Casusluğun Altındaki İmza
Ahmet Taşgetiren, Dışişlerinin güvenlikli odasının dinlenmesi ve servis edilmesi olayını analiz ediyor:
Başbakan’la TRT’de yaptığımız programda “Efendim, demiştim, muhtemel ki sokaktaki insanlar sizin meydanlara taşıdığınız paralel yapının gerçek mahiyetini göremiyorlar. Burada, bir TV programında evlere konuk olmuşken alfabeden başlar gibi Türkiye’nin ne ile karşı karşıya bulunduğunu anlatsanız...” demiştim. O programda alfabe basitliğinde anlatılamadı.
Danimarka gezisinde de sayın Cumhurbaşkanı’na sormuştum:
“Efendim, sayın Başbakan meydanlarda büyük bir paralel yapı tehlikesinden bahsediyor. Konu MGK gündemine de gelmiş, öyle açıklandı. Sizce olayın vahameti hangi boyutlarda?”
Orada da sayın Cumhurbaşkanı güçlü bir “vahamet” vurgusu yapmamış, doğruyu söylemem gerekirse bunu, yazmasam da, kendi içimde “paralel yapı karşısında düşük profilli bir yaklaşım” olarak değerlendirmiştim.
Dışişlerinin güvenlikli odasının dinlenmesi ve servis edilmesi olayını ise sayın Cumhurbaşkanı,“Kesinlikle büyük bir cüret”, “devletin güvenliğine dönük hiç görülmedik bir casusluk faaliyeti” şeklinde niteledi ve “Bu işi düşünenler, organize edenler, buna katılanlar ve katkı verenler kimlerse muhakkak ortaya çıkarılacak ve en şiddetli şekilde cezalandırılacaklar” dedi. Son olayın sayın Cumhurbaşkanı’nı “Paralel yapı” konusunda başka bir platforma taşıdığını söylemek mümkün. Sayın Cumhurbaşkanı bizzat kendisinin “Bütün senaryoları değerlendirin” dediğini de belirterek, casusluk malzemesinin içeriğinden yola çıkarak orada bulunan zevata ilişkin oluşturulmaya çalışılan kuşku bombardımanını da elinin tersi ile itmiş oluyor.
İki grup farklı yaklaştı olaya, CHP ve Camia, onlar sanki biliyorlardı böyle bir “casusluk malzemesi”bulunduğunu. İçeriğine de vakıftılar. Onun için önceden “Hükümet seçim öncesinde Suriye ile savaş çıkartmaya çalışıyor” teması işleyerek kamuoyu oluşturmaya başlamışlardı.
Nitekim casusluk malzemesi medyaya servis edildikten sonra da, “İşte gördünüz” niteliğinde propagandaya başladılar.
Dileyen Kılıçdaroğlu’nun servis sonrası mesajları ile Zaman gazetesinin 28 Mart nüshasının birinci sayfasındaki başyazısına baksın. Kılıçdaroğlu’nun bu kasetten haberinin olduğunu, Samanyolu’ndaki programdaki sözleri de ortaya koyuyor.
Ortaya çıkan sonuç net:
Bu işin oluşum seyrinin şu veya bu kilometresinde hem Camia var, hem Kılıçdaroğlu. Söz konusu konuşmanın gerçek metninin 50 dakika olduğu, bunun 15 dakikalık bölümünün servis edildiği ifade ediliyor. Demek, 35 dakikalık bölümü bir yerlerde kesilmiş. Yani servisi bu şekilde yapan bir odak da var. Kılıçdaroğlu ve Camia’nın bu odağı da biliyor olması, ya da bizzat onun içinde yer alıyor olması akla geliyor.
Soru net: Bu işin neresindesiniz?
Dinlemenin neresindesiniz, kaseti bu hale getirmenin neresindesiniz ve servis etmenin neresindesiniz?
Sonunda varsınız, artık bunu inkar edemezsiniz, çünkü siyaseten yararlanmaya çalıştınız, ama başında ve gelişme sürecinde neredesiniz? Bunu soracak Türkiye.
Bu dinlemenin içinde değilseniz, size servis edilmiş ise, o zaman servis edene sormalıydınız, vatanseverliğin asgari gereği bu olmalıydı: Sen nasıl dinledin bunu, demeliydiniz, benim ülkemin Dışişleri Bakanlığını nasıl dinledin?
Bunu yapmadınız, ülkenizin Dışişleri Bakanlığının en mahrem toplantısını dinleyenlerin size takdim ettiği malzemeyi aldınız ve savaştığınız Hükümete karşı kullandınız.
Kılıçdaroğlu’na hiçbir şey demiyorum. O başından beri Suriye politikasında “Türkiye eksenli” durmuyor. Başka bir oyunu oynuyor Kılıçdaroğlu. Seslenirsem, CHP’nin hala milli hassasiyeti olduğunu düşündüğüm tabanına seslenirim: Ölü toprağı mı atıldı üzerinize? Hiç mi milli hassasiyetiniz kalmadı ki, CHP gibi bir partinin genel başkanı her davranışında Esed’le paralel hareket ediyor, kılınız kıpırdamıyor?
Camianın samimi tabanına seslenip duruyorum:
Dostlar, bu iş çamura saplandı. Kim var, bu medya dilinin arkasında, böyle bir casusluk malzemesini Tayyip Erdoğan’ı vurmak için kullanmak, hangi iz’anın içine sığar, siz söylesenize...
İşte neredeyse üzerinize kalacak bu casusluk eylemi. “Olağan şüpheli” olarak görülüyor Camia. Eh, bütün sahiplenmeler, öteden beri sürdürülen Hakan Fidan alerjisine monte oluyor ve devlet kendisine bakıyor: “Neremiz yaralı” diye. Neremiz çürük? Yani neremiz Paralel?
Dışişleri’nin en mahrem alanına kim girdi? İnsanların önce “Orada Camiadan birisi var mı?” diye bakması, sadece bir paranoya mı?
Devlet sizinle ilgili olarak paranoyaya sürüklendi ise, o bile nasıl vahim bir vak’a haline gelindiğini göstermiyor mu?
STAR
HABERE YORUM KAT