1. YAZARLAR

  2. CUNDULLAH AVCI

  3. Büyük günahlar karşısında müslümanlar 
CUNDULLAH AVCI

CUNDULLAH AVCI

Yazarın Tüm Yazıları >

Büyük günahlar karşısında müslümanlar 

11 Eylül 2024 Çarşamba 19:48A+A-

“Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 45)

Gündemimizi meşgul eden Narin cinayetinden sonra şüphelilerden birinin ifadesinde Narin’in cesedini dere kenarına bıraktıktan sonra evine gittiği ve namaz kıldığını ifade etmektedir.  Narin cinayeti ile birlikte sosyal medyada bazı İslami kesimlere yönelik ithamlar ile birlikte şüphelinin namaza ilişkin beyanından sonra Müslüman olduğunu iddia eden bir bireyin büyük günahlardan sayılan bir günahı işlemesi durumunda imani durumunun ne olacağı hususunun tartışılması gerekmektedir. 

Yazıdaki görüşler mümkün mertebe sadeleştirilmiş ve herkesin anlayabileceği bir anlatımla kaleme alınmaya çalışılmıştır. 

İslam dininin temel ilkeleri ışığında, Müslüman bireylerin cinayet, tecavüz vb. büyük günahları suçlar işlemesi durumunda karşı karşıya kaldıkları dini, yasal ve toplumsal sonuçları ele alınmalıdır. İslam'ın adalet, merhamet, ahlaki sorumluluk gibi temel değerleri, bu tür suçları işleyenlerin hem dünyevi hem de uhrevi yaşamlarını derinden etkiler. Ayrıca, bu suçları işleyen kişilerin Müslüman olarak kabul edilip edilmeyeceği konusu da tartışılmalıdır.

İslam’ın Adalet ve Ahlak Anlayışı

İslam, adalet ve ahlaki sorumluluğu dinin temel taşları olarak görür. Kur'an-ı Kerim'de adaletin önemi birçok ayette vurgulanmıştır ve haksızlık, zulüm gibi fiillerin kesinlikle reddedildiği bildirilmiştir. İslam, bir toplumun barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için adaletin tesis edilmesini zorunlu kılar. Cinayet ve tecavüz ve diğer büyük günahlar bu düzeni bozan ve toplumu derinden sarsan suçlardır. Bu tür suçları işleyen kişilerin, sadece dünya hayatında değil, ahirette de büyük bir azaba maruz kalacakları açıktır.

Cinayet ve Tecavüz Suçlarının Dini Boyutu

Cinayet, Allah’ın yarattığı bir cana haksız yere kıymaktır ve Kur'an’da bu fiil açıkça yasaklanmıştır:

"Kim bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur." (Maide 32)

Bu ayet, hayatın kutsallığını ve insan hayatına saygının önemini vurgulamaktadır. Cinayet, bir insanın yaşam hakkını elinden almakla, Allah'ın yarattığı düzeni bozar. Aynı şekilde, tecavüz suçu da, bir insanın onuruna, bedenine ve kişisel haklarına yönelik en ciddi saldırılardan biri olarak kabul edilir. İslam ahlakına tamamen aykırı olan bu fiil, kişinin iffetini ve haysiyetini zedeler.

Büyük Günah İşleyenlerin Dini Statüsü

İslam inancına göre, iman bir bireyin en temel özelliğidir ve iman, kişinin Allah'a olan bağlılığını ve O'nun emirlerine uygun bir hayat sürme çabasını içerir. Ancak, iman sahibi olmak, insanı hatalardan ve günahlardan tamamen uzak tutmaz. Müslüman bir birey, bilerek ya da bilmeyerek günah işleyebilir. İslam'da önemli olan, günahın farkına varıldığında samimi bir şekilde tövbe edilmesidir.

Ancak, bazı âlimler, bilerek ve isteyerek ağır suçlar işleyen birinin imanını sorgulamışlardır. Cinayet ve tecavüz gibi suçlar, İslam’ın temel ilkelerine ve ahlakına aykırıdır.

İslam hukuku, bu tür suçlar için son derece ağır cezalar öngörür. Cinayet ve tecavüz, kısas ve had cezaları kapsamında değerlendirilir. Kısas, mağdurun veya mağdurun yakınlarının talebi doğrultusunda, suçu işleyen kişiye aynı şekilde karşılık verilmesini öngörür. Ancak, mağdur veya yakınları suçluyu affederse, kısas cezası uygulanmayabilir. Tecavüz suçu ise, genellikle had cezası gerektirir ve bu ceza oldukça ağırdır.

Bu cezaların amacı, toplumsal düzeni korumak ve adaletin sağlanmasıdır. İslam hukuku, suçlunun cezalandırılmasıyla, suçtan caydırıcılığı artırmayı ve toplumun güvenliğini temin etmeyi hedefler.

Müslüman bir bireyin cinayet veya tecavüz gibi ağır suçlar işlemesi, sadece bireyin kendi ahlaki durumu ile sınırlı kalmaz; aynı zamanda İslam toplumunun bütününe zarar verir. İslam, toplumsal barış ve güvenliği korumayı emreder. Bu tür suçlar, toplumu derinden sarsar ve insanların İslam'a olan güvenini zedeler. Ayrıca, Müslüman toplum içinde böylesi suçların varlığı, İslam ahlakına uygun yaşamaya çalışan bireylerin moralini ve motivasyonunu olumsuz etkiler.

İslam'da büyük günahlar (kebâir), İslam'ın temel emirlerine aykırı olan, ciddi dini ve ahlaki ihlalleri içerir. Cinayet ve tecavüz gibi suçlar, bu kategoride yer alır ve Allah’ın emirlerine büyük bir isyan olarak görülür. Bu tür suçların işlenmesi, Müslüman toplumun düzenini ve güvenliğini tehdit eder ve Allah'ın adaletine ve merhametine aykırı bir eylem olarak kabul edilir.

Büyük günah işleyen bir kişinin imanı meselesi, özellikle erken İslam döneminde yoğun bir şekilde tartışılmıştır. Bu konuda üç ana görüş öne çıkmıştır:

1. Hâricîlerin Görüşü

Hâricîler, İslam tarihinin erken dönemlerinde ortaya çıkan bir grup olarak, büyük günah işleyen Müslümanların imanlarını kaybettiklerini ve İslam dairesinden çıktıklarını savunmuşlardır. Onlara göre, bir Müslüman, Allah'ın emirlerine bilinçli bir şekilde karşı gelen bir günah işlerse, bu kişi artık Müslüman olarak kabul edilemez. Bu görüşe göre, büyük günah işleyen bir kişi, tövbe etmeden ölürse, ebedi cehennem azabına maruz kalacaktır. Hâricîler, iman ve amelin birbirinden ayrılamaz olduğunu, dolayısıyla bir Müslümanın imanlı sayılabilmesi için İslam'ın emirlerine eksiksiz uyması gerektiğini savunurlar.

2. Mürcie’nin Görüşü

Mürcie, büyük günah işleyenlerin imanlarının geçerliliğini koruduğunu savunan bir diğer önemli gruptur. Onlara göre, iman, kişinin kalbindeki inançla ilgilidir ve büyük günah işlemek bu imanı tamamen yok etmez. Mürcie, amelin (eylemin) imandan ayrı olduğunu ve kişinin Allah'a olan inancı sürdüğü sürece Müslüman olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürer. Bu görüşe göre, büyük günah işleyen bir Müslüman, tövbe ederse affedilebilir ve eğer tövbe etmeden ölürse, durumu Allah'ın merhametine bırakılır. Mürcie, Allah'ın mutlak adaletine ve merhametine güvenmenin önemli olduğunu vurgular.

3. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat’in Görüşü

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat, İslam’ın ana akımını temsil eden ve Hâricîler ile Mürcie arasında denge kuran bir görüş benimsemiştir. Ehl-i Sünnet, iman ile amelin birbirinden ayrılamayacağını kabul eder, ancak büyük günah işleyen bir kişinin hemen İslam’dan çıkmış sayılmayacağını savunur. Bu görüşe göre, büyük günah işleyen bir Müslüman, imanını tamamen kaybetmez, ancak imanında bir eksilme meydana gelir. Eğer bu kişi samimi bir tövbe eder ve hatasından dönerse, Allah’ın affına mazhar olabilir. Ancak tövbe etmeden ölürse, bu kişinin durumu Allah’ın takdirine bırakılır.

Ehl-i Sünnet görüşü, İslam toplumunun birliğini ve istikrarını koruma amacını güder. Bu yaklaşım, günah işleyen kişilerin dışlanmak yerine, topluma kazandırılmasının daha önemli olduğunu savunur.

4. Mutezile

Mutezile’nin temel ilkelerinden biri, bireylerin kendi seçimleri ve eylemlerinin sorumluluğunu taşıdıklarıdır. Bu bağlamda, büyük günah işleyen bir kişi, bu eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorundadır. Mutezile, büyük günah işleyenlerin bu günahların cezalarına maruz kalacaklarını ancak Allah’ın adil ve merhametli olduğunu da vurgular.

Bu görüşler, Mutezile’nin adalet anlayışını ve Allah’ın kullarının özgür iradesine verdiği önemi yansıtır.

Günahın Kalpteki Yeri ve İmanın Etkisi

İman, kalpte kök salmış bir inançtır ve kişinin tüm eylemleri bu inancın bir yansımasıdır. Cinayet ve tecavüz gibi ağır suçlar, bir Müslümanın kalbindeki imanına zarar verebilir ve bu fiillerin, kişinin Allah'a olan bağlılığını zayıflattığı kabul edilir. Ancak, kişinin içsel durumu ve niyeti yalnızca Allah tarafından bilinebileceği için, bir kişinin imanının tamamen yok olup olmadığını değerlendirmek, insanlara düşen bir görev değildir.

Temel ilke, her zaman tövbe kapısının açık olduğudur. Allah, tövbe eden kullarını affetmeye en yatkın olandır. Bu nedenle, büyük günah işleyen bir kişi bile, samimi bir şekilde tövbe ettiğinde, Allah'ın affına erişebilir ve imanını yeniden güçlendirebilir.

Tevbe ve Af Kapısı

İslam, her ne kadar bu tür ağır suçlar için ciddi cezalar öngörse de, aynı zamanda tevbe ve affı da teşvik eder. Bir Müslüman, işlediği günahların farkına vararak samimi bir şekilde tövbe ederse, Allah'ın affına mazhar olabilir. Ancak bu, kişinin dünyevi cezadan muaf tutulacağı anlamına gelmez. İslam'da, kişinin işlediği suçun dünyadaki cezasını çekmesi, ahirette daha büyük bir cezadan kurtulmasına vesile olabilir.

Sonuç

İslam, cinayet ve tecavüz gibi ağır suçların hem dini hem de toplumsal sonuçlarını son derece ciddiye alır. Bu tür suçlar, sadece bireysel bir günah olarak değil, topluma ve insanlığa karşı işlenmiş büyük suçlar olarak değerlendirilir. İslam, bu tür suçları işleyenlerin hem bu dünyada hem de ahirette ağır bir şekilde cezalandırılacağını belirtirken, aynı zamanda tevbe kapısını da açık tutar. Ancak, İslam toplumunun adaletin ve toplumsal düzenin korunması adına, bu tür suçların ciddi bir şekilde ele alınması ve cezalandırılması gerektiği kesindir.

Hâricîler, bu tür suçları işleyenlerin İslam’dan çıktığını savunurken, Mürcie ve Ehl-i Sünnet, bu kişilerin imanlarını tamamen kaybetmediklerini ve Allah'ın affına mazhar olabileceklerini savunur. İslam’da bir kişinin iman durumu, Allah’a olan inancına ve tövbe etmedeki samimiyetine bağlıdır. Büyük günah işlemek, iman üzerinde derin etkiler bırakabilir.

Toplumumuzda günahlara karşı hassasiyet gösterilmemesinin en temel nedeni bilinçsiz Müslümanların Mürcie anlayışına sahip olmasından kaynaklıdır. Günahları basit ve hafif görmekte, günah işledikten sonra dil ucuyla yaptıkları tövbenin kabul göreceği inancından kaynaklanmaktadır.   Günahları basit ve hafif görmenin bir diğer sebebi yanlış anlaşılan “Kim ‘Lâ ilâhe illallah’ derse, cennete girer." Hadisinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu hadis temel inanç prensiplerinden olan tevhidin önemini vurgular ve bu inancın cennetle müjdelenme açısından ne kadar merkezi olduğunu belirtir.

Hadis ayrıca genellikle kişinin İslam'ı tam anlaması ve yaşaması gerektiğini de ima eder. Yani sadece sözde değil, aynı zamanda eylemlerle de bu inancın desteklenmesi önemlidir. Bu, İslam'ın pratik yönlerini ve ahlaki ilkelerini de göz önünde bulundurmayı gerektirir.

“Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman” (Tekvir 8-9) ayeti Dünya üzerinde en başta kendi yaşadığımız bölgelerde suçsuz yere öldürülen her mazlum için bu soru sorulduğunda verilebilecek bir cevabımız olmadığında  “hak ettikleri için onların yeri ateştir.” (Yunus 8) ayetinin muhatabı olamayacağımız garantisi varmış gibi yaşamanın, sessiz kalmamız büyük cesaret. 

Kaynakça

الماورديالأحكام السلطانية والولايات الدينية،

ابن قدامةالمغني

ابن تيمية، الفتاوى الكبرى

البغدادي، عبد القاهر، الفرق بين الفرق

الشهرستاني، الملل والنحل

الغزالي، إحياء علوم الدين

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum