1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Çaykaralı Müslüman Rumlar Nasıl Oldu da Müslüman Kürt Düşmanı Haline Getirildiler?
Çaykaralı Müslüman Rumlar Nasıl Oldu da Müslüman Kürt Düşmanı Haline Getirildiler?

Çaykaralı Müslüman Rumlar Nasıl Oldu da Müslüman Kürt Düşmanı Haline Getirildiler?

Uzungöl’de Kürtlere yönelik yaşanan ırkçı linç girişimini farklı bir açıdan değerlendiren Yıldıray Oğur, Çaykaralı Müslüman Rumların Türkçüleştirilmesinin öyküsünü ilgi çekici olaylar üzerinden gözler önüne seriyor.

27 Temmuz 2019 Cumartesi 15:38A+A-

Yıldıray Oğur’un Karar’da yayımlanan konuyla alakalı köşe yazısını (27 Temmuz 2019) ilginize sunuyoruz:

Uzungöl’ün Uzun Hikayesi

“Davullar, zurnalar çalındı. Kurbanlar kesildi, göçmenler karşılanıyordu. Göçmenler yorgundu. Üç gündür yoldaydılar... En öndeki “Hizaya bakın, Hizaya bakın” diye seslendi. Ufak adımlarla kımıldanıp sıraya girdiler. Komut verilince yürüyüş başladı. Şerahlılar, Baltacılar, bandoya ayak uydurup davetliler önünden “Rap, rap” yürümeye başladılar. İçlerinden biri elini kasketinin siperliğine götürdü, askere selam verdi...Emek Köyü’nün meydanında birbirine paralel iki hat halinde dizildiler. Hattın birinde göçmenler, diğerinde Özalp sakinleri yer almıştı. Elinde düdükle bir ilgili ortaya çıktı. “Şimdi ben düdüğü çalınca, iki taraf da birbirine kavuşup kucaklaşacaksınız. Tamam mı?” “Evet anladık” der gibi başlar aşağı yukarı sallandı. Düdük öttü. İki taraf, birbirine doğru aceleci adımlarla yürüdüler ve kucaklaştılar.”

Bu sahneler grotesk bir filmden değil, bundan 54 yıl önce 1965 yılındaki bir gazete haberinden.

15 Haziran 1965 günü ikinci “mülteci” kafilesinin de törenlerle karşılandığı Emek Köyü, Van’ın İran sınırındaki Özalp ilçesindeydi.

Beş otobüs ve altı kamyona bindirilen 160 ailenin terk edip yola çıktığı Şerah ve Baltacılı ise 925 kilometre uzaklıkta Trabzon Çaykara’ya bağlı iki köydü.

Peki Çaykaralı 160 aile, yeşil ve sulak köylerini bırakıp, 925 kilometre ötedeki çorak İran sınırına niye göç etmişti?

Aslında gazetelerin yazdığı gibi ortada mülteci yoktu, devletin iskan politikasının sonucuydu bu göç.

Başbakan İsmet İnönü başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’nun 1 Temmuz 1964 tarihli kararına dayanıyordu.

Bakanlar Kurulu, Çaykara’ya bağlı Şerah  ve Baltacılı’dan 160 ailenin “daha üretken bir hale getirilmeleri amacıyla, kendi istek ve muvafakatleri” ile Van Özalp’de kendileri için yapılan örnek köyler Dönerdere ve Emek’e yerleştirilmesine karar vermişti.

Devlet, 160 aileye, inşaatında bu köylerden erkeklerin getirilip çalıştırıldığı iki odalı evler dışında 150’şer dönüm tarla  ve 3500’er lira da kredi vermişti.

Göç kararı, 1956 yılında çıkarılan Ormancılık Kanunu’ndaki bir maddeye dayandırılmıştı. Maddeye göre Bakanlar Kurulu, “kalkınmaya elverişli olmayan orman köylerini, ahalinin isteği ve muvafaketiyle başka yere kaldırılma” yetkisine sahipti.

Aslında Çaykara, sık sık sel ve heyelan felaketleri yaşanan bir bölgeydi. 1929’daki felakette 146 kişi hayatını kaybetmişti.1959’da bölgede bir sel daha yaşanmıştı.

Bakanlar Kurulu’nun göç kararı da köylerde yapılan incelemelerle hazırlanan raporlara dayandırılmıştı.

Raporlara göre köylerin “orman içinde bulunması, arazinin ziraate ve meracılığa elverişli olmaması yüzünden  “yerinde kalkınması mümkün değil”di.

Peki aynı durumda pek çok başka orman köyü varken, neden Çaykara’nın köyleri seçilmişti?

Ve neden Karadeniz köylüleri kendilerine çok yabancı doğa koşullarına sahip 925 kilometre uzağa İran sınırına kadar taşınmıştı?

Kalkınmaya elverişli yer olarak sınırdaki Van Özalp’in seçilmesinde dönemin İnönü hükümetinin Maliye Bakanı Vanlı Ferit Melen’in etkili olduğu iddia ediliyor.

Ama her ne kadar o günün gazeteleri bu resmi göçü abartılı bir biçimde öven haberler yapsalar hatta toprak reformuna benzetseler de o günlerden kalan fotoğraflara ve yaşayanların hatıralarına bakılırsa köylüler bu göçe çok da gönülden ikna olmamıştı.

Tahta evlerde yaşamaya alışmış Çaykaralı köylüler kendileri için yapılmış kerpiçten, toprak zeminli evlerde aylarca uyuyamamış, eşyalarını koydukları sandıkları kırıp, yere zemin yapmış, dikmek için yanlarında getirdikleri ağaç fideleri dışında etrafta ağaç olmamasına uzun süre alışamamışlardı.

Ama 1965’in sonlarına doğru, başka bir Bakanlar Kurulu kararıyla yine Çaykara’dan daha büyük bir kafile bu kez Suriye sınırına yerleştirilmek üzere yola çıkarıldı.

Çaykara’nın Ulucami, Şahinkaya ve Kabataş köylerinde yaşayan 408 aile devletin organize ettiği bir göçle, 894 kilometre uzaklıktaki Hatay Kırıkhan’a taşındı.

Yine sınır boyunda yaşadıkları topraklara hiç benzemeyen bir yere götürülen Çaykaralı köylülerin bu kez ikna edense onlara verilen modern evlerdi.

Devlet, İran’dan sonra Suriye sınırına da daha sonra “408 Evler Mahallesi” adını alacak Çaykaralı köylüleri yerleştirmişti.

1973 yılında yine Çaykara’ya bağlı Şahinkaya köyünden 61 aile, daha da uzağa, 1400 kilometre öteye, yine sınır ama bu kez deniz sınırındaki Gökçeada’ya taşındı.

Türkiye’nin en büyük köyü olan Rumların yaşadığı Dereköy!ün  yanında Çaykaralı köylüler için yeni bir Şahinkaya köyü inşa edildi.

Adaya 1947 yılında da Sürmenelileri taşımış olan devlet, onlara vaat ettiği arazileri 1964’de adadaki Rumların arazilerine el koyarken geri almıştı.

Çaykara’dan kayıklara binerek açıkta kendilerini bekleyen bir gemiye bindirilerek Gökçeada’ya taşınan köylüler de tarıma yabancıydı, dağ köylerinden çıkıp geldikleri adada uzun süre balıkçılık yaparak yaşayabildiler.

1974 yılında devlet bir kere daha Çaykara’dan aileleri alıp, bu kez müdahaleyle ikiye bölünmüş Kıbrıs’ın Kuzey’ine taşıdı. Yine sınır hattına yakın Güzelyurt’ta portakallıklar vererek yerleştirdi.

Peki neden sel felaketleri, toprak reformu, kalkınma için yapıldığı söylenen bu resmi göçlerde hep Çaykaralı köylüler seçilmişti?

Neden Çaykaralılar sınır hatlarına, Gökçeda ve Kıbrıs’a taşınmıştı?

Bu zorunlu iskanlardan birinin 1963 Kıbrıs olayları sonrasına, diğerinin 1973-74 Kıbrıs olayları sonrasına denk düşmesi tesadüf müydü?

Bütün bu resmi göçlerin, Çaykaralı köylülerin anadillerinin Romeika da denen Rumca olmasıyla bir ilgisi var mıydı? Çaykaralı Rumca konuşan Müslüman köylüleri devlet Gökçeada ve Kıbrıs’a bu yüzden mi taşımayı seçmişti?

Yoksa devlet bu anadil farklılığını 63 ve 74 sonrası oluşan güvenlik hassasiyetleri yüzünden bir risk olarak görüp, göçlerle kontrol altına almaya mı çalışmıştı?

Bu sorulara cevap verebilecek elimizde bir kanıt ya da resmi belge yok.

Ama ilk Romeika-Türkçe sözlüğü hazırlayan Çaykaralı araştırmacı Vahit Tursun’un verdiği bir röportajda net bir cevabı var:

“Van, Imroz, Kıbrıs, Hatay, vs. vs.... Hiç kimse kendi iradesi ile göç ettiği yok. Fakir kalmış ve farklı etnisiteye mensup bir toplumu kandırarak dağıtma politikalarının bir sonucu olarak alıp götürüldüler.Yerleştirildikleri yerlere dikkat ederseniz, bir taşla iki kuş vurma çabasını da rahatlıkla anlarsınız. Toprak reformuymuş... Karga olsam kahkaha atacaktım ya şimdi...”

1947 yılında Türkiye nüfusu 18 milyonken Çaykara´nın nüfusu bir kasabaya göre bir hayli kalabalık olan 47.782 kişiydi.

2019 yılında 82 milyonluk Türkiye’de Çaykara’nın nüfusu 16.213 kişi düşmüş durumda.

Ama bugün hala İran sınırındaki Van Özalp’de Emek ve Dönerdere mahallerinde, Suriye sınırındaki Kırıkhan’ın 408 Evler Mahallesi’nde, Gökçeada’nın Şahinkaya Köyü’nde ve Kıbrıs’ın Güzelyurt’unda Çaykaralılar yaşıyor ve kendi kültürlerini ve dillerini oralarda yaşatıyorlar.

Kıbrıs’ta Çaykaralı bakanlar, belediye başkanları oldu. Ortaokul binası bordo-mavi olan Kırıkhan’da Çaykaralılar esnaf içinde bir hayli ağırlıklı. Gökçeada’daki Çaykaralılar, 1974’den sonra adayı terk eden Rumlarla kaynaşmıştı.

En ilginç hikaye ise 54 yıldır Van Özalp’deki Emek ve Dönerdere mahallelerinde 54 yıldır Kürtlerle birlikte yaşayan Çaykaralılar.

HDP’nin yüzde 80 civarında oy aldığı Özalp’de sorunsuz yaşayan Çaykaralıların çözüm sürecine verdikleri destek, seçim için gelen HDP’li siyasetçileri köylerinde ağırlamaları daha önce  gazetelere haber olmuştu.

Van Özalp’te yaşayan Çaykaralılar geldiği yerlerden biri bundan 54 yıl yerinde kalkınması mümkün değil denen Şerah köyüydü. Şerah, Rumca’da “dört köy” anlamına geliyor. Orada yaşayanlar hala bu adı kullansa da Türkiye bu köyü 1969’dan sonra değiştirilen adıyla tanıyor; Uzungöl.

54 yıl önce “burası kalkınmaz, sele de çare bulunmaz” diye Van’a yerleştirilen Şerahlılar, artık bir turizm cenneti olan memleketleri Uzungöl’de geçen haftalarda Irak Kürdistan’ından gelmiş turistlere yapılanları izlerken ne düşündüler acaba?

Belki de bu aşırı korumacı reflekslerin arkasında, devletin farklı bir anadili güvenlik riski olarak görmesiyle ortaya çıkmış bu uzun ve acılı göç hikayeleri vardır...

*

Kaynaklar

Pontus/Özhan  Öztürk-Genesis Kitap-2012.

https://dergipark.org.tr/download/article-file/223214

http://caykaragundem.com/kose-yazilari/caykara-ve-huzunlu-gocler-1279.html

http://www.oncetrabzon.com/bir-asirdir-karadeniz-bilhassa-trabzon-insansizlastiriliyor_h103.html

Konuyla ilgili belgeseller

https://www.youtube.com/watch?v=-LHhSK5SsYo

https://www.youtube.com/watch?v=-f4OiQ4jc04

 

HABERE YORUM KAT

7 Yorum
  • Ahmed / 22 Mayıs 2024 13:36

    Bu dünyadaki en büyük nimet Elhamdülillah Müslüman olmaktır. Başka taraflara kaymanın gereği yok. Ne güzel demişsiniz Çaykaralılar gittikleri yerde bile dillerini korumuşsa ne baskısından bahsediyorsun ki?

