1. YAZARLAR

  2. Mümtazer Türköne

  3. Cenaze levazımatçıları
Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Cenaze levazımatçıları

04 Eylül 2007 Salı 01:47A+A-

Türkiye her alanda yeni başlangıçlar yaptı. Hükümet Programı, bu yeni başlangıçların içinde en çok üzerinde durulması ve tartışılması gereken referanslardan biri.

Önümüzdeki beş yılın ufku, özü bu programda bulunuyor. AK Parti, 22 Temmuz seçimlerine giderken ilan ettiği Seçim Beyannamesi'ni Hükümet Programı olarak Meclis'e ve halka sundu. Büyümeden sosyal politikalara, eğitimden sağlığa, temel hak ve özgürlüklerden çevre sorunlarına, kamu malî dengelerinden yapısal reformlara, iç ve dış güvenlikten dış politikaya kadar iş başındaki Hükümet'in sorunlara yaklaşımı bu programın içinde. Kısaca hepimizi ve her kesimi ilgilendiriyor. Peki o zaman neden kimseden bir ses çıkmıyor? Neden tartışılmıyor ve eleştirilmiyor?

Başbakan geçen yasama dönemini "ekonomide istikrarlı büyüme, kalkınma ve yapısal dönüşüm dönemi" olarak isimlendiriyor. Önümüzdeki dönemi ise "sıçrama dönemi" olarak niteliyor. Benzetmesi, uçağın kalkarken tekerleklerinin yerden kesildiği an olan "take off" aşaması. Başbakan çok iddialı bir aşamadan, kendi tabiri ile "kritik bir eşik"ten söz ediyor. Gazetelerin ekonomi sayfalarında birkaç teknik yorum dışında Türkiye'nin önümüzdeki beş yılını taşıyacak bu program bir yankı getirmiyor.

Halbuki demokrasinin engin hoşgörüsü ve özgür ortamı içinde Türkiye'nin yaptıklarını ve yapacaklarını tartışması; geçen dönemde gerçekleştirilemeyen yapısal reformların en kısa zamanda tamamlanması; kamu yönetiminden anayasaya, eğitimden sosyal güvenliğe kadar kurumların ve kurumlar arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanması ve yapılandırılması gerekiyor.

Hükümet Programı'nın hiçbir tartışma ve yankı uyandırmaması, bir şeylerin aksak gittiğini veya eksik olduğunu göstermiyor mu? Problem nerede? Problem, bizi bulunduğumuz yere mıhlayan ayak bağları. Bu ayak bağlarından kurtulmadan sıçramak mümkün değil. Bu ayak bağlarının tamamı da beyinlerde taşınan zincirlerden meydana geliyor.

Birincisi, kolaycılığı egemen kılan alışkanlıklar. Askerle hükümet arasındaki gerginlikleri gündemin merkezine yerleştirip, törenlerdeki alkış yoğunluğuna, sivil-asker arasındaki mesafenin santimetre cinsinden ölçümüne ve tiyatro eğitiminin başında verilen mimik okumalarına dayalı siyaset-magazin türü habercilik ve kamuoyu ilgisi hiçbir özel birikim ve yetenek gerektirmiyor. Ama Hükümet Programı üzerinden yapılacak bir yorumlama ve haberleştirme süreci bilgi ve uzmanlık gerektiriyor. O zaman medya mensuplarının kendilerini biraz eğitmeleri ve biraz daha ciddi şeylerle uğraşır hale gelmeleri beklenmeli.

Önümüzdeki dönem çağın icaplarına uygun bir şekilde eski kurumların ve yapıların değiştirilmesini, yani yapısal reformlara gidilmesini mecbur kılıyor. Değişime direnmenin en kestirme yolu ise reform ihtiyacını ve programlarını yok saymaktır. Karşımızda statükonun direnci duruyor. Önümüzdeki dönemde özellikle anayasa ve eğitim alanında, evrensel niteliği olan reform ihtiyaçlarının statüko eliyle "rejim sorunu"na dönüştürülmesine tekrar tekrar şahit olacağız.

Öbür tarafta istikrarsızlıktan, krizden ve çatışmadan nemalanan ve kazananlar duruyor. Savaş olmadan silah tüccarları, insanlar ölmeden cenaze levazımatçıları para kazanamaz. Türkiye'nin "Kürt Sorunu" üzerinden güç ve kazanç peşinde koşanlara Hükümet Programı ne ifade eder?

Krizleri hayat biçimi olarak görenler artık istikrar ve denge durumuna alışmak zorunda. Artık aklı başında sözlere, bilgi ve uzmanlığa ihtiyacımız var. "Yangın var" diye bağıranları itfaiyeciler susturduktan sonra herkes işine gücüne bakmalı. İşimiz gücümüz ise istikrar ve güven ortamı içinde büyümek.

Yeni dönemle birlikte eski alışkanlıkları, bildiğimiz yol ve yöntemleri gözden geçirmeliyiz. Gözden geçirirken de "güven ve istikrar" pazarında yükümüzün kaç para ettiğini öğrenmeliyiz.

Yaygın bir meslek olarak icra edilen cenaze levazımatçılığına önce zihinlerde başlayan bir sınırlama getirmeliyiz.

Zaman Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT