1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Çağrı-Der'de Tunus izlenimleri Konuşuldu
Çağrı-Derde Tunus izlenimleri Konuşuldu

Çağrı-Der'de Tunus izlenimleri Konuşuldu

Çağrı Der’de bu hafta ‘Tunus izlenimleri’ konulu sunumuyla Şuayb Mekeç konuk oldu.

13 Mayıs 2013 Pazartesi 18:56A+A-

Şuayb Mekeç genel bir selamlama ve duanın ardından, bu seyahatlerle amaçladıklarını, umduklarından fazlasını bulduklarını beyan ettikten sonra şunları söyledi:

Yüzyılın başlarında görece ümmet halimizden uluslara parçalanmamızın üzerinden geçen yıllar, Müslüman dünyamızda umutsuzluğu, dağılmışlığı, yenilgiyi kaderimiz gibi algıladığımız bir hale dönüştürdü. Müslümanlar olarak bizler bu durumumuzdan kurtulmak, yeniden İslam yoluyla irtibatımızı kurmak yerine, mevcut halimizi kanıksar olmuştuk. Milliyetçilik, vatancılık, ulusçuluk, mezhepçilik, binyılcılık, muhafazakârlık gibi hastalıklar bu coğrafyanın insanlarının övündükleri vasıflar haline gelmişlerdi. Aynı vücudun azaları olması gereken Müslümanlar kardeşliği, birbirlerinin yardımına koşmayı, içtimai değerlerini yitirdiler, işgalcilerin ve onların işbirlikçilerinin kendilerine biçtiği rolü benimsediler. İbadetlerimiz yasaklanmış, eğitim kurumlarımız kapatılmış, alimlerimiz hapislere atılmıştı yada öldürülmüştü. Kısaca darmadağın edilmiştik, Müslümanlar itikadi ve siyasi alanlarda vahyin öngörülerinden uzaklaşıp, değerlerine yabancılaştılar, çözüm olarak sundukları şeyler, ya mevcut halleriyle hiç gerçekleştiremeyecekleri hayali vahdet beklentileri veya ümitsizlikle sığındıkları hurufi, mehdici, kaderci, cebriyeci boşvercilikler oluyordu. Bu hal karşısında  sorumluluk bilinciyle işe koyulan ıslah önderlerinin çabaları yok değildi. İşte salih niyetler ve amellerini kuşanan  bu kararlı öncüler, iç ve dış düşmanlara, onların şeytanlaşmış işbirlikçilerine karşı mücadelelerini başlattılar ve bu diriliş süreci güçlenerek yol alışını sürdürdü. Bugün baskı ve dayatmalar karşısında dağılmış,  muhtaç durumuna düşmüş, İslam Ümmetinin, Kur’an ve  Muhammed-i Sünnetle kurduğu bağlar, Allah’a şükürler olsun ki görünür hale Kur’an’ın aydınlığıyla kavradıkları ve kardeşleriyle ortak mesailerden öğrendikleri muhkem doğrularda buluşmaya başladılar.

Bugün coğrafyamızda çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Tunus’tan başlayıp Suriye’yle devam eden  intifada ateşi, birbirlerinden güç alarak asıl kimliklerine yönelmiş Müslümanlara,  diriliş ve kurtuluş bilinci kazandırmaya başladı. Bugün vahyin öngördüğü hayata yönelişte, merhale aşamalarını kavrayıp vakıayı sünnetullah ilkeleriyle fıkhedebilen bir uyanış ve toparlanış süreciyle karşı karşıyayız. Olan bitenleri takip eden Müslümanlar yakînî bilgiye, yerinde tahkike önem vermelidirler. Kur’an zan üzere temellendirilen görüşlerle amel etmeyi yasaklamıştır. Kur’an’da bizlere bilginin kaynağına,  sahihlik şartlarına dikkat etmemiz emrediliyor. Müslümanlar birbirlerinden sorumludurlar. “Biz” olmamız kimliğimizin şiarlarındandır. Rabbimiz, Şura Suresi’nde (42/36-41)  mü’minlerin özelliklerinden bahsederken “ Onlar namazlarını kılarlar, Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak ederler, birbirlerinin kusurlarını affederler, aralarındaki meseleleri istişareyle karara bağlarlar. Başlarına bir şey geldiğinde birbirlerinin yardımlarına koşarlar.” buyuruyor. Bu ayetler, beraber davranma, mü’min topluluklar olma ve iç işleyişimizi bu hükümlere göre düzenleme tavsiyeleridir. Bundan iki sene önce Tunus’ta başlayıp, Müslüman coğrafyaları etkisi altına alan bu özgürleşme süreci, kardeşlerimize başlarındaki diktatörlerden kurtulma ve özgürleşme imkanını sağlamıştır.Fransız işgaline uğramış ve İtalyan işgaliyle yüzbinlerce kayıp vermiş kardeşlerimizin acılarını bugün yaşadıkları sevinci paylaşalım ve İslam Ümmetinin koparılmış halkalarıyla ilgili tesbitlerimizi hakkal- yakin konuşalım dedik.

TUNUS İZLENİMLERİMİZ; Burgiba, Cumhurbaşkanı sıfatıyla İslam aleyhtarı zulüm dolu bir siyaset izlemeye başladı. Zeytuniye Üniversitesi’ni kapattırdı. Camilerde belli vakitler dışında namaz kılınmasını yasakladı. İslamı hayatlarının her alanında yaşamak isteyen kadın erkek birçok Müslüman’ı hapislere attırdı. Alimler arasında tehlikeli bulduklarını öldürttü. Müslümanların bir araya gelmelerini yasakladı. Kadınların başörtüleriyle resmi kurumlara girmelerini ve bazı ana caddelerde dolaşmalarını yasakladı. Bunları ihlal edenler en ağır işkencelere ve hapis yatmaya maruz kalıyorlardı. Onun bu zulümleri devam ederken bir bahaneyle Zeynel Abidin Bin Ali 1987’de bir darbe yaparak yönetimi ele geçirdi. Başlarda reformlar yapacağını vadeden, İslami kesimlerle iyi ilişkiler kuruyor gibi yapan Bin Ali, durumunu sağlama aldıktan sonra zulüm ve işkencelerini fazlasıyla devam ettirmeye başladı. Ekonomik gelirlerin bazı ailelerin elinde olduğu, toplumdaki sosyal hakların yok sayıldığı, yönetimin tek bir elden yürütüldüğü, hiçbir kalkınmaya dayalı yatırımının olmadığı, ağır işkencelerin, rejim muhaliflerini yok etmenin sıradan vakıalar arasında sayıldığı yoksullaştırılmış, sahilleri batılıların zevk sefalarını sürdürdükleri turizm beldelerine dönüştürülmüş ve tüm doğal zenginlikleri batılılara peşkeş çekilmiş, yönetimi işbirlikçi zalim yöneticilerin elinde zavallı bir ülkeydi Tunus. Tunus’ta en önemli İslami hareket Nahda (diriliş) Hareketi’dir. Bu hareket ilk defa İslami Yöneliş Hareketi adıyla 1969’da Raşid Gannuşi ile Abdulfettah Moro’nun öncülüğünde kurulmuştur. Yasakların ve zorbalığın her gün artarak devam ettiği, insanların İslam’la bağlarının zayıflayıp dejenere oldukları, dinlerine ve değerlerine yabancılaştıkları bir gidişatın etkisini azaltmak, iç dayanışmayla insanların İslam’la olan bağlarının devamını sağlamak, İslami Hayatı muhafaza etmek, yardımlaşma, insanların ihtiyaçlarını tedarik etme, zulme uğrayanlara sahip çıkma ve zalim yönetime karşı dayanışma amacıyla oluşturulmuş bu hareket, kendisine Mısır’dan İslam coğrafyasına yayılmış olan İhvan-ı Müslimin hareketinin paralelinde bir örgütlenmeyi model almıştı. Müslümanların iç eğitimleri, bilginin öğrenilip eğitim faaliyetleriyle sosyal hayata geçirilmesi, diğer bölgelerdeki Müslümanlarla irtibatların sağlanması, üyelerinin çocuklarını gelecekte toplumda alacakları rollerine uygun eğiten, gelecek planlaması hususunda etkili yöntemlere sahip güçlü bir örgüt olan İhvan hareketinin uzantısı olarak kurulmuştu. Zeynel Abidin Bin Ali 1987’de iç darbeyle başa gelince görece özgürlükler vaadinde bulundu. Kendilerine İslami Yöneliş Hareketi yerine Nahda (Diriliş) ismini veren hareket yeni yönetimle uzlaşma ve uyum içinde çalışabilme isteğiyle faaliyetlerini açıktan sürdürme kararı aldı. Ancak çok geçmeden Nahda’ya karşı şiddet uygulamalarına başvurdu. Hareket mensuplarından pek çoğunu tutuklattı. Lider Raşid Gannuşi başta olmak üzere hareketin önde gelenlerini ülkelerini terk etmeye zorladı veya hapislere doldurdu. Yayın ve eğitim faaliyetlerini, harekete destekte bulunan ticari kuruluşları kapattı. Şuan iktidardaki Nahda’nın yöneticilerinin hepsi ya sürgünden geldiler ya da devrim sonrası hapisten çıkarak yönetimde görev almış durumdalar.

Raşid El Gannuşi, Tunus’ta Fransız işgali ve diktatörlük rejimleri döneminde çok acılar çekildiğini, çok bedeller ödendiğini, tüm bu sıkıntılara rağmen ıslah yolunda ilerlediklerini vurguladı. Türkiye’de ki parlamenter rejimin uygulamalarının Türkiyeli Müslümanları daha önceleri demokrasiyle tanıştırdığını, Tunus’ta ise diktatörlük rejimleri ortamında böyle bir imkanın söz konusu olmadığını söyledi. Müslümanların, içinde bulundukları şartlar ne olursa olsun İslami yaşama alan açmalarının en önemli talepleri olduğunu; dini, hayatın içinde her daim gündemde tutmanın ve hayatın her alanında uygulanabilir durumda olmasını öncelemenin zorunlu olduğunu vurguladı. Kendilerinin 70’li yıllardan bu yana İslami Hareketin içinde mücadeleler verdiklerini bunu her ortam ve dönemde sürdürdüklerini ama rejimin Müslümanlığa ağır yasaklar getirdiğine ve sosyal alandan dışlama baskısıyla en ağır müeyyideleri uyguladığına dikkat çekti. Tunus’taki sosyal yapının farklı eğilimlerden oluştuğunu, İslami kökleriyle bağları koparılmış insanların İslam dışı tercihlerle kendilerine yeni kimlikler benimsediklerini ve Kur’an’daki Müslüman tanımlarının dışında aidiyetlere sığındıklarını vurgulayarak, devrimi bu insanların da içinde bulunduğu Tunus halkıyla gerçekleştirdiklerini söyledi. Mücadelelerinde fikir özgürlüklerinin, söz söyleme haklarının, partilerin kurulması haklarının kazanımlarıyla ilgili ortak programlar izlediklerine ve bunda da başarılı olduklarına, devrimi hazırlayan aşamaların içerisinde buna benzer mutabakatlardan yararlandıklarına işaret etti. İşte devrimde kendilerine ait en mutedil mesaj olarak İslam’ın herkese özgürlük ve adalet getireceği vurgusuyla yola çıktıklarını ifade etti. Düşünün ki Tunus’ta İslam 40 yıldır hayatın içinde değil; namaz, başörtüsü, oruç ibadeti, Müslümanların bir araya gelmeleri, fakirlere infak, Müslümanların cemaat oluşturma hakları gibi hususlar ya çok sınırlı ya da tamamen yasaktı. Böyle bir süreç içerisinde insanların muhalif duruşlarını oluştururken beraberce üretilebilecek zeminler, ortak değerler, planlar ve hedefler üretmek bir zaruretti. Müslümanlar, kendilerini sokakta ifade etmeye, orada tecrübeler geliştirmeye ve işbirliği yapılabilecek gruplarla ortaklıklar oluşturup herkesi kapsayan ıslah projeleri geliştirmeye çalıştılar. Bugün rejimi deviren blok içinde yüzde elli çoğunluğu Müslümanlar oluşturuyor. Diğer oranı eski rejim muhalefetinde birleşilen farklı görüşlerden çevreler; sosyalistler, liberaller, milliyetçiler oluşturuyor. Söylem; barış, özgürlük temaları üzerine bina edilmiş. İşte şimdi bu aşamaların üzerinde bir ıslah yolu oluşturmaya çalışılıyor. “Fakat işimiz zor, çünkü diktatör rejim koca bir enkaz bıraktı. İşsizlik, fakirlik, eğitim sorunları, geçmiş rejimden kalan; hukuk,basın,devlet idarelerinde bürokratik anlayış ve kadrolar bunları aşmak için zamana ihtiyacımız var. Hem insanları ikna edeceğiz, İslami kimliğimizi koruyacağız hem de ülkeyi kalkındıracağız.” sözleriyle Gannuşi reel duruma işaret ediyor, İslam’ın hangi dönem ve şartlarda olursak olalım; kenara çekilme lüksünü işaret etmediğini, sorunlarla bizatihi çözüme dayalı, Müslümanların sosyal, siyasal imkânlılıklarını oluşturabilme ve bunların üzerinden uygulanacak, uzun sürecek bir ıslah dönemine işaret ettiğini, insanları ikna ederek ve İslami pratiklerimizi çoğaltarak yapabileceğimiz şeylerimiz olduğunu söyleyerek, fiili durum içinde İslami çözümlerin; fıkıh ve ilmihalimizi üretebilme zorunluluğumuzun bulunduğunu, meselelerle İslam’ın bağlantısını böyle kurduklarını, ıslah yöntemlerinin bunlar olduğunu vurguladı.

 Emel Cemiyeti Sorumlusu“Diktatörlük döneminde mahkum ailelerine gıda ve para yardımı amacıyla oluşturulan bu yapı içerisinde bizler, zaman içerisinde insanların sadece maddi yardımlarla ihtiyaçlarının giderilemediğini, onların hayatta karşılaşabilecekleri birçok mağduriyetlerinin bulunduğunu, bu sorunların birliktelik dayanışmasıyla aşılabileceğini fark ettik. İnsanlarımız hapislere atılıyorlar, aileler mağdur ediliyor, şehit olan kardeşlerimizin geride kalanları insani alandan koparılıyordu. Biz tüm engellemelere rağmen kardeşlerimiz için örgütlülüğümüzü her zaman devrede tuttuk. Sokak direnişleri başladığında bizler zaten oradaydık. Gücümüzü birleştirdik,devrim sonrasına hazırlıksız yakalanmadık. Kadınlarımızla, gençlerimizle beraber olduğumuz herkesle mahrumiyetin ne olduğunu, imkanlar içerisinde neleri hayırlara dönüştürebileceğimizi yaşıyor ve biliyorduk. Geleceğe bu bilinçle bakıyor ve o minvalde çözümler üretmeye çalışıyoruz.”  

Nahda Hareketi Partisinin Teşkilatlanma Sorumlusu Amir El-Üreyd ;“İslami Hareketin genel özelliği hayata müdahil olmaktır. Bireye, toplumla ilişkilerine, toplumsal yaşama karışan bunlarla ilgili çözüm yollarını gösteren bir dinin mensuplarıyız. Adalet, hak hukuk ve özgürlükler, vatandaşlık, eşitlik gibi tanımlar üzerine dayanan devlet anlayışı, bunun üzerinde oluşturulmuş bir sözleşme ve tüm mefhumlarımızı dayandırdığımız ana esprinin içinden çıkartıldığı Kitabımız. O bunları kelimeleri en güzelinden, anlaşılır, en hikmetli boyutlarıyla anlatıyor. Kelimeler Kuranın mucizesidir, El-Ureyd geçmiş dönemlerle hesaplaşmayı krize dönüştürmek istemediklerini, geleceğe odaklandıklarını, yumuşak bir üslubu benimsediklerini ama dikkati ve tedbiri elden bırakmadıklarını vurguladı. Reel politika ile İslami ilkeler çatıştığında tavırlarının ne olacağı sorusuna kısaca şöyle cevap vermişti: “Nas ile vakıanın ilişkisini dikkatli kurmamız gerekiyor, ıslah aşamalarını iyi okumamız gerekiyor. Islah, takva, ibadet irtibatını gözeterek ayette söylendiği üzere bu süreçte ''Rabbine doğru çabalamaktasın” istikametiyle ilerlemeliyiz. Özlemini duyduğumuz İslam Devletinin tek bir kalıbı olmamalı, amaçtan sapmadan yeni konseptler, içtihatlar olacaktır, herkesin üzerinde ittifak ettiği bir şeriat telakkisine ulaşmanın yolu; ikna, hürriyet ortamı, tartışmaya açık olma, adalet zemini oluşturma ki bunların zemini, asla İslam’la çelişmeyen yaklaşım ve açılımlarda buluşabilmek. Akabinde bizler uzun tartışmalar sonrasında devletin cumhuriyet olduğunu, dininin İslam olduğunu ilan ettik.Bu şeriat düşmanlarını engelleyen ve ortamı yumuşatan bir adımımız oldu. Yani değerlerimize ters düşmeyen noktalarda buluşarak ilerlemeye çalışıyoruz, tüm bu gidişat bizlere inşa fırsatı veriyor, vakti geldiğinde asıl ıslahımızı gerçekleştireceğiz, tüm bu evreleri namaza hazırlık, abdest alma anı gibi düşünebilirsiniz. Yani biri olmadan öbürüne geçemiyorsunuz. Bizler her zaman siz Müslüman kardeşlerimizin katkılarına açığız. El-Ureyd, “Halk İslamdan uzaklaşmış olabilir ama her şeye rağmen Müslümanlara güveniyor ve onları devletin yönetiminde görmek istiyor” demişti. Fıkıh etme zaten sorunlar karşısında İslami çözümler üretebilmemizdir.

Islah Cephesi sorumlularından Refik El-Avni ve Muhammed Hoca ile de görüşüldü, Refik El-Avni şunları ifade ediyordu: “50 yıldır tam bir mahrumiyet yaşadık. Kendi içimizde ve dışımızdaki kardeşlerimizle irtibatımız yasaktı, bizler Müslümanlar arasındaki görüşmelerin devam etmesini istiyoruz, İslam Hilafeti inşallah tekrar Türkiye’den çıkar ve Türkiye bizim yeniden İslami Cephemiz olur. Bizler özgürlüğümüze devrimden sonra kavuştuk. Bu ortamı korumak için mücadele içindeyiz. Çünkü özgürlük ortamı bizlere imkanlılık ve irtibatlar sağlıyor. Bizler Müslümanların zihinlerindeki, yasaklı yıllardan kalan siyasete soğuk bakma düşüncesini yumuşatmaya çalışıyoruz. Kuran ve Sünnet’e bağlı bir partiyiz. Batılılar bizi selefi olarak adlandırırken bizi salt siyasi bir hareket olarak göstermeye çalışıyorlar. Oysa biz Müslümanız, parti bizim için araçtır. Yolumuz ıslah yoludur. Nahda ile farklılıklarımız var. Bizler İslam’ı dört halife dönemindeki gibi yaşamak istiyoruz. Karşılaştığımız meselelerin değerlendirmelerini doğrudan İslam’dan yapıyoruz. Bu konuda uzun sürecek maslahata ve dolaylı anlatımlara karşıyız. Yolsuzluklarla en sert şekilde mücadele ediyoruz. Ne çok aşırıya gidiyoruz ne çok tavizler veriyoruz. Tunus toplumu Müslüman bir toplumdur. Taviz vermeden, baskı altında kalmadan İslami değerlerimizi yaşamak istiyoruz. İslami sabitelere sıkı sıkıya bağlıyız. Bizler İslam Şeriatını teşri kaynağı olarak görüyor ve anayasaya koymak istiyoruz. Bundan taviz vermiyoruz. Anayasada İslam’a aykırı bir çok madde var. Halk şeriat istiyor. Nahda meseleye farklı bakıyor; şeriat yerine maslahatı ve yorumlanmış sentez maddelerini öneriyor. Biz bunlara karşıyız. İnsanların inançlarına dönük sorgulama içinde değiliz ama onları sözlerine ve davranışlarına göre değerlendiriyoruz. Mısır’daki Cemaat-i İslami paralelinde faaliyet gösteriyoruz. Nahda Türkiye’yi kendisine model alıyor, biz ise Mısır, Libya, Kuveyt gibi tecrübelerden de yararlanmak istiyoruz…”Selefi Hareketlerin Nahda’ya en yakın olarak görebileceğimiz Islah Amel Hareketi, Nahda’yı eleştirmekle birlikte siyaseten belli bölgelerde ve parlamentoda kendisini destekliyor ama yöntem eleştirilerini, kavramlara yaklaşımda ayrıştıkları noktaları, merhale anlayışını, yönetim ve anayasa telakkilerini Nahda’dan ayrı olarak ortaya koyuyorlar ve siyaset stratejisini bunun üzerine bina ediyorlar. Bizim geçmişten bu yana görebildiğimiz kadar bu tarz farklılıklar Müslümanlar arasında hep var olmuştur. Fakat yıllar içerisinde şöyle bir şeyi fark ettik; Müslümanların yaşam alanları, etkileyebildikleri alanlar genişledikçe kavramsal yaklaşımlarda ve metodik yaklaşımlarda bugüne müteallik hususlarda farklılaşmalar olabiliyor. Dolayısıyla Tunus reel siyasetinde devrim sonrasında, Nahda’nın farklı kesimleri dönüştürmeyi hedefleyen ikna yöntemi ile diğer İslami Guruplar arasında yaklaşımları tartışmalara yol açmış. Nahda’nın ıslah metoduna dönük, merhaleci, iknaya dayalı, zamana yayılmış ara yöntemleri de kapsayan çözümler üretme yaklaşımlarına karşılık diğer İslami Guruplar var olan devlet imkanlılığının yasal güçle (avantajıyla)  düzenlenmesi, uygulamaların teşrii açıdan ve eğitimsel dönüştürme mekanizmalarının kullanılarak uygulanmasını savunuyorlar. Ara formülleri ve merhaleci yaklaşımları taviz ve oyalama, biraz da gerçekleri, fırsatları fark edememe nimeti görmezden gelme olarak değerlendiriyorlar. Bizler, ictimai-siyasi algılarımız ve İslami yaklaşımlarımızda Tunus örnekliği üzerinde uzunca ele alacağımız konuların ve tecrübi örnekliklerin bulunduğunu düşünüyoruz.

ÇIKARDIĞIMIZ DERSLER;

   -DEVRİMLERİ MÜSLÜMAN HALK YAPTI,

  -MÜSLÜMAN OLUŞUMLAR VE ORGANİZASYONLAR GÜÇ VE ŞEKİL VERİYORLAR

   -ORGANİZE TECRÜBELİ OLAN İHVAN HAREKETİ BU GÜN SÜRECE YÖN VERİYOR

   -BUGÜN İKTİDAR VEYA MECLİS TECRÜBESİNİN İÇİNDE OLANLAR YA HAPİS YATMIŞ YA DA SÜRGÜNDEN GELENLER

   -GEÇMİŞ ISLAHAT, İTTİHAD-I İSLAM  BİRİKİMİ, DEHLEVİ, İBNÜL VEHHAP, AFGANİ, MEVDUDİ.. İZLERİ...

   -KAVRAMLARIN FIKHI, VAHYİ NASLA BULUŞTURMA ARAYIŞLARI ÖNEM VERDİKLERİ SÜREÇ

   -DİĞER YERLERDEKİ MÜSLÜMANLARA VE DİRENİŞLERİNE DESTEK ÜMMET ALGISI MÜMİN KARDEŞLİĞİNE VURGU..

   -BİLEŞENLERİN BİRBİRLERİNE SAYGISI, SABIR, MÜSAMAHA VE İKNA ÇABASI,

  -MERHALECİLİK, İSLAMIN TEDRİCİ ANLATIMLARI, NESİL YETİŞTİRMEYE VERİLEN ÖNEM EĞİTİMİN ÖNEMİ

  -İSTİŞARİ ZEMİN FİİLİ SİYASETİN İDEAL SİYASETLE BAĞINI KURMA CEHDİ

  -MÜSLÜMANLARIN GÜÇ BİRLİĞİ İDEALİ, ULUS DEVLET ANLAYIŞININ ÜSTÜNE ÇIKABİLEN KİMLİKSEL AMAÇLAR DOĞRULTUSUNDA ÇABALAR OLUMLU

  -DİKTATÖRLÜK REJİMLERİNİN ZULÜMLERİ, NESİLLERİ  BIKTIRMIŞ ÖFKE BİRİKMİŞ, İSLAM KARŞITLIĞI  ONLARI İYİCE KAMÇLAMIŞ…

  -DEVRİMLERİ BATI DEĞİL MÜSLÜMAN HALK YAPTI,

  -DEVRİM BİRİKİMDİR, ANLIK BİR REFLEKS DEĞİLDİR, HATIRLAYALIM TAHRİR MISIRI İHVANININ NE ZAMAN DESTEK VERECEĞİNİ  SORUYORDU…

 -İNTERNET, FACEBUK İRTİBATI  DEVRİMİ YAPAMAZ SADECE İLETİŞİME YARDIMCI OLUR..

  -AÇLIK,İŞSİZLİK,SEFALET BELİRLEYEN DEĞİL BELKİ TIRMANDIRAN SAİKLER OLMUŞTUR..ÖZELLİKLE TUNUS’TA..

  - TUNUS GERÇEĞİNDE İŞKENCELER, HAPİSLER, RENCİDE ETMELERİN BEDELİ ETKİLİ VE İSTİKRARLI ÇABALAR LUTFU ÇAĞIRMIŞTIR…

  -KURANLA BAĞLAR HEP EN  SAĞLIKLI ŞEKİLDE SÜRMÜŞTÜR..

  -ANAYASAYI İSLAM VE MÜSLÜMANLARIN KİMLİĞİ BELİRLEYECEK..

  -ORTATOĞU DEVRİMLERİNİ KESTİREMEYENLER HALA VEHİM VE VESVESE YAYIYORLAR

  -HER MESELEDE İSLAM MEFKURESİ VE İDEALLERİ  TASAVVURLARI BELİRLEYİCİ OLACAK,HUDUDULLAH ASIL BELİRLEYEN OLACAK..

HABERE YORUM KAT