Çıkış yolu
Bugünlerde Ergenekon'un Türk ve Kürt uzantılarından bazılarının itibardan düşürmeye çalıştığı Orhan Miroğlu, geçenlerde PKK'nın yeni stratejisiyle ilgili ilginç değerlendirmeler yaptı:
"PKK, Kürtlerin önüne yeni bir hedef koyuyor ve savaş yoluyla bölgedeki Kürtleri kazanabileceğini, sorunu uluslararası bir sorun haline getirebileceğini ve batıda yaşayan Kürtlerin de baskılara dayanamayıp 'Kürdistan'a' geri dönmeye başlayacaklarını düşünüyor." Miroğlu'nun söyledikleri vehim değil. PKK'nın önde gelen isimlerinden Duran Kalkan bunları teyid eden şeyler yazıyor:
"Şu anki durumu hamle yapmak için fazlasıyla yeterlidir. Devrimci halk savaşı için mücadele ortamı da elverişlidir. Kırı da elverişlidir. Gerillanın önemli bir tecrübesi, mevzilenmesi ve hazırlık düzeyi var. Şehirleri de elverişlidir. Belki şehir savaş tecrübesi az, askerî örgütlenmesi zayıf ama savaşacak, destek bulacak bir şehirleşme düzeyi, nüfus yoğunluğu var. Kır, köyler boşaltıldı ama gerilla kırdan kopmadı. Kıra dayanarak, bir stratejik güç olma konumunu sürdürdü. Şimdi kasabaları, şehirleri savaş alanına dönüştürebilir."
Uzun zamandan beri uyarmaya çalıştığım üzere, eğer kurgulanan senaryolar sahneye konacak olursa, bir anda kendimizi patlama ve çatışmaların insan kaynağını tüketmeye yöneldiği Suriye veya Yemen, Pakistan veya Afganistan'a dönmüş vaziyette bulabiliriz. İstikrarlı bir gelişme çizgisi takip etmekte olan Türkiye'yi böylesi trajik bir kaosa sürüklemek isteyen dış ve iç güçlerin olabileceğini düşünmemiz lazım. Ben, başta Libya olmak üzere Suriye, Lübnan, Yemen, Irak, Pakistan ve Afganistan'daki askerî kargaşa ve iç çatışmaların, salt iç husumet faktörleriyle açıklanamayacağını düşünüyorum. Bu kaotik havzalara Türkiye, İran ve Mısır da eklenmek isteniyor. Birileri, bizim temel zaaflarımızdan yararlanarak sadece maddi-ekonomik altyapımızı tahrip etmekle kalmıyor, zihni ve toplumsal yapılarımızı da dağıtarak bu dünyaya bir nizam vermeyi planlıyor. Bu, inceden inceye tasarlanmış bir projedir, adına da 'yaratıcı kaos' denmektedir.
Yaratıcı kaos, bilumum yapıların darmadağınık edilmesi, geleneksel ve yakın modern tarihte döşenmiş taşların yerlerinden sökülüp atılması, her şeyi kökünden devirip sağa sola fırlatan harici bir kasırganın barınaklarımızı, işletmelerimizi, kurumlarımızı berhava etmesi, kısaca bizi derin bir boşluğun içine fırlatıp öylece çaresiz bırakmasıdır. İç çatışmalar ve kıyımlar öylesine dayanılmaz bir noktaya gelir ki, sadece fiziki varlığımızı koruyabilme dürtüsüyle bir kurtarıcı aramaya başlar, yorulmuş zihnimiz herhangi bir ilişkiyi düzene koyma gücüne sahip olamadığından, bize kim ne önerirse kendisine minnet duyarak kabul ederiz.
Bölgemizi kaosun içine sürükleyen görünür sebepler "etnik ve mezhep çatışmaları" şeklinde tezahür etmektedirler. İş bu noktaya gelmişken, yani mesela artık insanlar mezheplerine veya etnik kökenlerine göre ayrışmaya başlamışken, şu mezhep veya bu etnik kökenden olanların birbirlerine erdemler seviyesinde üstünlükleri kalmamıştır. Sünnilerin mescidini basıp onlarca masum insanı havaya uçuran bir Şii veya Şiileri tekfir edip ölümlerine fetva bulan bir Sünni aynı kulvardadırlar. Benzer şekilde Türklere karşı vahşice bir nefreti yücelten bir Kürt milliyetçisi ile "Kürtler çok oldu, artık onlara bir ders vermeli" diye savaş naraları atan bir Türk milliyetçisi arasında fark kalmamıştır. Zaten eğer hepimizi içinde yakacak bir ateş tutuşturulmakta ise bu cehennem çukuruna bilelim ki, mezhepçilik (Sünni, Şii, Alevi vs.) ve milliyetçilik (Türk, Kürt, Arap vs.) odun atacaktır. En tehlikeli olanı, dindarların da bu anafora kapılıp ayrışmasıdır.
Allah'tan korkan, dinin asli hükümlerini kendine rehber seçen, akıl ve vicdan sahibi Müslümanlara büyük görevler düşüyor. Eğer onlar savrulmayıp "İçimizdeki beyinsizler yüzünden hepimiz helak olacağız" diye bağırabilirlerse, Allah'ın kucaklayıcı rahmeti altında tekrar bir araya gelmemiz, yeni bir hukuk zemininde karşılıklı yaşama iradesini göstermemiz mümkün olacaktır. Bu bizim için tek çıkış yoludur.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT