Büyük kulak, derin gırtlak
Wikileaks sızıntıları deprem etkisi meydana getirdi. Çernobil nükleer sızıntısı gibi belki fiziki anlamda değil ama post ve mevki ve makam anlamında birçok kişiyi yakacak ve can evinden vuracak. Şimdiden tesirini icra etmeye başladı bile. Bu meyanda, Alman Hür Demokrat Parti (FDP) Genel Başkanı ve Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’nin parti bürosu sorumlusu Helmut Metzner, ABD’nin Berlin Büyükelçisi Philip D. Murphy’ye, 2009 yılında Hıristiyan Demokrat Birlik Partileri (CDU/CSU) ile FDP arasında yapılan koalisyon görüşmeleri hakkında bilgi verdiği gerekçesi ile görevinden alındı. Artık bu bedel kulaklara küpe olur ve bir daha Amerikalı yetkililerce konuşurken dikkatli olur ve bir defa değil birkaç defa düşünürler. Wikileaks sızıntıları aslında her ne kadar Amerika’daki bazı çevrelerin yararına olsa da kesinkes Amerikan devletinin zararınadır. Dolayısıyla içeride Amerikan devletinin zararına kim çalışıyorsa bu olayın gerisinde de aynı adres ve çevre bulunuyor olmalı. 11 Eylül’deki histerik saldırı nöbetleriyle birlikte ABD’ye zarar veren Bush ve Neoconlar oldu. 28 Şubat sürecinde Türkiye’nin ekonomisi battığı gibi 11 Eylül sonrasında da Amerikan ekonomisi benzeri bir süreçten geçti. Altüst oldu. Gerçekten de Wikileaks sızmalarıyla birlikte ABD siber alanda yeni bir kıyamet veya 11 Eylül yaşadı. Bundan dolayı da 11 Eylül olayının arkasında kim varsa Wikileaks sızmalarının veya sızdırmalarının arkasında da aynı kişiler var. Son dönemde Eric Edelman’ın Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamalarıyla Türkiye hakkındaki Wikileaks sızıntıları arasında mutabakat var. Belgelerle Edelman’ın işaret ettiği şikayet aynı. Edelman neden rahatsızlık duyuyorsa Wikileaks belgeleri de aynı doğrultuda yığınak yapıyor. Bu belgelerin sızması kesinkes Amerikan devletinin iflasıdır. Belgeleri sızdıran derin devlet ise, bu da onların artık akıl sağlığını kaybettiklerini gösterir. Zira, bu sızmalar karşılıklı olarak ABD ile dünya arasında bir güvensizlik iklimi meydana getirecektir. Buna, yabancılaşma da denebilir.
¥
Zira belgelerde yok, yok. Karzai’nin İran’dan para almasına benzer bir biçimde Berlusconi’nin Rusya’dan para aldığı ileri sürülüyor. Rusya’nın mafya devleti haline geldiği ve Putin’in Batman’a ve Medvedev’in de Robin’e benzediği yorumu yapılıyor. Wikileaks sızmaları diplomasiyi öyle karıştırdı ki, ileride bu dedikoduları veya gerçekleri merkeze iletenler dedikodusunu yaptıkları ülkelerle ve yetkilileriyle bir daha nasıl yüz yüze gelebilirler? Veya bunu başarırlarsa da bu nasıl bir yeni ikiyüzlülük modeli oluşturur? Velhasıl, ABD dünyayı çok yönlü olarak dinliyor. Siber anlamda dinliyor. Bunun en önemli mekanizmalarından birisi Echelon ağı. Şöyle tarif ediliyor: Dünyadaki bütün telefon, faks, telsiz, SMS ve elektronik posta iletişimini dinleyen dev bir kulak. Amerika Birleşik Devletleri’nin sürekli inkar ettiği Echelon’un varlığı resmi olarak ilk kez, 23 Mayıs 1999’da Avustralya, Canberra’daki Savunma Sinyalleri Müdürlüğü (DSD) Başkanı Martin Brady’nin yaptığı açıklamayla kabul edildi. Brady, ülkesinin 50 yıldır var olan ve gizlenen küresel bir elektronik izleme sisteminin parçası olduğunu kabul eden ilk kişi oldu. Bu gelişme, üye ülkeleri en çok da ABD ve İngiltere’yi rahatsız etti. Sisteme 5 ülke üye idi ve diğer üyeler, Yeni Zelanda ve Kanada idi. Ayrıca, çeşitli müttefik ülkelerde de Echelon’un üsleri bulunuyordu. Echelon sistemine ait Türkiye’de de üsler bulunuyor. Bu üssün Karamürsel’de olduğu iddia ediliyor.
¥
Belki de dünyanın bu sızıntıları hazmetmesi epey vakit alacaktır. Veya bu gerçeklerle yaşayan dünya daha da kirlenmiş bir yer haline gelecektir. Çin ve Suudi Arabistan tepki vermezken İran da sızıntıları dikkate almadı. Lakin bu sızıntıların İran ile Arap ülkeleri arasında derinlerde hasar bırakmadığını ne malum? Zira, iki Abdullah (Suud ve Ürdün kralları) ABD’den İran’ı vurmalarını talep etmişler. Katar masraflarının yüzde 60’ını karşıladığı Adit Hava Üssünü de saldırı sırasında kullandırmayı teklif etmiş. Deniliyor ki, Katar, Adit üssüyle Amerikalıları, ticaretiyle İsrail’i ve ballı sözleriyle İran’ı ve El Cezire’siyle de İslamcıları memnun ve hoşnut ediyor. Her tarakta bezi var. David Miller gibi kimi Amerikalı diplomatlara göre, 1996 yılında Irak dışında İsrail ile gizli diplomatik kanal kurmayan hiçbir Arap ülkesi kalmamıştı. 2000 yılında ve İkinci İntifada ile birlikte yavaş yavaş İsrail’le ilişkiler tavsamaya ve sönmeye yüz tutmuş. Dolayısıyla, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın dışında Mısır, BAE ve Katar gibi ülkeler de ABD’nin eliyle ‘İran kâbusu’ndan kurtulma yönünde istek korosuna katılmışlar. ABD’nin derin kulağını biliyorduk ama diplomatik kulaklarının da böyle çalıştığını doğrusu tam bilmiyorduk. Bir de onların işbirlikçileri yani derin gırtlaklar var. İşte bu gırtlaklardan birisi ceremesini çekti. Bedel isterken asıl bedeli derin gırtlaklara ödetmeye ne dersiniz? İşin ciddiyeti ve caydırıcılığı işte tam da o noktada başlar.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT