“Cihad-Şehadet ve Arabistan”
Gaziosmanpaşa Özgür-Der 2017/18 yılı eğitim dönemi programlarından “Kazanımlarımız ve Eksikliklerimiz” üst başlığıyla “Cihad-Şehadet ve Arabistan” konusu Oktay Altın’ın anlatımı ile gerçekleştirildi.
Oktay Altın sunumunda özetle şu konulara değindi:
Hayat algılar üzerinden, algılar da kavramlar üzerinden inşa ediliyor. O bakımdan kavramların düzgün anlaşılması ya da içinin sağlıklı doldurulması ciddi anlamda ehemmiyet taşıyor. Özellikle Kuran'i kavramlar Müslümanın hayatında bir önemli bir yer tutuyor. Bu Kurani kavramlardan olan, zaman içerisinde anlamı değiştirilen anlamından uzaklaştırılan ya da daraltılan kavramlardan biri de Cihat kavramıdır.
Allah'ın imandan sonra namaz gibi zekat gibi önemsediği kavramlardan birisi olan “Cihat” geniş manası ile Allah rızası için yapılması gereken ne varsa onu yapmaktır, bunu yapan mücahittir , bunun zirvesi de ümmetin onurunu savunmak için hayatını riske ederek savaşmak ve hayatını kurban etmektir.
Son 200-300 yıldır İslam dünyasının yaşadığı sorunların temelinde maddi anlamda ki yetersizlikler ve istilacı güçler karşısında zaafa düşmek görülüyor. Müslümanlarda ki cihad algısı günümüzde de tarihte de küçük gruplar halinde de olsa kalabalık ordulara karşı bir refleksinin oluşmasına neden olmuş ve bu durum birçok zaferlerin kazanılmasına zemin hazırlamıştır. İslam'da asıl olan barıştır ve müslümanlar barışı korumakla yükümlüdür. Bu durum fıkıhta bir müslümanın, şahit yaşayan şehit, vasat ve Müslüman denildiğinde Hakkı adaleti ayakta tutmak adına çabalayan, gayret eden olması gerektiği şeklinde vurgulanmıştır.
Arabistanın durmuna gelecek olarsak; tarihte üç kere kurulan Suud Devleti , birinci Dünya Savaşı'nın hemen akabinde Kuveyt'e sürülen bu ailenin bir temsilcisi olan Abdülaziz' in az bir kuvvet ile Riyad'ı ele geçirmesiyle 3. kere kuruluyor ve 1930'lara gelindiğinde bugünkü şeklini alıyor. Küçük bir coğrafyadan başlayarak yarımadanın üçte ikisini ele geçiriyorlar. 1744 yılında Muhammed Bin Abdülvahhap suud Meliki ile anlaşıyor ve vahhabilik diye bilinen bu düşünceyi yedeğine alarak meşruiyet sağlıyor. Cehaletin diz boyu olduğu dönemde Muhammed Bin Abdülvehhab Kur'an'a ve sünnete çağırması bir olumluluktur. Ancak sonrasında ciddi bir ifrat ve tefrit oluşmuş, diğer mezheplere karşı bir saldırganlık ve tekfircilik meydana gelmiştir.
Mevcut tablo, Abdülvahap ın soyundan gelen ulema ile hanedanın soyundan gelen umera arasında bu zamana kadar sorunsuz gelmiş ve bu durum dini bir meşruiyet sağladığı gibi kağıt üzerinde de İslami kurallara uygun "İslami Devlet' olarak varlıklarını sürdürdüler. Bu anlamda meselenin özeti umera karar alır ulema alınan kararı destekleyerek o karara meşruiyet kazandırır. Yıllardır hanbeliliğin daraltılmış bir hali olan vahabilik anlayışıyla, siyahlı beyaz diye tanımlanacak bir bakışla farklı düşüncelere yer verilmeden Suudi Arabistan Devleti yönetildi. Tabiri caizse halk genellikle sopayla idare edildi . Bu gerçeklik Suudi Arabistan'da yaşanan kırılmanın ana nedenlerinden biridir.
Şu da bilinmelidir ki, Suudi Arabistan merkezi bir konuma sahip, orası karışırsa bütün Körfez karışır, bütün Körfez karıştığında da neticede İslam Dünyası için oldukça sıkıntılı bir süreç başlamış olur. Bu noktada bizim temennimiz kendi içinden bir ıslah hareketi çıkararak hızlı bir şekilde ıslah sürecini başlatması, fakat maalesef böyle bir ihtimal de mevcut konjonktürde görünmüyor. Çünkü Faysal hariç Suud Krallarının varlıkları dış güçlere bağlıdırlar. Kral Faysal'ın Kudüs konusundaki tavrı, Müslümanları toparlama gayreti, birleştirmeye yönelik çalışmalarının yarattığı rahatsızlık yeğeni tarafından öldürülmesi ne yol açar. Son Hadise de içeri alınan emirlerin 800 milyar dolar servetleri olduğu söyleniyor. Hasılı kelam Suudi Arabistan çok trajik bir dönüşüm geçiriyor.
Seminer soru-cevap, katkılar ile son buldu.
HABERE YORUM KAT