    Yanıtla (0) (0)
  • PhD. Hüseyin AKSOY / 03 Mart 2021 23:40

    Atina da yaşayan, denizdenekmeğini çıkartan bir kaç tanıdığım dostluğum olan kişiler var. Bunlardan en çok sevdiğim de her gittiğimde beni çok sıcak karşılayan Saridinis dir. Aslen Trabzonludur. Karadeniz den konuşurken gözleri doluyor. Halen aile olarak görüştüğümüz kişiler var dedi. Pireaus limanında bir balık lokantasını işletiyor. Trabzonspor u tutuyor. Çaykara nın Taşkıran köyünden. Köylerinde kalanların tamamının rum olduğunu söylüyor. Bu konularda tarihi bilgilere sahibim ama konuşamam. Bu konunun dahil olduğu uluslar arası bir tam metin bildiri sundum. Nerede ? önemli bir avrupa ülkesinin başkentinde..acılarla geçmiş bir yüz yıl..Türkiye cumhuriyeti içinde 46 çeşit millet var. her birinin dili de halen az da olsa konuşuluyor. Türkiye topraklarında yaşayanların sosyolojik yapısı çok farklı hem de çokkk..Bize düşen, hiç kimseyi ötekileştirmeden sevmek saymak, kabul etmek. Saygılarımla.

    Yanıtla (0) (0)
  • Yakup Keser / 29 Mayıs 2020 12:10

    Biz içeriden ,siz dışarıdan demişti Osmanlı devlet adamı....Ha gayret bakalım.Geri kalan 1 milyon km2 olmayan toprağı ne zaman parçalayacaksınız? Bu ülkenin okumuşu ,ne yazık ki kendini yetiştiren millete/devlete hiç de hayrı olmamıştır.Yıldıray Oğur da Rize doğumlu ve Taraf Gazetesi yazarı idi.Ahmet Karagöz isimli yorumcuya teşekkür ederim.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Karagöz / 29 Temmuz 2019 10:14

    Yazık biruzungöllü çaykaralı ve ömrünün büyük kısmını orada geçiren biri olarak yazıyı okuyunca çok üzüldüm beni tarif ediyor ama ben kendimi yazıda bulamıyorum devenin neresi düzgün misali bir yazı Başlık zaten bir facia Hele uzungölün eski adı şerrah in anlamı başka bir facia Bak kardeşim şerrah arapça bir kelimedir anlamı da en iyi açıklayan tefsir eden demektir bu boğazda yetişen büyük alimleri araştırsaydın bu isim neden verildiğini anlardın devenin geri kalan eğriliklerini de başkası düzeltsin 1998 de uzungölün yaşadığı acıyı bilmez yada görmezden gelirsen verilen tepkinin nedenini anlayamazsınız

    Yanıtla (1) (0)
  • Faik KAYNAK / 29 Temmuz 2019 01:30

    Yıldıray Oğur kardeşim;
    Sosyolojik bir vakıa'yı güncel haliyle / hamur şekliyle
    ele alarak değerlendirme gayretine girmiştir .

    Konuyu iyi analiz ve rafine etmiş, hiçbir detayı kaçırmadan insicam içerisinde kronolojik halde ele almıştır..,

    Neticesinde;
    A-kalite bir yazıyı istifademize sunmuş olduğu için, Rabbim kendisinden razı olsun..

    Yanıtla (0) (0)
  • nazmi uçkan / 28 Temmuz 2019 14:02

    bir müslüman olarak şu durumu ciddi ciddi merak etmeye başladım.400 sene osmanlı idaresinde kalan balkanlar,yaklaşık 800 sene müslüman olan iber yarımadası(endülüs)nasıl müslümanlığı terketti?.............ve türkiye evet türkiye nasıl hızla islamdan uzaklaşıyor(faiz,içki,bikini,zina,kumar v.s serbest,kadınların başlarını açmaları sorun olması gerekirken kapatmaları sorun oluyor.ALLAH'ın emrini hafife alarak terki namaz edenler yaygın)..........hangi islam terkediliyor?neden islamcı hükümetler döneminde islam düşmanı seçmen sayısı artıyor? türkiye yeni alanlara hakimiyet kursa oralara neyi (hangi dini) götürecek?HETEREDOKS İSLAM İSLAMMIDIR?.............DÜŞÜNÜYORUM .

    Yanıtla (0) (0)
  • Salahuddin / 28 Temmuz 2019 02:54

    Yıldıray Oğur yine harika yakalıyor. Cansın vesselam...

    Yanıtla (0) (0)