Cemaleddin Afgani’nin Direniş Örnekliği
“Islah ve ihya çabalarının öze dönüş ve yeniden inşa faaliyetlerinin 20. yüzyılda filizlenen gücü Afgani’ye borçludur.”
Sitemiz ve Haksöz Dergisi yazarlarından Hamza Türkmen, Özgür Üniversiteli Dergisinin yeni sayısında Cemaleddin Afgani’yi, mücadelesini ve fikrî mirasını yazdı:
Cahili Kuşatmaya Karşı Cemaleddin Afgani’nin Örnekliği
HAMZA TÜRKMEN
“Doğar
bir güneş doğar üstüne karanlığın
derin seslenişlerin
ve iç çekişlerin
savrulduğu dünyada
baştan başa kanayan
ıslanan gözyaşlarıyla
doğar
bir güneş doğar üstüne karanlığın…”
Cemaleddin Afgani hakkında tahkik ehli birçok müellifin ve İslam aliminin katıldığı görüş şudur: Islah ve ihya çabalarının veya çağdaş bir ifadeyle öze dönüş ve yeniden inşa faaliyetlerinin 20. yüzyılda filizlenen gücü büyük ölçüde Afgani’ye borçludur. Onun İslami oluşum ve hareketler üzerindeki etkisini kırmak, tezlerini zayıflatmak veya tasfiye etmek niyetiyle ortaya konan eleştiri, itham ve karalamalar da söz konusudur. Vefatından (1897) bu yana bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen, vefa duyguları bir yana, hala onun taşıdığı misyonun değer açısından tartışılması, Müslümanların büyük ölçüde dini anlama ve yaşama konusunda usul, metod, modelleşme ve hedef konularında ortak bir istikamette buluşamadıklarının da bir ifadesidir.
Kolay değil. Kur’an ve Sünnet merkezli bir yönetim ve eğitim işleyişini; ayrıca istişari temelli bir ilişki ve siyaset ağını 5-6 asırdır kaybetmiş olan bir tarihi enkazdan yeni yeni ayağa kalkabiliyoruz. Bu arınma çabalarında Kur’ani ölçüleri bulanmış bir mahrumiyetle veya tahfif içerikli bir görelilikle bazılarımız mezhepçiliğin veya batiniliğin, bazılarımız da modernistliğin veya tarihselciliğin taklitçiliğiyle oluşan ön yargıların tutsaklığından henüz kurtulabilmiş değildir. Eleştirilerdeki itham ve karalama zafiyetinin büyük ölçüde bu bağlamla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz.
Bizler vahyi tanıklık gücünü yitirmiş bir ümmetin mirasçılarıyız. Saltanat sistemlerinden gelen yıkıntıları ve arkeolojimizin kültürünü, yaşayan medeniyet olarak savunmamız mümkün değildir. Biz Müslümanlar bu çağda yeniden vahyin ilahi ve evrensel gücü ile egemen cahili hayata müdahale edip, alan açıp tevhid, adalet ve özgürlük şiarlarımızı modelleştirebilmeliyiz. Esaslarından uzaklaşılmış olsa da en büyük avantajımız, insanlığa kurtuluş ve istikamet sunan İslam’ın evrensel ve muhkem nasslarına mirasçı olabilmemizdir. Allah’a hamd olsun ki dün gerek Urvetu’l Vuska dergisi ile gerekse aynı ekolün izini süren Menar Tefsiri çalışmaları ve benzeri çabalarla bu miras hak edilmeye çalışılmıştır. Şimdi imtihan sırası biz günümüz Müslümanlarındadır.
Yaşadığımız tarihsel ve modern sorunlarla zaaflı hale gelen birikimimizi ve şartlarımızı arındırabilmemiz için, Rasulullah’ın (s) tevhidi anlama ve yaşama örnekliğine dayanarak vahyi algımızı tazelemeye, içtihadlarımızı yenileyeme oldukça ihtiyacımız bulunmaktadır. İşte ıslah çabaları ve ıslah hareketleri, bugünkü yoksunluğumuzu aşmak için tarihteki tevhidi dinamizmimizin değer ve ilkeleriyle bağ kuran en önemli köprüdür. Islah hareketleri, nass-vakıa irtibatını kurup İslami çözümler üretmeye çalışan İslam’ın ve Müslümanların yaşayan en önemli gücü olmuştur. Cemaleddin Afgani ve onun sahip olduğu ıslah fikrini yaşatmaya çalışan Urvetu’l Vuska cemiyeti teşebbüsü ve bağlıları da, biz Müslümanlar için 19. yüzyılda en önemli mevzimiz, temsilcimiz ve temsilcilerimiz olmuşlardır. Onlar sahih tarihi birikimimizle 20. yüzyıl İslami hareketlerinin irtibatını ve tevhidi mücadelenin sürekliliğini sağlayan en önemli bağlantı ve rehberiyet kanalımızı açmışlardır.
Adalet ve nesnellik içinde bakacak olursak Afgani’nin ve arkadaşlarının 19. yüzyılda ortaya koydukları mücadele ve rehberlik ne abartılarak kutsanmalı, ne de sıradanlaştırılmalıdır. Ama hat tartışmalarıyla zaman tüketmemek için İslam’ın yaşayan gücü olan ıslah hareketlerinin 19. yüzyıldaki en önemli kimliğimiz olduğu bilinmelidir. Bu çizginin taşıyıcılarına katkıları dolayısıyla dua edilmeli, yanlışları ise kendi tarihi şartları içinde değerlendirilerek kendi pratiğimiz için ibret alınmalıdır. Bunun için de onların konumu, ilişkileri, birikimleri, içtihadi açılımları kendi tarihi koşulları içinde algılanmalı ve mirasımız olarak değerlendirilmelidir. (...)
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...
HABERE YORUM KAT