Ceza
Türkiye seksen yıldan beri iktidarın bazı güçlerce ortaklaşa kullanıldığı, iktidarın dışında kalan halkın da alabildiğine hırpalandığı, kandırıldığı, ezildiği bir sistemle idare ediliyor.
“Siyasetçi, asker, medya, bürokrasi, işadamı” beşlisinin oluşturduğu iktidar grubu, gerçekleri halka göstermeden canlarının istediğini yaptılar bunca zaman.
Ama dünyayla birlikte Türkiye de değiştikçe bu “koalisyon” çatırdıyor.
Yeni kavgalar çıkıyor.
Son zamanların en ciddi kavgalarından biri de Başbakan Erdoğan’la Aydın Doğan arasında yaşanıyor.
Bu kavganın iki yanındaki güç de ciddi bir iktidara sahip.
Başbakan Erdoğan’ın elinde devlet, Aydın Doğan’ın elinde de büyük bir medya gücü var.
Bana sorarsanız bu kavgada ilk saldırı Doğan grubundan geldi.
Doğan grubunun, elindeki gazeteler ve televizyonlarla saldırıya geçip hükümetleri sindirme ve onları korkutup istedikleri tavizleri kopartma alışkanlığı var.
Başlarda epey şımarıkça da davrandılar.
Sadece AKP’yi değil bu partiye oy verenleri de aşağıladılar.
Demokratikleşmeye açılan en kritik kavşaklarda korkunç manşetler attılar.
Erdoğan, bu tür saldırılara pabuç bırakan biri değil.
Birçok insan onun bu dik duruşuna, meydan okuyana aynı şiddetle karşılık vermesine sempatiyle bakıyor.
Hiç beklenmedik zamanlarda birden ürküp sinivermesi ya da yolunu değiştirmesi, belki de bu yüzden taraftarlarını hayal kırıklığına uğratıp üzüyor.
Doğan grubunun saldırıları karşısında doğrusu çok sağlam durdu.
Gerçi gazetelere yansıyan bazı haberlere göre gizlice buluşup bir iki pazarlık yapmışlar ama bu pazarlıklar Erdoğan’ın teslim olması sonucunu vermedi.
Doğan grubunun Erdoğan’dan istediği her neyse onu alamadı.
Ve, hep “kuşkulu” bir muhalefet yürüttü.
Bu muhalefetin “kuşkulu” olmasının nedeni, bu grubun “hangi amaçla” Erdoğan’a muhalefet ettiğinin anlaşılamamasıydı.
Erdoğan’ı “yeterince demokrat” olmamakla suçluyorlar ama demokrasi için en hayati konularda, örneğin “darbe günlüklerinde”, örneğin “Ergenekon’da”, örneğin Hrant Dink’in vurulmasında hep darbecilerin, Ergenekoncuların yanında duruyorlardı.
Dink vurulduğunda, Doğan’a ait bazı gazetelerin, halkı “bu cinayetin üç beş öfkeli çocuğun” işi olduğuna inandırmak için gösterdiği çabalar besliyordu bu kuşkuları.
Bu gazeteler, demokrasiyi savunmuyordu.
Ama Erdoğan’a “sen demokrat değilsin” diyorlardı.
Ergenekon örgütünü görmemek için aylarca direnen bir medya grubunun “demokrasi” için mücadele ettiğine de kimse kolayından inanmıyordu.
Aralarındaki kavga bir ara çok kızıştı.
Arkasından yüklü bir vergi cezası geldi.
Dün de, Türkiye’nin en zenginini bile ciddi bir biçimde zorlayacak, bugüne dek görülmemiş ikinci bir ceza daha bindi Doğan’ın sırtına.
İki buçuk milyar dolar ödeyecek.
Ben bu işlerden çok anlamam, ekonomi servisine “bu ceza haklı bir ceza mı” diye sordum.
Bu sorunun cevabı aslında sistemin “özünü” de açığa çıkarıyordu.
“Devlet, bu cezayı kesmekte hukuken haklı, Doğan grubu yasaları çiğnerken yakalanmış ama bunu yapan sadece Doğan grubu değil, birçok büyük holding bunu yapıyor. Bu cezanın haksız yanı, aynı suçu birçok şirket işlerken sadece Aydın Doğan’ın cezalandırılması.”
Bu ülkede hemen hemen bütün medya patronları kendilerini “hukukun üstünde” görürler, Atatürk’ü översin, paşaları översin, hükümetleri korkutursun ve canının istediğini yaparsın.
Sistem, patronları buna inandırmış.
Onlar da koyuvermişler kendilerini.
Şimdi devlet canı istediğinde patronları suçüstü yakalayabiliyor.
Bu şartlarda, Erdoğan medyadan korkmayınca, medyanın Erdoğan’dan korkması gerekiyor.
Eğer gerçekten bütün holding ve medya patronları aynı suçu işliyorsa, bundan sonra hangi medya grubu Başbakan Erdoğan’ı eleştirebilecek?
Erdoğan, eline korkunç bir silah geçirmiş vaziyette.
Canının istediği medya patronunu, canının istediği zaman vurur.
Bizim ekonomistlerin söylediğine göre, Aydın Doğan hukuku çiğnemiş.
Başbakan Erdoğan da, bütün suçlular arasında sadece birini cezalandırarak hukuku çiğniyor.
Ortak bir hukuksuzluk var gibi gözüküyor.
Bu ülke hiçbir zaman hukuku “ciddi” bir ölçü olarak kabul etmedi, Yargıtay Başkanı’nın önceki günkü konuşmasının da gösterdiği gibi hukukçular bile hukuku ciddiye almıyor.
Bütün bu olaylar bize, hukuku bu ülkeye yerleştirmemiz gerektiğini gösteriyor.
Ne medya patronları fütursuzca hukuku çiğneyebilsinler, ne de başbakanlar “hukuku” sadece kızdıklarına karşı kullanabilsinler.
Bunun için bütün haksızlıkların ortaya çıkarılması gerekiyor.
Bunu gerçekleştirebildiğimizde bambaşka bir medyamız, bambaşka hukukçularımız, bambaşka bir siyasetimiz kısacası temiz bir ülkemiz olacak.
Şu hali biraz “kirli” gözüküyor çünkü.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT