1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Çatma, kurbaaan olayım, tut dilini; bu ne fitne, bu ne yalan!
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Çatma, kurbaaan olayım, tut dilini; bu ne fitne, bu ne yalan!

19 Aralık 2008 Cuma 21:43A+A-

Daha çok da giydiği libasla anılan bir kişi, hoca kılığında, youtube denilen internet sitesinde nutuklar çekiyor, önüne gelene ‘bid’atçi’ diye saldırıyor ve ‘bid’at’çiliğin ‘yenilikçilik..’ demek olduğunu da söyleyerek.. Amma, söylediklerinin internette de yayınlanacağını söyleyerek, asıl ‘yenilikçi’nin kendisi olduğunu da ortaya koyuyor..

İzlenme rakamları  C. Y. isimli bir komedyeni bile geride bırakıyormuş.. Yani, yüzbinler dinliyor kendisini..

Önüne gelene saldırıyor.. ‘Zaman insanlardan uzak durma zamanı..’ diyor ikide bir, ama, kendisi bir türlü durmuyor..

Saldırdıkları insanların hatası elbette olabilir.. Hata, hatadan korunduklarına inanılanlarla, çocuklar ve akıl faaliyetlerinin tıbbî mahiyeti açısından sorumsuz durumda sayılanlar hariç; herkes için ortak paydadır..

Bu kişi ise, Mustafa İslamoğlu ve Hayreddin Karaman hocalardan giriyor ve (merhûm) Muhammed Esed’den çıkıyor..

Hele Muhammed Esed için, ‘Onun da yahudi ajanı olması ihtimali var..’ diyebilmesi, onu anlamakta daha bir ölçü olabilir..

Esed, evet, müslüman olmadan önce 20 küsur yaşlarına kadar yahudi idi.. Ve müslüman oldu ve ömrünün sonuna kadar da, 70 yıl müslüman olarak yaşadı, 1992’de vefatına kadar..  Ve bütün ömrünü Kur’an üzerinde ve etrafında, onu anlamaya ve anlatmaya yönelik çalışmalar içinde geçirdi..

Bu kişinin anlayışına göre ise, başka bir dinden İslam’a geçmek sanki suç oluyor..

Sözkonusu kişi, Karaman Hoca’nın ‘Peygamber’e imanın şart olmadığını’ söylediğinibile iddia edebiliyor.. Ama, Karaman Hoca’nın o konudaki yazılarından asla öyle bir mânâ çıkmıyor..

Ama, bu kişi diline doladığı kişilerin bazı görüşlerini alıyor, sonra bunları halka soruyor ve onlar da ‘Aaaa... Yaaaaa...’ gibi hayret sesleri arasında, ‘hüküm’ inşa ediyor!!.

Bu arada, artık çarşaf giymediğini söylediği bir yazar hanıma da veryansın ediyor.. Ki, o hanım tesettürü terketmemiş, sadece çarşaf giymiyormuş artık..

İslamoğlu da nasibini alıyor, epeyce.. Onun hakkında da, ‘Ezan âyetini değiştiriyor..’ diye bas-bas bağırıyor.. ‘Mucizeyi inkar ediyor.. Ebu Bekr’i yok sayıyor,  ceza âyetini inkar ediyor../ O, Ehl-i Sünnet dışıdır../ Kur’an’a lugata göre mânâ veriyor..  Şia’dan fetva alıyor’ diyor..

Ehl-i Sünnet dışına çıkan, babam olsa teşhir ederim. Kimseden korkum yok..’  demeyi de ihmal etmeden... Zannedersiniz ki, Ehl-i Sünnet’i kendisi temsil ediyor.. Tabiatiyle kimsenin kendisinden böyle bir temsil belgesi sormayacağını bildiğinden, dilini frenlemeyi de akletmiyor,  aklına geleni İslam’ın dışına bile fırlatıyor, aklınca..  Halbuki o ‘tekfir’ci anlayış hele de Ehl-i Sünnet’in tarihî geleneği içinde tutunamamış bir tavırdır...

Bana söylediklerinde önce çok da ciddîye almamıştım..

Aman Allah’ım, ne iddialar..

Kendisi gibi düşünmeyen ve farklı tefsir ve yorumlar yapan herkesi karalayan bir tip.. Hani, neredeyse, ‘Ya Rabb, tekfir etmedik, dinden atmadık kimse bırakmadım, huzuruna tek müslüman olarak ben geldim..’ diyecekmiş gibi bir edâda..

Diyelim ki, sözkonusu isimlerin bir takım yanlışları var..

Kendine göre yanlış bulduklarını gösterir, kendi doğrunu anlatırsın.. Karşındaki de müslümandır, nihayet.. Ve sen de doğruyu gören, anlayan tek kişi değilsin..

Ama, bu kişi, onların sözlerini ve hattâ söylemediklerini kelime oyunlarıyla öyle bir eğip bükerek anlatıyor ki, eğer kendisinin sözleri de aynı mantıkla eğilip bükülse, kendisine düşecek yeri de hesab etmeli.. Evet, Cehennem lüzumsuz değil, ama, Cennet de hepimizi alacak kadar geniştir..

İnternetlere de verildiğini bizzat duyurduğu konuşmalarının sadece başlıklarına bakmak bile,  tabloyu bütünüyle kavramak için yeterli..

Ama, aynı kişi, ‘resmî ideoloji ikonu’  sözkonusu olunca, yelkenleri indiriyor.. hani hiç kimseden korkusu yoktu.. Ve dahası, Elmalılı Hamdi Efendi’nin yaptığı Kur’an tefsirinin karşılığını bile o resmî ideoloji ikonu’nun  bizzat kendi cebinden ödediğini iddia ediyor..

Sonra, bu kişi, müslümanların birliğinden filan da söz ediyor.. Ama, Osmanlı geleneği dışında kalan hemen bütün dünya müslümanlarını dışlıyor..

Sen sadece kendini müslüman, karşındaki de sadece kendini müslüman bilirse.. Nasıl olacak bu birlik? Bunu düşünemiyor.. Şiîler ve sünnîler birbirlerinin İslamî anlayış ve hükümlerinden niye faydalanmasınlar?

Hele, İran sözkonusu olunca öyle bir celâlleniyor ki, akla ziyan.. Şiî müslümanlara da çatıyor, bir takım kelime oyunlarıyla.. ‘Bizim İran’la ne işimiz olabilir?.’ diye.. Halbuki, bir müslüman herhangi bir ülke veya coğrafyayı değil, bir fikir veya inancı karşısına alabilir..

Bu arada sözkonusu kişi, ‘şia’nın, ‘72 sapık fırkanın en sapığı’ olduğunu da beyan buyuruyor.. Şiîlerin ayakkabılarının altında, Hz. Ali’den önceki halifelerin isimlerinin yazılı olduğunu ve onları çiğnediklerini bile iddia ediyor.. ‘Hz. Osman’ın toplattırdığı Kur’an’ın eksik olduğunu’ söylediklerini iddia ediyor.. Şiî ulemasının, Hz. Osman tarafından toplatılan o metni bizzat Hz. Ali’nin de teyid ettiğini ve öteki nüshaların yakılmasını doğru bulduğunu söylediklerinden haberi bile yok, ya da daha başka bir şey peşinde..

Kezâ, şiîlerin Hz. Aişe’ye (burada tekrarlamaktan teeddub ettiğim, utandığım çirkin sıfatlarla) hakaret ettiklerini de iddia ediyor ve açıkça yalan söylüyor ve cemaati, düşmanlık ve gayz içinde,  ‘Aaaaa...’ demekten öteye, gerçeği tahkik etmek gereğini duymuyor.. Bu kişiye, şiî âlimlerinden (merhûm) Murtezâ Askerî’nin ‘İslam Tarihinde Aişe’nin Rolü..’ (Naqş-i Aişe, der Tarih-i İslam) isimli eserini okumasını tavsiye ederim.

Ayrıca, Selman Ruşdî o meşhur sövgü kitabını yayınladığı zaman, (rahmetli) İmam Khomeynî, onun hakkında bir hüküm sâdır etmiş ve sünnî ulemâdan bazıları, o hükmü fazlaca abartılı bulmuştu da, bizzat Refsencanî , televizyonlardan onlara seslenerek, ‘Peygamber hanımları, umm’ul mu’minîn’ (mu’minlerin anneleri) olmaları hasebiyle, sizlerin de anaları değil midir  ki, konuyu böylesine hafife alıyorsunuz?..’ demişti..

Güzel bir söz vardır, Allah, dinini insanlara  iyi kulları aracılığıyla ulaştırır, kötü kullar ise, kötülüklerini Allah adına yayarlar..

Herhalde, vicdan ve insaf sahibi olan her müslüman insan, ‘Allah bu gibilerin şerrinden hepimizi muhafaza buyursun..’ demekten kendini alamaz..

 

*Emperyalist ve şeytanî güçlerin isteği, müslümanların

birbirine daha çok düşman olmasıdır, elbette!

 

Bazıları, böylesine şeytanî çarkların döndürülmesi için düşmanlık tohumları saçmakla meşgul olurken, İran’dan gelen bir haber ise, konuyu daha bir ilginç ve düşündürücü duruma getiriyordu..

16 Aralık 08 Salı günü, İslam İnkılabı Rehberi Âyetullah Seyyîd Ali Khameneînin yaptığı bir konuşma, İran’ın etkili internet sitelerinden (tabnak.ir)’de aynen şu başlıkla sunuluyordu:

 

رهبر انقلاب:

بدگويي به اهل تسنن دفاع از امريكاست!

 

(İnkılab Rehberi: ‘Ehl-i Sünnet’e kötü söz söylemek, Amerika’yı savunmaktır!’ )

 

Bu başlıkla verilen haberde, İslam İnkılabı Rehberi Âyetullah Seyyid Ali Khameneî’nin, 16 Aralık günü yaptığı uzun konuşmadan bir bölüme ağırlık verilmişti.. İslam İnkılabı Rehberi, konuşmasında, şiî- sünnî konularına da değiniyor ve sonra, aynen şöyle diyordu: 

 

Resul-i Ekrem (S)’den sonra, ‘Emir’el Mu’minîn -Hz. Ali- (s)’in ‘İmamet’ine olan derin itiqad, şiîliğin aslî temelidir.. Ve şiîler, bu itiqadı ve diğer parlak irfan ve ilimlerini, onca zulümlere ve düşmanlıklara rağmen korudular ve koruyacaklar ve amma, bu itiqadın İslam dünyasında ihtilaf ve dâ’vâ / çekişme konusu olmasına asla izin vermiyeceklerdir..  (...) Müslüman halkların -ister şiî  olsunlar, ister sünnî olsunlar- kalblerinin görüş birliğiyle İslam İnkılabı’na yönelmesinden dolayı darbe yiyen dünya emperyalistleri, ihtilaflar çıkarmak ve müslümanların kalblerini İslam İnkılabı’ndan koparmak için, en iyi yol olarak mezhebî taassubu gördüklerinden, bu tehlikeli entrika karşısında, son derece uyanık ve dikkatli olunması gerekir..  (...) Ehl-i Sünnet ve Şia’ aleyhinde baştan başa iftira ve töhmetlerle dolu olarak yazılıp yayınlanmış birçok çok kitablar var ki, bunların parasının emperyalizme bağlı bir merkez tarafından verildiğini biz, taa başından beri biliyoruz..

Bu gerçek, ihtar edici ve uyarıcı değil midir?

(...) Herkes bilmelidir ki, bu gibi kitablar hiçbir şiîyi sünnî yapmaz ve hiçbir sünnînin kalbini de şia aqaidine cezbetmez, çekmez.. (...) Elbette, şiî ulemânın tarih boyunca, muhkem ve mantıkî delillerle hazırlanmış olan kitablarının yayınlanmasında hiçbir mahzur yoktur ve bu devam da edecektir. Amma, birileri Ehl-i Sünnet’e kötü sözler söyleyerek şia’yı savunacağını sanıyorsa, bu düşmanlık ateşinin yakılmasından hiçbir sonuç alamıyacaktır ve bu durum velâyet’in değil, ancak  Amerika ve siyonistlerin savunulmasıdır..’

 

Evet, iki farklı yaklaşım.. Anlayana ve birazcık anlayışı olanlara çok şey anlatmaktadır..

*

 

 

YAZIYA YORUM KAT

20 Yorum