Büyük resim
Bugün kendini 'gazete' olarak tanımlayan, ancak Türk siyasal ve toplumsal tarihi boyunca neredeyse her kritik olayda bir şekilde aktif olarak rol alan birtakım organların hırçın ve yaşlı insanları, yaşamlarının son demlerinde hissettikleri ağır yenilgi hissiyle ülkenin artık eskisi gibi oyun hamuru kıvamından çıkmasına çok sinirleniyorlar.
Eminim yalnız kaldıkları zamanlarda eskilere gidiyor zihinleri. Hafızaları bir dönem yaptıkları provokasyonları, darbe kışkırtıcılıklarını, tek tip zihniyeti ülkeye hakim kılma savaşını hatırlıyor ve bir yandan toplumun yaşadığı dönüşüme öfkelenirken, diğer yandan koskoca bir hayatı boşuna harcamanın verdiği serkeşlikle akıl ve mantıktan daha da uzaklaşıyorlar. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında konuştukları şeylerle, köşelerinde kaleme aldıkları, mikrofon uzatıldığında söyledikleri şüphesiz aynı şeyler değil. Örneğin sıklıkla 'Aydınlık' diyorlar, 'özgürlük' diyorlar, 'bağımsızlık' diyorlar. Oysa onlarca yıldır kurgulamak istedikleri tablo bunların çok dışında bir şey.
İster vaktiyle tüm imkânlarını Ergenekoncuların hizmetine sunanlar olsun, ister kıymık kadar menfaat için her türlü rezilliğe rıza gösterenler olsun, hepsinin gözlerden saklamak istediği bir gerçek var. Hiçbir darbe sadece darbeciler ile olmuyor sevgili okurlar. Darbe için birtakım yan unsurlara ihtiyaç var. Örneğin kişisel ya da kurumsal menfaati darbe ortamında daha da büyüyecek zihniyete. Sonra, içlerindeki halk düşmanlığını, kendi toplumlarıyla olan kavgalarını ancak cunta rejimlerinde rahatlıkla uygulayabilecek zihniyete...
İşte bu nedenledir ki, artık tüm dünyanın reddettiği, özgür toplumların zerre kadar yüz vermediği muz cumhuriyeti darbelerine bile el çırparak seviniyor, manşet altından sopa gösterebiliyorlar. Emin olun başka toplumda yaşamış olsalar, değil yazar-çizer, gazeteci-televizyoncu, fikir adamı, akademisyen, siyasetçi, hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan demode zihniyet olarak toplum dışına itileceklerdir. Lakin ismi Türkiye bu ülkenin ve hâlâ geçmiş acı deneyimli süreçler ile eskilere dönmenin hayaliyle yaşamaya devam edebiliyorlar.
İşte bu nedenle bir değerli komutanımızın 'Büyük resme bakmak lazım' cümlesini çok çok önemsiyorum. Kesinlikle öyle yapmak lazım, resmin büyüğüne bakıp ülkeyi öyle okumak lazım. Kimlerin günübirlik psikolojik harp yöntemlerini gizli köşelerde kurgulayıp bunlara uygulattığını fark etmek gerekiyor. Olağanüstü cunta süreçlerinin kimin şişip irileşmesine, kimin semirmesine neden olduğuna iyi bakmak lazım. Kimlerin yaşanan acılardan rant elde ettiklerini iyi görmek lazım.
Bu büyük resmi bugün göremeyecek kadar dar kadrajla bakanlar için kolaylaştırıcı bazı yöntemlerimiz de var aslında. Geçmiş benzer süreçlere bakıp bugünkü büyük resmi okumayı deneyebilirler mesela.
28 Şubat'taki büyük resmi örneğin... Kimlerin güçlenip, ekonomik ve ticari anlamda devleştiğini, ülkeyi yönetebilecek kadar fütursuzlaştığını 28 Şubat'ın büyük resmine bakıp görmemek mümkün mü? Kendi inancını, değerlerini, halkını aşağılamayı bir tür 'modernlik ve çağdaşlık' olarak algılayıp bizlere öyle yutturmaya kalkışanları besleyenlerin hangi ortamlarda servetlerine servet, güçlerine güç kattığını zannediyorsunuz ki? Hortumlanan bankalar, entrikalar ile alınan ihaleler, özelleştirmeler, devlet arazilerine, tesislerine çöreklenmeler hangi dönemin ürünüdür sanıyorsunuz? Yoksa siz darbeyi bir grup saplantılı askerin ya da silahlı gücü olan hastalıklı insanların ürünü mü zannediyorsunuz?
Elbette ki yanılıyorsunuz... Hiçbir darbeci gökten zembille inmediği gibi, hiçbir darbe de gerekli konjonktürel ve psikolojik ortam hazırlanmadan ortaya çıkmaz, çıkamaz. Hatta suçüstü yapılsa bile inkâr eder, kabul etmez ve demokrasi âşığı olduğunu söyler.
Tıpkı bugünkü büyük resimde olduğu gibi!
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT