Çaya, Çorbaya Limon! Din Özgürlüğüne Laiklik Gereği Son!
Laikliği tepemizde boza pişirme aracı olarak kullanan kesimler. Tartışmaya bile tahammül edemediler. Ayaklandılar.. “Özgürlük, düşünce hürriyeti, teröristlere bile fikir hürriyeti” taleplerini hemen unutuverdiler.. Ve yine gündemimiz, laiklik oldu
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit
TBMM Başkanı İsmail Kahraman demiş ki:
“Anayasa inanca göre tasnif edildiğinde, bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da dindar anayasalardır. Neden? Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’dır. Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır.”
İki tane dini bayramın resmi tatil kabul edilmesi ile, Anayasa’nın dindar kabul edilip edilemeyeceği tartışması bir yana..
Laikliği tepemizde boza pişirme aracı olarak kullanan kesimler..
Bu açıklamaya bile tahammül edemediler..
Anında ayaklandılar..
“Özgürlük, düşünce hürriyeti, teröristlere bile fikir hürriyeti” taleplerini hemen unutuverdiler..
Veee..
Yine gündemimiz, laiklik oldu.
Oysa son 2 senedir..
Ne kadar az tekrar ediyorduk, “laiklik” kelimesini..
Ben kendimi bildim bileli..
Siyasi tartışmaların hepsi, “laiklik” ilkesi etrafında yaşanırdı..
Milli Nizam Partisi 1971’de, “laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu” gerekçesi ile kapatıldı..
Öğle tatilinin, Cuma namazı saatine göre ayarlanmasını öngören genelgenin 1974’te iptal edilmesinin gerekçesi de, “laiklik ilkesi” idi..
1970’li yıllarda az sayıdaki başörtülülerin üniversitelere gitmesinde, lokal engellemelerin de gerekçesi yine “laiklik ilkesi” idi..
1980 darbesi yapıldığında, yine “laiklik ilkesi” gerekçe gösterilip, başörtü yasağı yaygınlaştırıldı..
Refah Partisi 1998 yılında, “Laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı”olduğu gerekçesi ile kapatıldı. 2 yıl sonra Fazilet Partisi, başörtülü bir bayanı milletvekili seçtirmesi “laikliğe aykırı” bulunduğu için kapatıldı..
Yakın tarihe gelelim..
Özel okullara devlet desteği verilmek istendiğinde de, Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçesi “laiklik” idi..
AK Parti’ye Hazine yardımının kesilmesinde de, Anayasa Mahkemesi’nin gösterdiği gerekçe, “laiklik” idi..
Gençler belki hatırlamıyordur ama..
Biz o günlerde, sabah “laiklik” diye uyandırılır, akşam yatağımıza yatarken dinlediğiniz son haberlerde, “laiklik” ile uyumaya geçerdik.
Siyasi parti liderlerinden tutun.
En kıytırık dernekler bile..
“Laiklik” diye söze başlar..
“Laiklik” ile sözü bitirirlerdi..
Nasıl ki pazarda limon satıcıları, “Çaya çorbaya, limon” diye bağırırlar...
Ülkede de, “Her türlü dini özgürlüklerin kısıtlanması”na, laiklik gerekçe gösterilirdi..
Anayasa Mahkemesi’nin de kararlarında “Laiklik” denilince, herkes sus pus olurdu.
Danıştay kararlarında da, “Laiklik ilkesi” diye başlandı mı, herkes hazırolda dururdu..
Son iki yıldır..
“Laiklik” kavramı, günlük hayatımızdan birazcık çıktı..
Başörtü yasağı kaldırıldı..
Eski yıllarda sürekli tekrarlandığı üzere, “Dindar-laikçi kavgası” çıkmadı..
Dindarların laikçilere, “Başınızı örteceksiniz.. Yoksaaaa..” türünden bir zorlamaları ile karşılaşılmadı..
Öğlen mesaisi, Cuma namazına gitmek isteyen memurlara bu hakları tanınacak şekilde düzenlendi..
Eskiden iddia edilen, “Mesai saatleri, namaza göre ayarlanırsa, namaza gidenler, gitmeyenler üzerinde baskı kurarlar. Gitmeyenleri kafirlikle suçlarlar” şeklindeki nifakçı anlayışın iddiası boş çıktı..
Kur’an kurslarına, küçük yaştaki çocuklarımızın da gidebileceği düzenlemeler yapıldı..
Eski yıllardaki laiklik anlayışına göre, bu da çağdaş bir ülke için ölüm demekti ama..
Daha huzurlu, daha özgür bir toplum olduğumuz, inkar edilemez..
Şimdi sorun şu:
TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın çıkışı vesilesi ile tekrar, günlük hayatımıza giren “laiklik” ilkesi..
Anayasa’da olsun mu, olmasın mı?
Olursa, hangi içerikte olsun?
Daha net soralım..
Hangi “laiklik” kabul edilsin..
Şu an Anayasa’da, laiklik kavramı duruyor..
Ama kimse, başörtülü öğrencileri, başörtülü memurları cezalandırmıyor..
İsteyen Cuma namazına gidebiliyor, isteyen gitmiyor..
İsteyen çocuğunu Kur’an kursuna yolluyor. İstemeyen yollamıyor..
Bu laiklik uygulaması mı geçerli olsun?
Yoksa, dünkü laiklik ilkesi mi?
Yani, başörtüyü yasaklayan, insanları “Dini inancın mı, yoksa memuriyetin mi” ikilemine düşüren..
Çocuğuna dini inancını öğretmekten alıkoyan laiklik mi?
İsmail Bey’in sözlerine karşı çıkanlar..
Bu başlık altında konuyu tartışmalılar..
Son iki senelik uygulaması ile..
Yasakçı laiklik ilkesinin tüm gerekçeleri boş çıktı..
Ne dindar-laikçi kavgası çıktı..
Ne inanmayanlar üzerinde bir baskı oluştu..
O halde..
Yasakçı laiklik ilkesini savunanlar..
Ya dürüstçe çıkıp, “Biz başörtünün tekrar yasaklanmasını istiyoruz” demeli ve halktan tokatı yemeliler..
Ya da..
“Bugünkü laiklik uygulaması da, bize yarar.. Bugünkü hürriyet ortamını devam ettirin, bizim itirazımız olmaz” demeliler..
•
Olaya bir de şöyle bakalım..
Laiklik ilkesi Anayasa’da olsa ne yazar, olmasa ne yazar?
1980’de yazılı olduğu gibi..
Bugün de Anayasa’da laiklik ilkesi yazılı.
1990’da.. 2000’de.. 2008’de yazılı hali ile duruyor, Anayasa’da laiklik..
Ama uygulama..
Birbirine tam zıt!
Dolayısı ile..
Kimse “Anayasa’da laiklik olsun-olmasın” tartışmasına ölümüne katılmaya kalkışmasın.
Önemli olan uygulamadır..
Uygulamayı yönlendiren de, “insan”dır..
“Vicdan”dır..
HABERE YORUM KAT