‘‘Ciddiye Aldığınız, Saygı Duyduğunuz Bir Şeyler Bırakın Geriye’’
Erkek egemen söylemin kalıp cümleleriyle başlayıp ayet ve hadislerle dalga geçmeye kadar varılan yorumların pis bir projeye destek olduğunu söyleyen Kılıçarslan, bu yapılan yorumların her kesimi olumsuz etkileyeceğini vurguluyor.
Yeni Şafak / İsmail Kılıçarslan
Trafoyu patlatmak
Her şeyi ama her şeyi “karanlık bir proje”ye çevirme güçleri var. Trene bakar gibi bakmaktan vazgeçmezsek inşa ettikleri yüksek gerilim hattı “trafoyu patlatmak” sonucunu doğuracak. Yani, istedikleri olacak.
Şu, tam da “onur yürüyüşü” dedikleri şey yanaşmışken güya “gülelim eğlenelim” diye başlattıkları kampanyanın nereye evrildiğini gördünüz değil mi? Benim “karanlık proje” dediğim şey budur işte.
Önce çok masum bir “terse çevirme” ile başladı sosyal medyada iş. “Kocam değil mi, sever de döver de” kalıbını tersine çevirip “karım değil mi, sever de döver de” masum esprisi ile yani. “Beyimin çalışmasına izin verebilirim” ile devam etti. “Erkeğin yeri karısının yanıdır”ı okuduğumuzda gülümsedik falan. Yani şu: Erkek egemen söylemin yıllar içerisinde biriktirdiği kalıp cümlelerin yeri değişti bir sosyal medya kampanyasıyla.
Ancak iş hızla “pislik çıkarmaya” dönüştü. Önce hem de başörtülü sosyal medya kullanıcıları üzerinden hadis-i şerifleri terse çevirmekle başladı. Ardından sıra yine başörtülü profillerin kadın-erkek meselesindeki ayetleri terse çevirmeleriyle devam etti. Leş bir “yüksek gerilim hattı” inşası için gereken yapıldı yani.
Üstüne üstlük, yine şu “onur yürüyüşü” dedikleri şey yaklaşmışken bu kez de kendilerine göre bir açıklama uydurup Hz. Lut kıssasında yasaklanan ve lanetlenen eylemin “homoseksüellik” değil “tecavüz” olduğunu yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. “Kendilerine göre” dedik tabii ama bu yaveyi ilkin İhsan Eliaçık denilen adamın yaygınlaştırdığını akıldan çıkarmamak gerek. Kur’ân’da tecavüz de lanetlenmiştir, eşcinsellik de. Bu basit gerçeği “modern dünyanın dayattığı ilkeler üzerinden” pas geçmeye çalışmak da “karanlık proje”nin bir parçası.
Ayeti-hadisi doğrudan alaya almak, açık hükümleri başka türlü yorumlamak, dindarları rencide etmeye çalışmak ve en nihayet modern dünyanın biriktirip dayattığı tuhaf ilkeler üzerinden Kur’ân’ı ve hadisleri dalga malzemesi yapmak…
Amacının ne olduğunu deli gibi bildiğimiz şeyler bunlar: Sinir uçlarımızla oynayabildikleri kadar oynayıp Türkiye’yi “operasyon”a hazır hale getirmek. Trafoyu patlatmak.
Üstelik canhıraş şekilde trafoyu patlatma yarışına girişenlerin neredeyse yüzde doksanı trafo patladığında hiçbirimizi “beyaz-siyah”, “hetero-homo”, “seküler-dindar” diye ayırmayacağının farkında değil.
Bu 15 Temmuz gecesi refleksine çok benziyor. 15 Temmuz’da “perdelerini sıkı sıkıya kapatınca” askeri darbenin kendisine bir şey yapmayacağını düşünen ahmaklıkla “yüksek gerilim hattı inşa etmenin” tehlikesiz bir şey olduğunu düşünen ahmaklık temelde aynı.
28 Şubat’ın sadece dindarlara yönelik bir postmodern darbe olduğunu düşünmek mümkün mü? O esnada memleketin 100 milyar doları aşkın parasının “kaybolduğunu” hesaba katmayacaksak evet mümkün. Fakat hesaba katacaksak mümkün değil.
Bugün, basit bir “erkek egemen söylemle dalga geçme” işi olarak başlayan kampanyanın finalde neye hizmet ettiğini fark etmemek için gerçekten “trafo patladığında” memleketin bir parçası olmamayı falan da hesaba katmak gerekiyor.
“Karanlık proje”nin planlayıcıları için sıkıntı yok. Onlar “memlekete dâhil olmamayı” çoktan başardıkları için bunu sorun yapmayabilirler. Ama geri kalanlarımız için mesele ciddi, hem de çok ciddi. Lütfen ama lütfen ciddiye aldığınız, saygı duyduğunuz bir şeyler bırakın geriye…
HABERE YORUM KAT