1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. “Çağdaş Kavramlar-Kapitalizm”
“Çağdaş Kavramlar-Kapitalizm”

“Çağdaş Kavramlar-Kapitalizm”

Siverek Özgür-Der’de Mustafa Karahanlı, “Çağdaş Kavramlar-Kapitalizm” konulu bir seminer verdi.

06 Kasım 2012 Salı 00:01A+A-

Mustafa Karahanlı’nın seminer notlarınızı ilginize sunuyoruz.

Kapitalizm Fransızca Kökenli bir kelime olup anlamı anamalcılıktır. Kapitalizm, feodalizmin yıkılması ile başlar. Feodalizm ya da feodal düzen, sosyal ekonomik anlamında, halkın toprakları elinde tutan küçük bir azınlığa her bakımdan bağlı ve bağımlı olması durumudur. Bu düzen XV. Yüzyıldan başlayarak ulus olayının doğması, merkezi otoritelerin kurulması, ticaretin genişlemesi ve paranın rolünün büyük bir ölçüde artması ile yıkılmaya, çökmeye başlamıştır. Bu yeni oluşumun önemli bir yanı da bundan böyle emek gücünün satın alınması ve bir işçi sınıfının doğmaya başlamasıdır. Para ekonomisi ve ticaret, kapitalizmin başlangıcı olmuştur. Şu halde kapitalizm bir ekonomik düzenin adıdır. Bu düzen içinde üretim malları genel olarak bireylerin elindedir. Devletin elinde değildir. Üretim kar elde etmek için yapılır.

Kuşkusuz, kapitalizmin ya da kapitalist düzenin birçokları arasında en çok kabule ulaşmış olan tanımı şöyledir: Kapitalizm, üretimin bir işveren veya işveren kumpanyaları tarafından örgütlemesidir. Bu işveren veya kumpanyalar, birikmiş oldukları sermaye ile hammadde ve makineler satın alır ve emek kiralanır. Bunlarla, harcananlardan daha çok mal ve hizmet üretir ve kar sağlarlar.

Diğer bir görüşe göre, kapitalizm üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan emekçiler tarafından işletilmesine dayanan bir insan toplumun hukuksal statüsüdür. Özel girişim ve piyasa serbestliğine dayanan bir üretim sistemi olan kapitalizm, esas olarak büyük çapta gelişmiş teknik sermayeye ve mali sermayenin egemenliğine dayanan iktisadi bir istemdir.

Kapitalist rejimde iktisadi etkinliğin temel amacı kar elde etmektir. Ama kar elde etmenin karşılığında girişimin başarısızlığa uğraması tehlikesi vardır. Modern kapitalizmin ayırıcı özelliği, işletmenin, kar dışında ayrıca belli bir güvenlik araması ve yeterince büyüdüğü zaman da güç sahibi olmak istemesidir.

Klasik kapitalizm, merkezi olmayan bir ekonomi tipine tekabül eder. Bu tip ekonomide, üretimle tüketim arasındaki eşgüdüm (iktisadi denge), en yüksek karı elde etmeye yönelik bir iktisadi hesaba göre hareket eden işletmelerle tüketicinin, arz ve talep yasası tarafından yönetilen bir rekabet piyasasında, hiçbir kısıtlamaya uğramadan özgür davranışlardan doğar. Bu sistemin temellerini oluşturan iktisadi mekanizmaların aksamasını önlemek amacıyla devletin ara sıra müdahalede bulunması gerekir.

Kapitalizmin Ortaya Çıkışı ve Değişimi

Bugünkü anlamına ulaşmak için kapitalist düzen uzun sayılabilecek tarihsel bir değişim geçirmiştir. XVI. Yüzyılda kapitalist düzen oldukça gelişmiş, büyük sermaye birikim başlamıştı. Bu sermayeye sahip olanlar olaylara artık çağlarının görüşü içinde bakıyorlardı. Ortaçağın düşünce ortamından geniş ölçüde uzaklaşılmıştı. Tüccar kazanç, kar arkasından koşmaya meşru bir hak olarak görmekte, değer para ile ölçülmekte, servet başarısının ölçüsü sayılmakta idi. Faiz paranın meşru kirası isi. Bundan böyle sırf zengin olduğu için insandan kuşkulanılmıyordu. XVI. Yüzyılda ve XVII. Yüzyılların ilk yarısı içinde kapitalist düzen daha çok ticari ve mali bir nitelik gösteriyordu. Bu nedenle çağın ekonomik yaşamına kapitalist tüccarlar  egemen olmuşlardır. XVII. Yüzyıl biterken, Avrupa’nın ekonomik yaşamındaki en önemli değişme, kapitalizmin büyüyüp gelişmesi ve sanayileşmesi içinde görülür. 1750 – 1850 yılları arasında gittikçe egemen olması gerçeği içinde ortaya çıkar. Bundan böyle XVIII. Yüzyılda Sanayi Devriminin üretimi büyük ölçüde arttırmasıyla birlikte, imalat, insan elinden makineye geçmiştir.

Bütün ekonomik ve sosyal düzenler belli bir düşünce ortamı içinde oluşur ve gelişirler. Şu halde liberalizmin kapitalist düzene yön vermiş olması bir rastlantının ürünü değildir. Hemen hemen aynı zamanlarda doğmuş olan liberalizm ve kapitalizm birbirini tamamlamıştır. Liberalizm kapitalist düzenin düşünce ortamını oluşturmuştur. Böylece başlangıcında kapitalist düzenin liberalliği ağır basmış ve bütün XIX. yüzyıl liberal kapitalist düzenin gelişmelerine alan olmuştur. Bu gelişme ekonomik ve toplumsal alanda tam bir özgürlük içinde yürümüş, serbest girişim ve kişisel çıkar hareketlerini destekleyen yeni makineler ve teknik, ekonomik ve toplumsal alanlarda birbirleriyle bağdaşması güç sorunlar yaratmıştır.

XIX. yüzyılda, merkantilizm politikası geçerliliğini yitirmişti. Artık kendi işlerini kendileri yürütmek isteyen iş adamları devletin ticaret ve sanayiye karışmasının zararlı olduğunu düşünüyorlardı. Ülke ekonomisi üzerinde devlet denetiminin az olması ya da hemen hemen bütünüyle ortadan kalkması olan bu uygulamaya Fransızca “bırakınız yapsınlar” anlamına gelen laissez-faire dendi. Bu düşüncenin yaratıcısı Adam smith’dir.

Kapitalizmin “bırakın yapsınlar” döneminde, özel mülkiyet ve servet özgürce kullanılmış en çok kar getiren alanlarda yatırım yapılmış ve işletmeler birbiriyle rekabet etmiştir. Liberal kapitalizm ve sanayileşme ile doğan yeni bir işçi sınıfı yeni toplum içinde önemli sorunların da kaynağı olmuştur. Önce ücret ve gelir bölüşümü sorunu ortaya çıkmıştır. Fabrikada yaratılan değerin bölüşümünde, bu oluşumda önde gelen bir rol oynayan emeğin payı ne olacaktır? Başka bir deyişle, işçinin payını belirleyen ücretler nasıl bir hukuksal ortam içinde ve hangi kurallara uygun olarak belirlenecektir? Düzenin mantığının bir gereği olan serbestlik, serbest rekabet, kişisel çıkar, çalışma özgürlüğü ve bireysel sözleşme yolu ortaya bir rekabet ücreti çıkarmaktadır. Sanayi Devriminin bu yeni düzeni, işverenlerin işçilerle yapacakları sözleşmelerin dışarıdan herhangi bir müdahaleye konu olmaması (özellikle devlet ve sendikalar tarafından) ve ücret pazarlığının kişisel düzeyde oluşmasıdır. Sanayi Devriminin işçiler arasında yarattığı rekabet ortamı karşısında her günkü ücreti ile yaşamak durumunda olan insanlığın sözleşme ve çalışma özgürlüğünün önemli sefalet ücretlerini oluşturan ve ancak fizyolojik yaşamı sürdürebilen ücretleri, denilebilir ki, liberal kapitalizmin başlıca nedenlerinden olmuştur.

Bütün XIX. Yüzyıl liberal kapitalist düzenin gelişmelerine tanıklık etmiştir. Ekonomik alandaki üretim önceki dönemlerde görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Sanayi Devrimini yaşamakta olan ülkelerde servet hızla artmış ve halkların yaşam düzeyleri çelişkilerle dolu olarak yükselmiştir. Ne var ki, bu yeni oluşumlar içinde liberal kapitalizmin, ancak küçük bir kesiminin, başka bir deyişle üretim araçlarına sahip olanların kullanabildikleri sınırsız özgürlükleri işçi sınıfı bakımından derin adaletsizliklerin kaynağı olmuştur. Toplumların kalabalık ve yalnız ücret gelirleri ile geçinmek durumunda olan kesimleri, çoğu zaman en sade ve temel gereksinimlerini tatmin edememenin, doyuramamanın acı ve yoğun sıkıntılarını yaşamışlardır. Bu düzen maddi alanda büyük başarılar sağlanmış olmakla birlikte, yaratılmakta olan servet ve zenginlik yayılamadığı için refah ve tüketim alanındaki adaletsizlik ve dengeler durumdan sağlıksız doğrultulara çekilmiştir.

Bilindiği gibi liberal kapitalist düzenin gözünde emek de bir maldır. Emeğin fiyatı da piyasada oluşan sunum ve istem durumuna göre değişir. Yeni makinelerin işsiz bıraktığı milyonlarca insan, kentlerde yığılan köylüler, yıkılan loncaların usta, kalfa ve çırakları iş bulabilmek için kendi aralarında yoğun bir rekabet içine girince emeğin pazarlık gücü aşırı derecede zayıflamıştır. Bu durumdan yararlanan kapitalistler emeğin sömürülmesini kurumlaştırmışlardır.  Kapitalizm vahşi bir sistemdir. Devamını sağlamak için insanların kanını dökmekten asla çekinmemiştir.

“Freud, kapitalizmi psiko-sosyal alana taşırken,Darwin de bu sömürü dinini biyolojik alana taşıdıSonuçta ikisi de aynı hedefe ateş ettiler,sevgiye”Yürek Devleti-s127

Kapitalizm "Açlık evrenseldir" der

Kapitalizm ifrat, komünizm tefrittir. Birincisi mülkiyeti mutlaklaştırır, ikincisi mülkiyeti reddeder. İkisi de zulümdür. Birincisi yoksullara, ikincisi insan tabiatına zulümdür.

Haber: Murat Yeşildağ

HABERE YORUM KAT

1 Yorum