Cetvelle Çizilen Sınırlar ve Model Ülke
Dünya haritasına baktığımızda, cetvelle çizilmiş sınırlar dikkatimizi çeker. Hepimiz, çok değil, yakın bir tarihin gölgesinde yapılmış olduğunu biliriz. Yakın tarih dediğimiz, on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın başları yani.
‘Hangi ülkeler’ diye kendimizi hiç yormamıza gerek yok. Arka arkaya, hani şu ’domino taşı’ etkisi diye söz edilen, başkaldırıların olduğu ülkelerden başlayabiliriz mesela. Tunus, Mısır, Libya, Cezayir, Yemen, Ürdün…
Askeri güç yoksunu ülkeler desek, değil. Ekonomik sıkıntılar diyesimiz geliyor, o da olamaz. Dünyanın en zengin yer altı kaynaklarına sahip bu ülkelerin, içinde bulunduğu bu darboğaza akıl sır ermiyor doğrusu!
Bölgeyi bu şekilde dizayn eden, yıllardır sömüren ülkeler başta olmak üzere, herkes, destekleyip, jest cihetinde mesajlarla tebriklerini bildiriyor o halklara.
Diyet ödüyormuşçasına, bozduklarını yapma telaşında birileri. Sanki şu deme kadar, bütün diktatörlerin arkasında, yanında, sağında ve solunda olanlar onlar değilmiş gibi.
Kendi ülkelerindeki özgürlük nidalarını baskıcı bir dil ve söylemin yanı sıra, şiddetle de olsa, susturanlar da, yine onlar değil. Bütün olup bitenleri şaşkınlık ve hayretler içerisinde kalarak, izliyoruz bizler de.
Model ülke projesinin ithal edilmesine sinsice / ukalaca gülümsememizi ekliyoruz. Türkiye’de her şeyin tıkırında gittiğinden o kadar eminiz ki!
Büyük Ortadoğu Projesi’nin üzerimizden uygulanan stratejik haritalarını, hemen hafızamızdan sildik nedense. Arap ülkelerinin bizden demokrasi ithali taleplerini daha fazla işitir olduk. Demokrasi ihracatımıza hız verdik. Türkiye’nin görevinin yüceliğini anar olduk: Model ülke... Terzinin söküğünü dikemediği gerçeğini, kelin ilacının olmadığını tamamen unuttuk.
Bütün düzenleri alt üst olan Ortadoğu halkları, yeni düzende neyi nereye yerleştirecek çok meçhul. Yeniden yapılandırılacak, imar edilecek ve bütün bunların işleyişi nasıl olacak, tam bir muamma.
Yepyeni bir Ortadoğu’nun ayak seslerini, sancılarıyla beraber işitir olmalıyız aslında.
Batılı ülkeler, Müslümanları, demokrasinin potasında eritmeye kararlı görünüyor. Müslümanlar ise gidişatlarından memnun görünmeseler de, yeni projelerinin yetersizliğini ve buna hazırlıklı olmadıkları gerçeğini görüyorlar.
Ortadoğu’da dengelerin değiştiği muhakkak. Çirkin kralların, çirkinliklerini örtecek hiçbir peçe dikilemez artık.
Türkiye’nin bu ülkelerdeki değişimlerden illa ki, olumlu / olumsuz etkileneceğini tahmin edebiliyoruz. Bu süreçte mesela (mecburen de olsa);
- Kürt kökenli vatandaşların demokratik taleplerinin hızlandırılacağı gerçeği
- Kürtçe dilinin anadil olarak okullarda okutulabileceği…
- Taleplerin hem devlet nazarında hem de Kürtleri temsil edenlerin nazarında değişimlere uğrayacağı… Örneğin, halkın inanç noktasındaki hassasiyetlerini göz ardı etmeyecek siyasi örgütlenmelerin güç kazanacağı, Abdullah Öcalan’ın durumunda farklılıkların gözlemlenebileceği, cezaevlerindeki siyasi mahkûmların durumlarının değişebileceği vs.
- Ortaya atılan Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın da desteklediği ‘Başkanlık Sistemi’ni de çok konuşacağız gibi görünüyor, ileriki günlerde.
- Bütün bunların yanı sıra, Türkiye, özellikle Ortadoğu ülkeleri için stratejik önemini arttıracak. Zira yaşanılan olumsuzlukları, daha önce basiretli politikacıların (Özal gibi), öngörüleriyle Türkiye aşmış görünüyor.
Tabii bütün bunlar seçimden sonra Ak Parti’nin kazanması halinde hesap edilen varsayımlar. Ki sanırım, diğer partilerin kazanma şansının az olacağını tahmin etmeyenimiz yoktur.
Dünyanın dengesinin değişimlere doğru yol aldığı bu zaman diliminde, hiçbir şeyin eskiyi aratmaması en büyük temennimiz olsun.
YAZIYA YORUM KAT