Cevaplandırılması gereken soruları ardında bırakan bir suikast...
Taha Kılınç, İsmail Heniyye'nin suikastı ile alakalı özellikle İran'ın cevaplandırması gereken çokça soru olduğunu kaydediyor.
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Tahran’da suikast
İsrail tam da genel seçim atmosferindeyken, 25 Mayıs 1992 günü, Gazze’deki Yahudi işgal kolonilerinden Kfar Darom’un hahamı Şimon Biran, bir bıçaklı saldırı sonucu öldürülmüştü. Bu hadiseyi, 13 Aralık günü Nissim Toledano adlı Fas kökenli İsrail askerinin Lidd yakınlarında Kassâm Tugayları tarafından kaçırılması takip etti. Hamas, 1989’da dönemin Savunma Bakanı Yitzhak Rabin’in emriyle hapse atılan kurucu lideri Şeyh Ahmed Yâsîn’in serbest bırakılmasını istiyordu. Rabin şimdi artık başbakan olduğuna göre, bu talebi daha rahat yerine getirebilirdi. İsrail hükümeti Hamas’ın isteğine kulak tıkayıp ayak sürürken Toledano öldürülünce, Başbakan Rabin’in emriyle Gazze ve Batı Şeria’da Hamas’a yönelik kapsamlı operasyonlar başlatıldı. Yüzlerce kişinin tutuklandığı cadı avının ardından, Rabin, Hamas’ın bütün üst düzey isimlerinin Lübnan topraklarına sürülmesini emretti.
17 Aralık 1992 günü, İsrail işgal güçleri, aralarında İsmail Heniyye, Mahmûd ez-Zehâr, Abdulaziz Rantîsî, Aziz Duveyk, Nâyif Racûb gibi Hamaslı liderlerin bulunduğu 415 kişilik bir grubu Lübnan’ın güneyindeki dağlık Mercu’z-Zuhûr mıntıkasına sınır dışı etti. Bölgesel ve uluslararası basının büyük ilgi gösterdiği hadise, İsrail hükümetinin beklentilerinin aksine, bütün dünyada Hamas’a karşı sempatiyi büyüten bir reklama dönüştü. Mercu’z-Zuhûr tecrübesi de Hamaslılar için sıkı bir “eğitim kampı” yerine geçmişti. Rabin yönetimi sürgünü iki yıl şeklinde planlamasına rağmen, Hamas’ı gündemden düşürmek için süreyi kısalttı ve Hamas liderlerinin Filistin’e peyderpey dönüşlerine müsaade etmek durumunda kaldı.
O tarihte henüz 30 yaşında olan İsmail Heniyye, Filistin’in kadîm şehirlerinden Askalân -meşhur hadis âlimi İbn Hacer’in memleketi- kökenli bir aileye mensuptu. Siyonist işgal sebebiyle Gazze’ye göç eden Heniyyelerin oğlu İsmail, Akdeniz kıyısındaki mülteci kampı eş-Şâtî’de dünyaya geldiğinde tarihler 1962’yi gösteriyordu. Sürgün bir ailenin mülteci kampında doğan çocuğu için, Mercu’z-Zuhûr, sadece dirayetini ve azmini artıracak sağlam bir tecrübe yerine geçecekti.
Şeyh Ahmed Yâsîn 1997’de özgürlüğüne kavuştuktan sonra onun özel sekreteri ve sağ kolu olan Heniyye, 2006’da Gazze’de başbakanlık vazifesini üstlendi, 2017’de de Hâlid Meşal’in görevi bırakmasının ardından Hamas liderliğine getirildi. Heniyye, hayatının bütün duraklarında Filistinlilerin yaşadığı bütün acıları ve zorlukları tattı. Nitekim akıbeti de Yahyâ Ayyâş, Ahmed Yâsîn, Abdulaziz Rantîsî gibi izlerini takip ettiği öncülerle aynı oldu. Hayatı boyunca çok arzuladığı şehadete, ülkesinden çok uzaklarda erişti.
***
İran’ın başkenti Tahran’da 31 Temmuz gecesi gerçekleştirilen İsmail Heniyye suikastı, neresinden bakarsanız bakın, soru işaretleriyle ve şüphelerle dolu bir hadise. Hele de Heniyye’nin uzaktan kumandalı bir bombalı düzenekle öldürüldüğü, patlayıcının kendisinin kalacağı misafirhaneye gizlice sokulup haftalar öncesinden odasına yerleştirildiği, Heniyye’nin hangi odada kalacağının bile bilindiği, misafirhanenin bulunduğu bölgeden Devrim Muhafızları’nın tamamen çekilerek geriye sadece Heniyye’nin özel korumalarının kaldığı gibi iddialar doğru çıkarsa…
“Böylesine önemli bir misafirin korunması için daha ciddi tedbirler neden alınmadı?”, “Heniyye, uluslararası bir pazarlık için kurban verilmiş olabilir mi?”, “Hamas’ın siyasî geleceği mi dizayn ediliyor?” gibi çok sayıda soru, haliyle zihinlere üşüşüyor.
Ortadoğu’nun mevcut manzarasında hiçbir şey imkânsız değil. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, bilhassa siyasî suikastlar, sürpriz -ve hatta bazen birbirine düşman- çevrelerin perde arkasında yardımlaşmasıyla sahneye konabiliyor.
***
İsmail Heniyye, dün Katar’ın başkenti Doha’da on binlerce kişinin katıldığı heybetli bir cenaze töreninin ardından toprağa verildi. Doğum, ölüm ve defin yerleri arasındaki mesafe, Siyonist işgalin darmadağın ettiği Filistin dokusunun ve parçalanmış hikâyelerin ibretlerle dolu bir özetiydi adeta.
Doha’yı, İslâm coğrafyasının çok farklı köşelerinden kopup gelen nice ismi bağrında ağırlayan bir belde olarak ayrıca yazmak istiyorum. Nasipse, çarşamba günü bu köşede…
HABERE YORUM KAT