı istiyor? O halde çetelerle mücadeleyi derinleştirmeli. Daha önce de söylediği, ama yapamadığı ‘ucu nereye kadar giderse gitsin’in hakkını bu kez vermeli.
Öyle kritik bir aşama ki bu, ya Hükümet derin çetelerin üstüne gidip onları çökertecek, ya da onlar Hükümeti... Abartısız, sade gerçek bu ve üçüncü bir şık da yok.
Çetelerle mücadele ise ancak reformla, özellikle de yargı reformuyla birlikte olursa sonuç verebilir. Unutmayalım ki, eğer yargı reformu gerçekleşmiş olsaydı, örneğin modern demokrasilerdeki gibi bizde de yüksek yargı organlarının üyelerinin seçimle göreve gelmeleri sağlanmış olsaydı, bugün bu korku olmayacaktı.
Dileyelim, bir musibet bin nasihatten evládır sözü doğru çıksın. Dileyelim, reformlara devamın ne kadar hayati bir önem taşıdığı bu vesileyle anlaşılmış olsun.
Çevreden gelen partilerin hem kendilerini, hem de sokaktaki vatandaşın hukukunu koruyabilmelerinin, demokratikleşme dışında bir yolu yok. Hükümet eğer ürkerse, içindeki statükocuların kötürümleştirici telkinlerine uyarsa, kendisiyle birlikte demokrasi de, toplumun geleceği de, fakirin ekmeği de elden gidecek.
Çünkü öyle bir yolda yürüyor ki, biraz duraksayacak olsa, bastığı zemin ayaklarının altından kayıyor, statüko toparlanıp üstüne geliyor. Geriye bakmak ise felaket demek.
Hala zaman var ve çıkış mümkün.
Star gazetesi
YAZIYA YORUM KAT